Maxwell Lord
Gece Yarısı | 02 : 15
"Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada kendin olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir; Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez." E.E Cummings
Hayat korkunun bittiği yerden başlar demiş, Osho. Ölümü yeni bir başlangıç olarak kabul eden her kimse hiçbir şeyin sonu bitiş değildir onun için. Bu şeylerin gerçekliğini kabullenmek zaman aldı, bir gün de küsmedim ben insanlığa. Çünkü düştükçe kalkmayı öğrendim ben, kalktıkça da kimsesiz olduğumu. Artık hissetmiyorum o yüzden.
Şu bir hiçten ibaret olan yeryüzünden Klaus Mikaelson'ı silmek için geri sayım başlasın; Üç.. İki... Ve bir... Mikaelson Malikhanesinin kanallarında ilerlerken istemsizce dudağımın kenarı kıvrıldı ve alay dolu bir tebessüm yerleşti. Zafere hiç bu kadar yakın olmamıştım, nihayet. Diggle birkaç adım ötede haber bekliyordu. Ve Alex elindeki telefondan talimatlar yağdırırken, Felicity de tabletiyle çevreye yerleştirdiğimiz bombaları etkin hale getiriyordu. Evet, doğru, bombalar. Korkulu melez evlenmekle meşgulken yerleştirdim hepsini, aşk insana neler yaptırıyor işte. Sonuç olarak gün sonunda burası havaya uçacak ve Mikaelson'lara dair hiçbir şey kalmayacak, bundan daha güzel ne olabilir ki?
"Triad'dan onay falan beklememiz gerekmiyor muydu!? Bu hiç doğru gelmiyor kulağa."
Saatlerdir aynı şey ama... Size de, Triad'ınıza da... Jake de sabahtan beri zırlayıp duruyor zaten. "Sadece çeneni kapatıp talimatları uygula!" Arkamdan herkesin dik dik baktığını fark ettiğim gibi bu kez de tatlı bir dille "Lütfen..." diyerek ilerlemeye devam ederken, istemsizce "Moruklar heyetinin onayına ihtiyacımız yok, bu gece saldırıyoruz, hadi!" diye söylenmeye başlamıştım. Hı, bir de o Gerard akrebi yok mu? Asla! Bir gün koltuğunu elinden aldığımda ayaklarıma kapanacak, kibrini yerlerde görmek için sabırsızlanıyorum.
Usul adımlarla arkamdan "Ama... Max..." diye keskin bir dille çıkışırken bulmuştum kendimi, her ne kadar bu sözler canımı yakmış olsa da. "Prosedürleri tekrar gözden geçirin, Ajan Danvers!"
Onu incitmek, beni de incitiyordu. Kırıldığında parçalara ayrılıyordum. Oysa böyle olmaması gerekiyordu, Babam'a kimseye bağlanmayacağıma söz vermiştim. Ama eminim ki, onu tanısaydı beni anlardı. Neden verdiğim sözleri tutamadığımı, neden aşık olduğumu... O bir şekilde görürdü, anlardı.
Koridorun sonuna ulaştığımda duvarlardaki açıklıktan malikhanenin ortasını izlemeye başladım. Etrafta sadece Klaus ile abisi Elijah vardı. Daha çok tartışıyor gibilerdi, sanki birşeyin hazırlığı vardı buralarda. Neler planlıyorsun bakalım şeytan? Çok geçmeden ablası Freya ile Hope yanlarına inince duruldular. Freya... Aslında güzel kadın, aynı zamanda da çok zeki. Bir cadı olması ne kötü, aksi halde onu ekibime alabilirdim. Ama bu gece diğerleri gibi o da ölecek, bazı güzellikler gerçekten de harcanıyor.
"Hazır mısın?" sorusuna karşı Hope önce Freya'ya baktı, ardından da usulca başını salladı. Ağladığı çok belliydi, gözlerinin altı mosmor olmuştu. Neden ağladığını tahmin etmek zor değil ama ne için hazır?
Hope'un bu durgun tavırlarına karşı Klaus çenesinden tutarak "Baban'a surat asmamalısın." demişti. Ama Hope anında geriye doğru kaçarak "Asmıyorum." diye cevap verdi. Araları gergin gibiydi. Partiden sonra bir şeyler dönmüş burada, belli. Ama ne? Merdivenlerden usulca inen diğerlerinin varlığıyla hemen konudan saparak bağımsız bir şekilde söze girmişti.
"Gittiğiniz yer de güvende olacaksınız; Benden haber bekleyin ve söylediklerimi aklınızdan çıkarmayın."
Ardından da kızına doğru yönelerek "Benden haber bekle..." dedi ve alnına küçük ama özlem dolu bir öpücük bıraktı. Tıpkı Babam'ın Jake'e yaptığı gibi, bir babanın evladına yaptığı gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğaüstü Serisi {Miraslar}Karanlığın Mirasları
FanficMiraslar. Klaus Mikaelson'nın mirası Hope Andrea Mikaelson. Alaric Saltzman'ın mirasları Josette 'Josie' Saltzman ile Elizabeth 'Lizzie' Saltzman. Malachai 'Kai' Parker'ın mirası Jacques Parker. Bu bir hikaye. Geçmiş ve gelecek de, yaşanan ve yaşan...