"Hazır mısın?"
"Hazırım"
Yeonjun üzerine montunu giydikten sonra onunla birlikte evden çıkıp ardımızdan kapıyı kapattım. Ellerini ellerime değdirdiğinde istediği şeyi anlayıp ellerimizi kenetledim.
Garip hissediyordum. Fazlasıyla karmaşık, anlaşılmaz duygulardı içimdekileri. Belki de anlaşılması çok kolaydı fakat ben vereceğim isimden kaçıyor, kabullenmekte zorluk yaşıyordum. Nedeni yoktu, kabullenmemem onunla ilgili değildi. Ben bendim, kimseyi böyle şiddetli sevemezdim, bir zaafa sahip olamazdım.. Benim kadar o da zarar görmez miydi? Yeonjun yanımda kalacak güce sahip miydi.. Bir sürü soru vardı fakat hazır olan cevapları görmezden gelmek istiyordum.
Son zamanlarda kendimden(?) uzaklaşmıştım. Buraya geldiğimizden beri Kore'deki kendime uzak hissediyordum. Burada kimse yoktu, orası kadar kalabalıkta değildi kafam. Beni en iyi sakinleştiren kişi vardı. O ve ben, uzunca açıklamayı istemiyordum. Her şeyi kendime itiraf edemiyordum. Bilmek yetiyordu, duygularım üstüne düşünmeyi sevmiyordum.
Bir istisna vardı; yanımdaki koltukta pür dikkat beni izleyen çocuk hakkında düşünmeyi seviyordum. Bakışları, yeni duyduğum sesi, davranışları ve diğer her şeyi. Sürekli sarılmak istiyordu. Bir sıcaklığa ihtiyaç duyuyordu, bolca sevgiye ve ilgiye ihtiyaç duyuyordu. Hepsi için bana sığınıyordu. Ona fazlasını vermek için çabalıyordum.
Hızımız biraz yükselirken gideceğimiz yerin bir kaç tabelasını görmüştüm. Az kalmıştı.
Çok uzun olmayan yolculuktan sonra vardığımızda arabayı park edip Yeonjun'a döndüm. Camdan dışarıyı izliyor, deniz ile birleşen lunaparkın ışıklarına bakıyordu.
"Beğendin mi"
"Çok güzel"
Kapımı açıp çıktıktan sonra onun kapısını da açtım. Ellerimizi tekrar birbirine kenetleyip ilerlemeye başladım. Önce sahile indik, biraz yürüdük. İkimizden de tek kelime çıkmıyordu.
Ardından lunapark olan kısma gittik. İskeleden suların kıyıya çarpış seslerini dinledik.
"Bugün şarkı söylerken, seni duydum"
"Biliyorum"
İkimizde aynı anda ayaklanıp onun yönlendirmesi ile dönme dolaba gittik. Biletleri verip oturduk, yukarıdan güneşin batışını izliyorduk, kızıl olan gökyüzü biraz turuncu, biraz pembe ve birazda mavi ile kaplanmıştı.
Bir şeyler farklıydı. Hayır, çok şey farklıydı. Bilmiyordum. Garipti, bir anda değişen bunca şey çok garipti...
Gözlerimiz kesiştiğinde gülümseyip boynuma sarıldı. Mutluydu, o mutlu olduğu için ben daha mutluydum.
------
Hava iyice kararmış, soğumuş ve gece bastırmıştı. İnsanlar bir bir gidiyor ve ortam gittikçe sakinleşiyordu.
Ilerledikleri alışveriş bölümünde Yeonjun'un -bazıları Soobin'in zoruyla- denemediği yiyecek kalmamıştı.
"Soobin"
"Efendim"
"Şurada fotoğraf cektirelim mi?"
Ydonjun biraz ilerideki fotoğraf kabinini gösterdiğinde Soobin ile birlikte oraya ilerlediler.
"Kaç tane istersin"
"Bilmem sen seç"
Soobin makineyi ayarladıktan sonra yerleştiler ve önce ikisi yan yana dururken sonra ikisi birbirine bakarken, Yeonjun başını Soobin'in omzuma yaslamışken ve son olarak öpüşürken olmak üzere dört fotoğrafı alıp kalbinden ayrılmışlardı. Soobin Yeinjun'un omzuna yattığı fotoğrafı alıp diğerlerini ona verdi. Güzel çıkmışlardı.
"Gidelim mi artık?"
"Gidelim"
Saat on bire yaklaşmıştı. Saatlerdir çoğu şeye binmiş ve bayağı da yürümüşlerdi.
"Buraya getirdiğin için teşekkür ederim. Çok güzel"
Bir kaç dakika yürüdükten sonra arabaya yerleşip yola koyuldular. Yeonjun yine Soobin'e dönmüş, pür dikkat onu izliyordu. Bir sebebi yoktu, sadece.. Hoşuna gidiyordu. Onu görüyor olmak, sürekli yanında bulunmak güzeldi.
İkisi de birbirinden memnundu, aşktı bu. Kabullenmesi zordu ama bir kez kabul ettin mi dönüşü de yoktu. Mutlu olacaklardı. Bu duygu bir şekilde kabullenilecek ve birçok şeyi değiştirecekti....
-----
Soobin çok karmaşık birisi, duygularını anlatmak kelimelere dökmek çok zor ama o hareketlerine yansıtıyor. Yeonjun konuştu artık asik olucaklar 😫
Gittikleri yeri söyle göstereyim ismi Santa Monica
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Bitch, Yeonbin
FanfictionSoobin ihtiyacı olduğunda onu tatmin edecek biri satın almak istiyordu. Hiç dokunulmamış biri... Txt etiketinde #1 Yeonjun etiketinde #1