48. Bölüm

11 1 0
                                    

Yazarın anlatımıyla,
Hava nihayet kararmıştı. Yağmur şiddetinden hiç ödün vermemişti. Kanayan bütün yaraları akıtıp temizleyecek kadar fazla yağıyordu. Fakat bazı yaralar yağmur damlalarının temizleyeceği kadar hafif değildi. Bazı yaralar yürekten kanardı, yağmur damlaları isterse görünür yaraları temizlesin kanama asla durmazdı. Yağmurun inadına daha çok kanardı. Can yakar, kendini sürekli hatırlatmaktan gocunmazdı.

Akın, saatlerdir elleri kanlı bir biçimde ameliyathanenin kapısının önünde bekliyordu. Yere çömelmiş ellerinde kuruyan kanı izliyordu. Bu kan hem canından çok sevdiğinin hem de daha varlığını bile yeni öğrendiği canının parçasına aitti. Bu gerçek canını çok yakıyordu fakat güçlü durmalıydı. İçeride ki kadın zaten bunun kahrını yaşayacaktı. Eğer onu iyi etmek istiyorsa önce kendisi iyi olmalıydı.

Kendini her ne kadar böyle kandırsa da içi kan ağlıyordu. Yürekten kanıyordu ve yağmur damlaları onu temizlemek için yetmiyordu. Kanadıkça kanıyor acısı bir türlü dinmiyordu. Canı yanıyor, canı yandıkça kendine kızıyordu. Bir kere daha koruyamamıştı Kelebeğini. Ona her seferinde sözler vermişti ve her seferinde de başarılı olamamıştı.

"Akın, toparlan kardeşim Ece için."dedi yavaşça yanına sokulan Oğuz. En az Akın kadar bitap düşmüştü. İçeri de ki kadın onun için de çok kıymetliydi. Karanlığının içinde ki parıldayan yıldızıydı. Onu karanlıktan çekip hayata döndüren kadındı o.

"Demesi kolay,"dedi Akın. "Ne boka yarıyorum ben? Hiç! Koruyacağım dediğim her seferinde canını yakıyorum Oğuz. Koruyamıyorum ben onu, her seferinde ellerimden kayıp gidiyor. Kafayı yiyeceğim ben! Canım yanıyor kalbim parçalanıyor. Ben ne boka yararım?"dediğinde nefes almak onun için zorlaşmıştı. Boğuluyordu adeta.

"Haklısın."dedi Oğuz. "Elinden ne gelirdi ki? Nasıl tahmin edebilirdin? Kendine kızmanın vakti değil."

Akın kafasını iki yana salladı. "Oğuz, ben beceriksizin tekiyim."dedi. "Sevdiği kadını koruyamayacak kadar aciz bir adamım."dediğinde Oğuz başını önüne eğdi. Haklılık payı vardı. Doğru söylüyordu hatta! Ece her seferinde yara almıştı. Bedenin de taşıdığı acı ve izler onu hep dibe çekecek türdendi. Her nefes alışında bıçak gibi saplanacaktı, tüketecekti belki de.

"Bunu Ece'nin yanında söyleme."dedi Oğuz sessizce. "Neden?"dedi Akın sorgulayan bir ses tonuyla. Oğuz'un gözleri ameliyathanenin kapısına takıldı. "Sana inanır ve asla affetmez. Delirir Akın, seni haklı çıkarmaya çalışır ama yapamaz. Daha sen kendini affedemezken Ece'den seni affetmesini bekleme. Üstüne bir de ona böyle şeyler söyleme işte."dedi Oğuz.

Akın kan çanağı gibi olmuş gözlerini Oğuz'a çevirdiğinde Oğuz'un gözlerinde ki nefreti gördü. Ece'nin acı çekmesinden nefret ediyordu. Sebep olanlardan da nefret ediyordu.

"Gideceğim ben."dedi net bir sesle Akın. Oğuz'un kaşları çatıldı. "Nereye?"dedi.

"Önce o şerefsizi geberteceğim sonra da Ece'nin hayatından çıkacağım. Onu sana emanet ediyorum çünkü bu konuda bir tek sana güvenirim. Gözüm arkada kalmasın."dedi Akın. Onun için çok zordu bu. Emindi sürekli gelmek isteyecekti ama Ece için yapmalıydı. Tehlike kendisiydi. Esat, Akın yüzünden bela olmuştu Ece'ye. Bebeğini almıştı ondan.

"Saçmalama."dedi Oğuz ama sesinde inandırıcılık yoktu. Aklına yatmıştı bu fikir. "Ece'yi kim toparlayacak?"

"Sen."dedi Akın titremeye başlayan sesini zorlayarak. Herkes için doğru kararı vermek zorundaydı. Biliyordu herkes için çok zor olacaktı en çokta Ece için zor olacaktı ama o çok güçlüydü. Toparlardı.

"Git. Gelmene izin vermem ama. Gideceksen, gelmeyeceksin. O kızı tam toparladığımda gelirsen öldürürüm seni."dedi Oğuz. Akın kafa salladı sessizce. Sessiz bir kabulleniş, sessiz bir terk edişti onunki.

En Güzel Renk GözlerinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin