Hope Andrea Mikaelson
4 Hafta Sonra
Başımı hafifçe yukarıya doğru kaldırdım. Hafif ve yavaş esen rüzgarın etkisiyle aşağıya doğru ağaçtan dökülen yaprakları izledim. Uzun bir süre sadece yaprakları izledim. Bu uzun süre boyunca yapraklara dalmıştım. Beni kendime getiren şey yüzüme vuran güneş ışıkları oldu. Başımı aşağıya doğru indirdim. Bakışlarımı batı yönünden doğan güneşe çevirdim. Bir süre boyunca güneşin doğuşunu izledim. Bubu daha önce hiç yapmamıştım, bh gerçekten çok güzeldi. Güneş tamamiyle yeryüzünde doğana kadar bekledim. Doğduğunda ise yüzüme kocaman bir tebessüm yayıldı. Bakışlarımı güneşten alarak, yanımda duran Roman'a çevirdim. Birbirine girmiş kıvırcık saçlarından oluşan kafasını agaç'a yaslamıştı. Hzuru içinde beni izliyordu. Gülümsedim. Omzuma dökülmüş yaprakları elimle silkeledim. Başımı arkamdaki ağaç'a yaslayarak, derin bir nefes aldım. Ardından sol tarafımda elimin kenarında duran defter ile kalemi elime aldım. Yazıların dolu dplunolduğu sayfaları çevirdim ve sonunda boş bir sayfa buldum. Hiç beklemeden yazmaya başladım.
Hala inanmakta zorlanıyorum ama gerçekten de bitti. Bütün o yaşanan korkunç şeyler sona erdi. Bugün itibariyle yaşanan o korkunç kabusun üzerinden tam olarak dört hafta geçti. O korkunç kabus dört hafta önce sona erdi. Herşey bitti.
İki yıl önce New Orleans da yaşanan o karanlık gece deki korkunç savaştan sonra daha kötüsünü yaşayamam diyordum. Ama yanılmışım. Daha kötüsünü de yaşayabilirmişim. Ki yaşadım da. Meğer; "Beterin de beteri var!" dedikleri şey doğruymuş. Gerçekten de beterin de beteri varmış. İki yıl önceki o savaşta sırf ona karşı beslediğim sevgi yüzünden Declan'ı serbest bırakmıştım. Ama o iki yıl sonra çocukluğumun kabusu ile bana geri dönmüştü. Declan bir zamanlar yuvam dediğim okulumu bana karşı bir hapishaneye çevirerek beni hedefledi. Yaklaşık üç ay boyunca beni ve dostlarımı o hapishaneye mahkum etti. Bazılarımıza fiziksel, bazılarımıza psikolojik işkence uyguladı. Ve şunu söyleyebilirim ki, psikolojik işkence çok daha acı veriyor. Bu işkencenin verdiği acıdan, çok daha acı birşey var. Kaybettiğimiz kayıplar. Sorun şu ki; o çatı altındaki hiç kimse bütün bunları yaşamayı haketmedi. Onlar daha çocuk, biz daha çocuğuz. Evet, doğru. Farklılıklarımız olabilir, ama bu hiçbirşeyi değiştirmez. Bu çocuk olduğumuz gerçeğini değiştirmez. En acısı da şu ki; hepsi benim suçum. Eğer ben olmasaydım ya da o okula hiç gitmeseydim; o çocuklar Declan ile baş etmek zorunda kalmayacaktı ya da o bütün kayıplar yaşanmayacaktı. Yani; bütün bu yaşananlar için kimseyi suçlamaya hakkım yok. Yaşanan herşeyin sorumlusu benim.
Bu geri de bıraktığımız dört hafta içinde çok fazla şey yaşamıştık. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, Babam ile aramız her geçen biraz daha açılıyor. Babam'ın Declan için ayarladığı ceza hiç hoşuma gitmedi. Belki de çok fazla tepki vermiştim. Ama kimse böyle bir ölümü haketmezdi, Declan bile. Bununyapması şart mıydı? Kalnine bir kazık çaksa olmaz mıydı? Declan'nın ölümünü onaylamadığımdan değil, sadece Babam'ın yöntemini onaylamadım. Hala da onaylamıyorum. Declan her zaman Salvatore Okulun da bir heykel'e dönüştüğü o bahçe de olacak. Günler, aylar, yıllar boyunca... Belki de asırlar boyunca orada olacak. Orada yaşanan herşeyi görecek ve duyacak ama hiçbir şey yapamayacak. Orada kıyamet bile kopsa, hareket edemeyecek. Onun ruhu artık Cehennem'e ait. Ruhu, Cehennem de hergün biraz daha yanacak. Ama o asla ölmeyecek. Ölümün verdiği o acıyı hergün hissedecek. Ama sonsuza kadar yaşayacak. Çünkü benim Babam Klaus Mikaelson onun ruhunu sonsuza kadar lanetledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğaüstü Serisi {Miraslar}Karanlığın Mirasları
FanficMiraslar. Klaus Mikaelson'nın mirası Hope Andrea Mikaelson. Alaric Saltzman'ın mirasları Josette 'Josie' Saltzman ile Elizabeth 'Lizzie' Saltzman. Malachai 'Kai' Parker'ın mirası Jacques Parker. Bu bir hikaye. Geçmiş ve gelecek de, yaşanan ve yaşan...