47. Bölüm

64 4 3
                                    

Hep birlikte yepyeni bir eve taşınmıştık. Bize ait olan tüm evlerden kurtulmaya karar vermiştik. Orada yaşadığımız her şeyi bir kenara bırakıp hep biriktikte bir aile gibi yeni bir sayfa açmak istemiştik. Bu ilk sayfayı çevremizi değiştirmekle başladık. Yeni evimiz hayallerimi süsleyen o evlerden daha güzeldi. Olağanüstü geliyordu bana. Belki de, bana çok iyi geldiği için böyle hissediyordum bilmiyorum. Bu eve geldiğimizden beri içime dolan huzuru engelleyemiyordum. Engellemek isteyen kim? Haklısın!

Elimde kocaman bir tepsi vardı. Çıkmam gereken iki kat daha olduğu için aklımdan hesaplamalar yapıyordum. "Biraz daha yan tutarsam herkes uyanacak ve ben her şeyi elime yüzüme bulaştırmış olacağım."dedim kendi kendime. Yavaş adımlarla adımlar atıyor önüme birinin çıkmaması için dualar ediyordum. Bu mükemmel kahvaltıyı hazırlamak için çok çabalamıştım ve bunu Akın'ın kesinlikle görmesi gerekiyordu.

"Günaydın... Sen ne yapıyorsun?"dedi Oğuz'un neşeli sesi. Gözlerimle onu susturduğum da bana pişmiş kelle gibi yaklaşıyordu. "Az daha bağır Oğuz!"dedim yüksek sesle. Bu sefer beni susturan kendisiydi. "Kızım bana diyorsun kendin bağırıyorsun. Şu sesini bir alçalt, bizde ki de kulak."dedi beni azarlayarak. Kaşlarımı çattım ve söylenerek bir adım daha attım. Hala sırıtarak bana bakıyor önümden çekilmiyordu. "Oğuz, çekilsene."dedim. "Şimdi tepsiyi kafana geçireceğim cidden!"dedim yüksek ama bu sefer dikkatli sesimle. Oğuz sessiz bir kahkaha attığında sinirlerim bozuldu. Hiç yardımcı olmuyordu. Nasıl arkadaş bu?

"Bak bunu yapacağından eminim."dedi ve elleriyle tepsiyi tuttu. "Ver bana istediğin yere ben götüreyim."

Ellerimle tepsiyi daha sıkı tuttuğumda Oğuz kaşlarını çattı. "Kızım versene şunu! Dökeceğiz şimdi."dedi ve daha sert çekti. Tepsinin üzerinde ki çaylar bir o yana bir bu yana çekilirken dökülüyorlardı. Sunumum mahvolduğunda öldürücü bakışlarımı Oğuz'a çevirdim.

"Oğuz! Yemin ediyorum döveceğim seni. Ben sana çekil dedim elimdekini al değil."diyerek azarladım. Gitti bütün emeğim!

"Sanada yaranılmıyor be!"dedi ve memnuniyetsiz bir şekilde tepsiden ellerini çekti. Yukarıya geri çıkarken tepsiden bir zaten hamurişi çaldı. Tam ağzımı açıp ona azarlayacağım sırada ağzıma bir salatalık tıkıştırıp yukarıya koşarak kaçtı. "Aynı evde yaşıyoruz lan! Karşıma çıkma pis hırsız."dedim ve sinir bozukluğuyla sırıtarak bir kaç merdiven daha çıktım. Bu sefer de karşıma Umut ve Mine çıktı. İkisi de uyku mahmurluğuyla bana bakıyorlardı. Kaşlarımı çatarak üzerlerine baktığımda çift pijaması giydiklerini gördüm. Elimde tepsi olmasa iki saat aralıksız gülebilirdim buna.

"Günaydın, minik çiftim."dedim onlara gülümseyerek. İkisi de aç gözle tepsiye bakıyorlardı. İyi ki bir sürpriz yapalım dedik ya Ece! Sorma bayan çok bilmiş sorma!

"Günaydın, Ece!"dedi Umut elini tepsiye doğru uzattığında. "Sakın!"dedim uyararak. Korkuyla elini geri çekti. "Tepsime biri daha dokunursa bu evde kan çıkacak."dedim gülümseyerek. İkisi de korku dolu bakışlarıyla beni izliyordu. Aslında şuan çok komik gözüküyorlardı ama buna gülecek vaktim yoktu. Daha çıkacağım otuz basamak daha vardı.

"Ah! Kahretsin. Neden en üst katta odası!"dedim söylenerek. "Abime mi götürüyorsun?"dedi Mine. Kafamı olumlu anlamda salladım ve mahvolmuş tepsime baktım. Yol yakınken geri mi dönsem?

"İyi hadi götür sen."dedi ve Umut'un elinden tutup onu geri yukarıya çıkardı. Hayır, kardeşim madem çıkacaksınız neden inmeye çalışıyorsunuz? Hepiniz benim sınavım mısınız?

Yavaş yavaş çıktığım otuz adımın sonunda sesli bir nefes verdim. Allah'ım karşıma bir kulun daha çıksaydı yeminle kafasına geçirecektim o tepsiyi kafasına.

En Güzel Renk GözlerinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin