19

763 51 41
                                    

On dokuzuncu bölüm

Dünyada başarı kazanmanın iki yolu vardır: Ya kendi aklından faydalanmak, yahut da başkalarının akılsızlığından faydalanmaktır. La Bruyere

İyi Okumalar.

Ayrıca ufak bir ricam olacak. Satır arasına koyduğum medyayı açın ve şarkı eşliğinde okuyun, hatta benden bir tavsiye: kendinizi müziğin ritmine bırakın. Sıkıntılardan birkaç dakikalığına da uzak kalsanız bir şey olmaz, hayata bir kez geliyoruz :)

***

Maskeler, hayatımızda kendimizi ya da bazı durumları korumak için kullandığımız kalkanlarımızdır. Yaptığımız rollerle kendimizi savunuruz, hayali surların ardına atarız zayıflıklarımızı. Duvarlar inşa ederiz, zaaflarımızı kimseye göstermeden o duvarların ardında kaçınırız bazı şeylerden.

Kişiden kişiye göre değişir bu durum; kimi başkalarının yanında takar maskelerini, kimi de ailesinin içinde.

Benim hayatım bir tiyatro sahnesi gibidir, küçüklüğümden beri o sahnede piyesler oynarım. Bazen mutlu bir çocuk, bazen sorumlu bir abla, bazen korkusuz bir kız çocuğu, bazen çalışkan bir öğrenci, bazen de saygılı bir evlat. Bir gün içerisinde birden çok kez değiştirdiğim maskelerim olmuştur, yerine ve zamanına göre uydururum o maskeleri.

Kardeşimi kaybettikten sonra ilk ders aldığım gün, maskelerimi indirmeyi denemiştim. Gelen fransızca öğretmenimdi, tatlı ve sevecen bir kadındı. Giyiminden telaffuzuna kadar elit biriydi, dersi sevmeseniz bile o kadın size sevdirirdi. Yanında maskemi indirdiğim ilk kişiydi, ondan yardım istemiştim. Başımdan, başımızdan geçenleri anlatmıştım. Ona kardeşimi ve Cihangir Tunalı'nın asıl yüzünü söylemiştim, ona en hassas noktalarımı göstermiştim.

İlk başta beni anlamış ve inanmıştı, fakat kardeşimi öldürenin o adam olduğunu söylediğimde inancını kaybetmişti. Cihangir Tunalı, kendini annemin ve medyanın önünde öyle bir göstermişti ki kimse inanmazdı bana. Öyle de olmuştu, anlattıklarımı anneme bildirmiş ve psikolojik destek almam gerektiğini söylemişti.

O günden beri bir daha indirememiştim maskemi, kimsenin bana inanmayacağını öyle bir anlatmıştı bana o herif. Fakat o başkaydı, Özgür çok başkaydı. Onun yanında tek bir saniye bile maske takmamıştım, tamamen kendimdim.

Bu oynadığımız oyunlar aslında bana hiç zor gelmiyordu çünkü hayatım boyunca rol yaptığım için bu konuda artık oldukça iyiydim, maske takmak benim en başarılı olduğum uzmanlık alanımdı.

Yine maskemleydim, yine bir rolün içindeydim. Aslında böyle olduğu zaman, yani bir amaç uğruna rol yaptığım zaman eğlenceli oluyordu. Girdiğim kişiliklerde eğleniyordum, kendim olmak bana acı veriyor çünkü.

Ellerim Deniz'in elleri arasındaydı, o kadar sıkıyordu ki parmak boğumlarım uyuşmaya başlamıştı. Tırnağımı etine geçirip nazik bir dille uyardım onu, çok stresliydi. Sürekli dudaklarını yalıyordu, yutkunma ihtiyacı duyuyordu. Senelerce eğitimini gördüğüm psikoloji sebebiyle bunları analiz edebiliyordum ama ona yardımcı olabilmek adına ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, sadece elini tutarak destek olmak geliyordu aklıma.

"Girebilirsiniz, efendim. İyi eğlenceler." diyen güvenlik görevlisinin, daha doğrusu dev adamın dediğini yapıp açılan kapıdan içeri girdik.

Otel odasından Deniz sayesinde zamanında çıkabilmiştik, ısrarla gece kulübüne gelmek istediği için başımızdan ayrılmamış ve hiç susmamıştı. Oyunculuğunun berbatlığını biliyorduk fakat ısrarlarına daha fazla dayanamadık ve bir köşede uslu uslu durması sözüyle onu da kabul ettik görevimize.

Özgürlüğe Aşık GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin