Gözlerim yavaş yavaş aralandığında bana çokta yabancı gelmeyen bir yerdeydim. Kartal'ın evine gelmiştik.
"Uyandı!"diye bir ses yankılandı kulağımda. Kafamı sağa çevirdiğimde başımda Mine'nin olduğunu fark ettim. Gözleri ışıldıyordu.
"Ece, iyi misin?"dedi sol tarafımda kalan Balım. Kafamı bu kez ona çevirdim. Konuşmaya gücüm yoktu sadece kafamı aşağı yukarı sallayabildim. Gerçekten iyi miydim?
Çenemi sıktığımı o an fark ettim. Dişlerim sızlıyordu.
"Oğuz, nerede?"dedim zar zor. Kısık çıkan sesimi ben bile duymakta zorlanıyordum.
"Melek'leri almaya gitti."dedi Balım kocaman gülümseyerek. Onları bulmuştu.
Elimi güçlükle havaya kaldırıp karnıma götürecekken Mine havada kalan elimi tuttu.
"Elini karnına götürme. Şimdilik dinlen lütfen."dedi ve elimi yatağın üzerine bıraktı. Üzerimde örtü olduğu için karnımı göremiyordum. Ne haldeydim?
Yatakta dikleşmeye çalıştım ama karnıma kramp girdi. Acıyla inlediğimde odanın kapısı bir anda açıldı. İçeriye giren kişi Kartal'dı.
"Kızım!"dedi ve bana yaklaşıp sarıldı. Ona izin verecektim çünkü benim de buna ihtiyacım varmış gibi hissediyordum. Kartal kafamı iki küçük öpücük bıraktı ve benden ayrıldı. Gözlerinde ki korkuyu görmek mümkündü.
"İyiyim."dedim fısıldayarak. Bana ne olmuştu böyle? Bir insan nasıl bu hale gelebilirdi?
"Bana ne oldu?"dedim kaşlarımı çatarak. Herkes bir anda kafasını önüne eğdi. Hasta mıydım? Ölüyor muydum? Tedavisi mi yoktu yoksa?
"Bilmiyoruz."dedi Mine sessizliği bölerek. Ne demek bilmiyorlardı?
"Neden bu haldeyim ben?"dedim hafif yüksek çıkan sesimle. Mine gözlerinden süzülen yaşları sildi.
"Bilmiyoruz Ece. Doktor getirdik ama o da hiç bir şey anlamadı."dedi Kartal.
"O zaman yeni bir doktor getirin."dedim yalvararak. Bana ne olduğunu bile bilmeden ölmek istemiyordum. Ölmekten korkmuyordum ama bilinmezlik içinde ölemezdim.
"Sana ne olduğunu bulmak için çabalıyoruz güzel kızım dayan."dedi Kartal yanağımı okşayarak.
Derin bir nefes aldım ve üstümde ki örtüyü anlık bir hareketle açtım. Karnım çok fazla şişmişti ve kızarmıştı. Ellerimle yüzümü kapattım ve hıçkırarak ağlamaya başladım.
"Bir psikopatın elinden kaçtım ama şimdi size kavuşmuşken ölecek miyim?"dedim ağlayarak. Belki de ilk defa ölmek istemiyordum ben. Öleceksem de bu aralar olmasa olmaz mıydı?
Balım ve Mine bana sarıldılar ve beni sakinleştirmeye çalıştılar. "Ölmeyeceksin Ece. Bir kez daha izin vermem."dedi Balım. O kadar çok ağlıyordum ki ağlayamadığım tüm zamanların acısını çıkarıyor gibiydim.
Canım yanıyordu ve belki de bunun bir tedavisi bile yoktu. Öylece ölüme terk edilecektim belki de.
Kapı tekrardan açılıp kapandığında içeriye Oğuz ve Peri girdi. Hızlıca battaniyeyi üstüme örttüm. Oğuz'un gözleri korkuyla bana bakıyordu. Peri ise her zaman ki gibi gülümsüyordu. Gözlerimi sildim ve kollarımı iki yana açtım. Peri koşarak yanıma geldi ve sarıldı.
Sıkıca sarılmıyordu. Aksine korkarak sarılıyordu ve oldukça dikkatliydi.
"Neden sıkıca sarılmıyorsun cimcime?"dedim Peri'nin saçlarını okşayarak. Peri geri çekilde ve yanağımı sevdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Güzel Renk Gözlerin
Teen FictionEce babasız ve anne sevgisi olmadan büyümüş bir kız çocuğudur. Küçüklüğünde onun için güzel olan iki şey vardır Defne ve Serkan. Bir gün bir arkadaş grubunun içinde bulur kendini ama bu arkadaş grubu sıradan gruplara benzemez. Bir ajan çetesinin içi...