Hope Andrea Mikaelson
Ertesi Gün
Zamanın özünde iki şekilde aktığını biliyor muydunuz?
Birisi nefes alıp verdiğimiz sürece akıp giderken harcadığımız kendi zamanımız, bir diğeri de yaşandığına tanıklık ettiğimiz ve zamanın yine su gibi akıp gitti o özel anlarmış.
Oysa... Ne tuhaf! Bir yerde mutlaka herkes zaman herşeyin ilacıdır sözüne kanmıştır, tıpkı benim gibi yani. Mutlaka bir yerde bu hatayı herkes gibi yaparsın, üzerine de herşeyi zamana bırakır ve zamanla düzeleceğini sanırsın. Hem de salak gibi! Sonraysa o zamana bıraktığın gerçekler hem de hiç ummadığın bir anda gelir ve seni en can alıcı yerinden vurur.
Neden mi? Hah! Çünkü bunu sen istedin, inanmayı sen seçtin ya... Seçimlerin yanlış olduğunda senin seçimin olmaktan çıkmazlar ki, o seçimler yanlış olduğunda artık senin hatalarındır.
İster istemez bu tablo da göz gezdirdiğim zamanlar daha da iyi anlıyordum sanki, tıpkı hollow'un açtığı yaraların üzerine gitmeyerek onu zamana bırakmam ve bugünlerde daha da güçlenmeye devam ederek iblislerini üzerime salacağı bir hikayeyi hatırlatıyordu.
Yani, evet, yanlış seçimlerim yanlışlara dönüştüğünde hatalarımı açığa vuruyordu bir noktada.
Sanki bir vampirin omuzlarında önünden geçiyormuşcasına yolun kenarında kalan mystic falls tabelasını arkamda bırakırken yine derin sezgilere kapılmıştı ruhum derinlerde. Oysa iki yıl önce bu kasabadaki ayağımı çekerken bir daha dönmem sanmıştım, dönecek olsaydım bile bu kadar erken sanmazdım en azından. Buradan giderken herşeyi geçmişte bıraktığımı söyleyerek gittim ama artık anlamaya başlıyordum sanırım, hiçbir şeyi geçmişte bırakmak mümkün değilmiş ki... Özellikle de kötü olanları, derinlerde zamanla iz bırakanları.
Giderek daha da dibe sürükleyen düşüncelerden sıyrılmaya çalışırken usul hareketlerle başımı yasladığım camdan çekerek etrafa bakınırken derin bir nefes almıştım. Ama derinlere çektiğim o derin nefes varya, o kadar çok şey anlatıyordu ki aslında. Bu defalık arabayı Jacques kullanmıştı, bir süredir rekabet problemlerinden dolayı aramızda bir tür ehliyet savaşı vardı da. Neyse ne... Onun yanında Lord kişisi oturuyordu, benim yanımda da Freya ile Rebekah vardı.
Ve söylediğim onca şeye rağme gelmiştik yine de, Mystic Falls'taydım nihayet. Diğer yandan ise hollow geri dönüyor olabilirdi. Eğer tahminlerimizde haklıysak, ki haklıyız... Etkileri çoktan New Orleans'ı sarmaya başladı, fakat nasıl oluyorsa bir şekilde ana kaynağı buraya kadar uzanıyordu. Geride kalanlar şehri savunurken burada kaynağı bulup yılanın başını daha fazla büyümeden ezmekti niyetimiz.
Ki, sonunda Jacques'ın iki yıl önce arkamızda bıraktığımız kapılardan içeriye girmesiyle kapının önündeki kalabalığa karşı gülümsemeye çalışarak arabadan inerken derinlerde yatan sezgilerin yoğunlaşarak fısıldadığını hissetmiştim sanki.
Tıpkı bu kasabaya girdiğimiz ilk andan itibaren sezgilerden ötesi içime oturan o tuhaf his gibi.
Tıpkı buraya gelmeden önce Annem'e sarılırken bunun son temasımız olduğunu anlamam gibi.
Tıpkı Roman'ın festivaldeki son bakışından sonra kötü bir şeyler olacağını hissetmem gibi.
Tıpkı Landon'ın ölmeden önce kapının arkasından söylediklerindeki tuhaflığı fark etmem ama hiçbir şey yapmamam gibi.
Tıpkı o yeraltı madenlerinde saklanırken Barry'e sarılıp ikna etmeye çalışmaktan çok fazlasını yapabilecekken kılımı bile kıpırdatmayıp ölmesine izin vermem gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğaüstü Serisi {Miraslar}Karanlığın Mirasları
FanficMiraslar. Klaus Mikaelson'nın mirası Hope Andrea Mikaelson. Alaric Saltzman'ın mirasları Josette 'Josie' Saltzman ile Elizabeth 'Lizzie' Saltzman. Malachai 'Kai' Parker'ın mirası Jacques Parker. Bu bir hikaye. Geçmiş ve gelecek de, yaşanan ve yaşan...