Siyah minibüsün arka koltuğunda oturmuş camdan dışarıyı izliyordum. Ellerim heyecandan mı yoksa korkudan mı buz kesmişti anlamaya çalışıyordum. Yanımda ki koltukta Akın, karşımda da kartal oturuyordu. Arada kafamı çevirip Kartal'la göz göze geldiğimde beni sakinleştirmek ister gibi göz kırpıyordu. Her seferinde yalandan bir gülümsemeyle karşılık veriyordum ona.
"Seni birazdan bir ormanda bırakacağız."dedi Kartal sessizliği bölerek. Kaşlarımı çattım ve yavaşça Kartal'a döndüm.
"Neden orman?"dedim anlam vermeye çalışarak. Direkt evine götürseler olmaz mıydı yani?
"Onlar seni bulacak. Eğer biz seni kendi ellerimizle teslim edersek anlaşılır her şey. Bu yüzden sanki sen kaçmışsın imajı vereceğiz."
Kafamı olumlu şekilde aşağı yukarı salladım. Planı tehlikeye atmamak için yapılan bir plandı bu.
Kafamı Akın'a çevirdiğimde sohbetle hiç alakası yokmuş gibi telefonuna bakıyordu. Ya kafasını dağıtmak istiyordu ya da hiçbir şey umrunda değildi.
Kartal elini havaya kaldırıp sürücüye işaret verdi ve araba yavaşlamaya başladı. Akın kafasını nihayet telefonundan kaldırmış bana bakmaya başlamıştı. Derin bir nefes alıp Kartal'la göz temasına geçtim. Verilecek işareti bekliyordum.
Şoför kapıyı açtığında Kartal'ın yardımıyla arabadan indim. Hava soğuktu ama rüzgar yoktu. Arabadan indiğim gibi arkama bile bakmadan hızlıca ormana doğru ilerlemeye başladım. Yürüdükçe ormanın derinliklerine doğru ilerlediğimi hissedebiliyordum. Tek dileğim bir an önce Akrep'in beni bulmasıydı.
Silah sesi duyduğumda olduğum yerde irkildim. Terlediğimi hissediyordum. Daha önce ölümle daha fazla burun buruna gelmiştim ama bu sefer ki farklıydı.
Hızlıca etrafıma bakındım. Olduğum yerde dönüyor silah sesinin nerden geldiğini kestirmeye çalışıyordum. Kalbim neredeyse yerinden çıkacaktı.
Sesin geldiği yeri bulamayınca bir adım daha atmaya karar verdim. Attığım adımla bir ses daha duydum. Bu sefer silah sesi değil bir çocuk ağlama sesiydi. Bir kız çocuğu.
Hemen yanımda ki ağaçtan geliyordu bu ses. Ellerimi yumruk yapıp kendimden destek almaya çalışıyordum. Yutkundum ve anlık bir kararla ağaca doğru yöneldim.
"Kim var orada?"dedim zar zor. Ağlayan çocuğun sesi bir anlığına kesilmişti. Sanki ölmeye değilde korku filmi çekmeye gelmiş gibiydim.
Artık dayanamayıp hızlıca ağacın arkasına baktım. Hiç kimse yoktu. Sadece bir telsiz vardı. Tahminimce ses burdan gelmişti. Telsizi elime aldım ve düğmelerine basmaya başladım ama telsiz çalışmıyordu. Derin bir nefes aldım ve telsizi yere bıraktım. Arkamı döndüğümde şokla yüksek bir çığlık attım.
"Özür dilerim korkuttum mu?"önümde sekiz yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Çiçekli bir elbisesi üstünde de beyaz ama kirden griye dönmüş bir hırka vardı. Gözleri yaşlı yanakları pembeydi. Saçları beline kadar geliyordu ve kafasında çiçekli bir taç vardı. Bana bakarak kocaman gülümsüyordu.
"Beni korkuttun cimcime."dedim elimi kalbime götürerek. Korkudan başım dönmüştü ama belli edemiyordum işte.
"Tekrardan özür dilerim abla. Amacım seni korkutmak değildi kaçarken düştüm ve dizimi kanattım ağacın arkasında ağlarken ses duyunca bende kaçtım ama ses senden geliyormuş."dedi gülümseyerek.
Kaşlarımı çattım. Küçücük bir kız çocuğu kimden neden kaçacak olsun ki?
"Kimden kaçıyorsun?"dedim korkutmamaya çalışarak. Kız kafasını yere eğdi ve burnunu çekti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Güzel Renk Gözlerin
Teen FictionEce babasız ve anne sevgisi olmadan büyümüş bir kız çocuğudur. Küçüklüğünde onun için güzel olan iki şey vardır Defne ve Serkan. Bir gün bir arkadaş grubunun içinde bulur kendini ama bu arkadaş grubu sıradan gruplara benzemez. Bir ajan çetesinin içi...