On yedinci bölüm
Yaşamak için bir nedeni olan, neredeyse her duruma katlanabilir.- Friedrich Nietzsche
***
Deniz
Bazen hayatta öyle anlar yaşarsınız ki, o an bulunduğunuz yeri sorgularsınız. Benim ne işim var burada, ne yapıyorum ben? diye düşünürsünüz. Yaptıklarınız, yapmak istediklerinizle örtüşmeyebilir bazen. İstemediğiniz şeyler hayatınızın amacı olabilir, kaçtıklarınızı yaşayabilirsiniz.
Elimdeki fotoğraf çerçevesi benim istediğim o hayattan ibaretti, hayalimdi. Fakat şu an, sadece elimde kalan güzel bir anıydı.
Bu üniformayı giydiğim ilk gün içimde öyle bir his oluşmuştu ki, tarif edilemezdi. Vatan sevgisinin bir tanımı yoktur, ölesiye sevmektir. Hayatının merkezi yapmaktır, vatanın uğruna canını vereceğin günü iple çekmektir. Şehit olmaktır, gözünü bile kırpmadan kendini feda etmektir.
Buruk bir gülümseme oluştu dudaklarımda, fotoğraftaki arkadaşlarıma baktım. Selim mesela, o günün sabahı baba olacağını öğrenmişti. Nasıl mutluydu, tüm gün çocuk gibi oradan oraya koşturmuştu.
Yanındaki Fazıl, nişanlısının kaza geçirdiğini duymuştu fakat yine de görevinden vazgeçmemişti. Operasyona çıkacaktık ve o, vatanını seçmişti.
Orhan, o başkaydı. Önceki gün görüş günüydü ve yeni doğan oğlunu ilk kez görmüştü, istese izne çıkabilirdi ama o da hepimiz gibi vatani görevini öncelik yapmıştı.
Mert, yeni evlenmişti. Çiçeği burnunda bir damattı, her fırsat bulduğunda eşiyle konuşurdu. Aşık diye takılırdık ona, oysa hepimiz de aşıktık bayrağımıza.
Yusuf'un annesi kanserdi, benim de öyle. Fakat onunki son seviyeydi, günleri sayılıyordu. O annesinin yanında kalmak istemişti fakat annesi onu tekrar buraya yollamıştı, o gün hepimiz duygulanmıştık.
Geriye kalan sayısız hikaye vardı, yüzleri gülen fakat içleri ağlayan onca askerimiz vardı. Ben sadece timimdeki askerlerin hikayesinden müzdariptim, onları biliyordum. Hepimiz aynıydık oysa, birimizin hikayesi diğeriyle benzerdi.
Kendimi tuttum, tutmasam da bir şey fark etmezdi çünkü yıllardır gözümden bir damla yaş bile düşmemişti. Ben en son o gün ağlamıştım, öyle çok ağlamıştım ki gözyaşlarım tükenmişti sanki.
O sabah bazılarımız mutlu, bazılarımız buruktu. İçimizde bir deli vatan sevgisi, gözlerimizde dinmez bir umut vardı. Öğlen çıktık operasyona, çökerteceğimiz bir terörist yuvası vardı. Yaptık da, hepsinin pis kanlarını akıttık. Yaşadıkları çöplüğü yerle bir ettik.
Fakat orada bir şey görmüştüm, silahların üzerindeki sembol çekmişti dikkatimi. O teröristlerin inini biraz daha incelediğimde daha da ilgi çekici şeyler bulmuştum, o şere*sizlerin tüm silah ve patlayıcıların kaynağı aynı yerdi. Aynı kişiydi ve ben kim olduğunu biliyordum, içinde büyüdüğüm aileydi.
Altı yaşımdayken eğitmeye başlamışlardı beni, Özgürle beraber. Bazen aynı eğitimden geçerdik, bazen ben daha da zorlanırdım. Çünkü babasının bir amacı vardı, kurduğu imparatorluğun başına oğlunu geçirecekti ve ben de onun sağ kolu olarak ondan çok daha güçlü olmak zorundaydım.
Belli bir yaşa kadar zorlandık fakat ben kaçtım, on sekiz olduğum ilk gün kaçıp kimliğimi değiştirdim. Askeri okula yazıldım, seçmeleri kazandım. Onca eğitimden geçtim, altyapım sağlam olduğundan diğer arkadaşlara göre daha iyiydim. Tüm o eğitimleri dereceyle kazandım, başarmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlüğe Aşık Gökyüzü
Teen FictionHayatı kısıtlanmakla geçen Gökyüzü, nadir bir hastalığa yakalandığını öğrenir. Daha önce bir kez olsun yaşadığını hissetmemiştir, hapsedilmiş bir kuş gibidir ve Özgür, ona kanat çırpmayı öğretecektir. Fakat Gökyüzü, sırf özgür olabilmek için çıktığı...