Şüphe Tohumları - 3.7

63 10 3
                                    

Hope Andrea Mikaelson

Ertesi Gün

"Eğer bir hikayeyi anlatıyorsan, ondan hala kurtulamamışsın demektir demiş, Paulo Coelho."

O yarım kalan hikayeler, bitmeyen romanlar, beş para etmez karakterler; Peki ya, şu esas olan yarım kalmış sevdalar da o hikayelere dahil mi?

İnsanın alışkanlıklar konusunda kendisine karşı direnmesi hiç kolay olmasa da, kendimi duştan atmayı başararak bornoza sarıldım. Kapının diğer tarafına geçtiğim anda; Saniyesine çalmaya başlayan alarmı kapatmıştım, arkasından da somurtarak yatağa oturdum. Bir süre etrafıma bakındıktan sonra komodinin üzerindeki telefonu kurcalamaya karar verdiğimde tek bir bildiriyle bile karşılaşmamıştım. İnanılmaz, bu bir ilk.

Kendimi tuhaf bir homurtuyla yatağa atarken yine düşünmeden edemedim; Artık ayrı kaldığımız her dakika beni mesajlarıyla boğan Annem, sabah erkenden damlayan Roman Sienna ve sürekli sinirlerimi bozmaktan bir işe yaramayan klasik Landon Kirby yoktu. Garip ama nihayet özgür hissediyordum.

Annem öldüğünden beri, kendimi kaderin varlığını sorgulamaktan alıkoyamıyordum. Özellikle Barry Allen ile yollarımızın kesişmesinden bu yana hiç aklımdan çıkmıyor. Acaba Barry haklı olabilir miydi? Tüm bu ölümlerin sadece yaşanması mı gerekiyordu? Tüm bu yaşananlar kader miydi? Herşey bundan mı ibaretti!?

Artık bir yerden sonra pes ettim; Ve kendimi yataktan atarak saçlarımı kurutmaya koyuldum. İç çamaşırlarımın ardından, üzerime beyaz gömlek ile lacivert bir süveter geçirmiştim. Ruhuma yine bir halsizlik çökmesiyle, tekrar yatağa gömülürken zamanın bir türlü geçmemesinden yana yakındım. Ve sonunda çekmeceden günlüğüm ile bir kalem çıkararak yazmaya karar verdim, tıpkı eski günlerdeki gibi.

Sevgili Günlük;

Epey zamandır konuşmadığımızı fark ettim. Annem'in ölümünün üzerinden neredeyse bir ay geçti. Evet, evet. Doğru duydun! Annem öldü, aslında öldürüldü, ama neyse. Bu biraz tuhaf, çünkü genelde sana hep Roman'ı şikayet ederdim. Anlarsın ya... Bu arada Roman'da öldü. Ve Landon da. Aynı anda, inanabiliyor musun? Ha bir de cenaze de Lizzie'nin Antoinette akrepini öldürdüğünü gördüm. Değil mi!? Lizzie bu sonuçta! Ben de aynısını düşünmüştüm. Yine de kimseye birşey demedim. Neyse, senin ağzına sıçayım. Bir halta yaradığın yok!

Ne yazsam, ne yazsam diye içimi kemiren bu hissin ardından, sayfalara dökülen bu kelimeler günlüğü karalayarak kenara fırlatmama sebep olmuştu. Stefan Salvatore yalancının teki! Bu aptal günlüğün iyi geldiği falan yok, içimi karartmaktan başka bir işe yaramıyor.

Aniden kapı çalmaya başladığında, üzerimdeki gömleği aceleyle çekiştirmeye çalışırken Jacques birşey dememe fırsat bırakmayarak içeriye daldı. Hadi ama! Başka kim olacaktı ki!? Herhalde Jacques. Çantasını sandalyenin üzerine atarken elindeki kahveyi uzatarak "Sana kahve getirdim, sabah şekeri." dedi.

Kendime engel olamayarak elindeki kahveyi kaparken "Kahramanım!" diye bağırırken, biraz dozunu kaçırarak yanağına sulu bir öpücük bırakmıştım. Ardından kahveden bir yudum alarak hiçbir şey olmamış gibi umursamaz bir tavırla "Tanrım! Bugün bir an önce bitsin, kendimi ucube gibi hissediyorum!" diye söylenmeye başladım.

Jacques önceden çantasını attığı sandalyeye kurularak "Daha başlamadık bile, bu kadar aceleci olma!" diye beni uyarmasına karşı, "Haklısın, hadi başlayalım!" diyerek yerdeki çantayı omzuma attım. Şuanda bu kapıdan defolup gitmemiz gerekirken, Jacques kendisini kaybederek gülme krizine girmiş gibi görünüyordu.

Doğaüstü Serisi {Miraslar}Karanlığın MiraslarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin