16

811 55 120
                                    

On altıncı bölüm


Aşkın en acımasız yanı; ağzından çıkmaya cesareti olmayan sözlerin, yürekte fırtınalar koparmasıdır." –Aragon


İyi okumalar.


***

Ünlü filozofların, düşünürlerin ve hatta bilim insanlarının tartıştığı bir mesele de şuydu:

Aşk, kalbin mi işi, yoksa aklın mı?

Bence kalbin işiydi, hisler orada daha çoktu çünkü. Canımız yandığında kalbimiz sızlardı, heyecanlanınca göğüs kafesimiz sıkışırdı. Aşkı en çok orada, göğüs kafesimizin içinde, kalbimizde hissederdik.

Eskiden bunun hakkındaki tek bilgi kaynağım, kitaplardı. Fakat şimdi, kalbimde hissedebiliyordum.

Anılla ilk karşılaşmamızdaki davranışları ve daha sonrasında bana gösterdiği ilgi, benim hoşuma giden şeylerdi. Onun bana olan ilgisini aşk sanmıştım, onun güzel davranışlarına olan beğenimi sevgi sanmıştım. Onu sevmediğimi, değiştiğini fark ettiğim gün gayet iyi anlamıştım.

İlk başta da olsa hissettiklerimin hoşlantı olmadığını da şimdi kalbimde hissettiğim o çarpıntıdan anlıyordum, benim romanımda aşk içerikli hiçbir kelime Anıl için değildi.

Anıl, elimi tutsa dahi rahatsız olurdum. Fakat Özgür'ün her dokunuşu içimde bir yerleri kıpır kıpır ediyordu, göğüs kafesim sıkışıyordu.

Anıl'ın bana söylediği iltifatlardan etkilenmek bir yana, bazen onunla neden birlikte olduğumu sorgulardım. Ama Özgürle tartışmak bile bana iyi hissettiriyordu, ona içimi dökmek de öyle.

Anılla konuşacak bir şey bulamazdım, hep o konuşurdu ve ben sessizce dinlerdim anlattıklarını. Fakat Özgür'ün yanındayken susasım gelmiyordu, sussam bile konuşuyormuşuz gibiydi.

Anıl'ın yanında hep rol yapardım, yalandan gülümserdim. Özgür'ün yanında bir kez olsun rol yapmamıştım, kendim gibiydim ve mutluydum.

Neden birden bire onları karşılaştırmaya başlamıştım, bilmiyordum. Düşüncelerimin arasına nasıl sızmıştı bunlar, onu da bilmiyordum. Kafamı dağıtmaya çalışmıştım, anca bu kadar dağılabilmişti.

Saçlarındaki ellerim durdu, aşağı eğdim bana baksın diye. Islak kirpiklerini kırpıştırarak baktı bana, elim gözaltlarına gitti ve yanağındaki yaşları sildim. Gülümser gibi oldu, parmaklarım dudak kenarlarına gitti ve kenara doğru çektim. Yaptığım hayali gülümseme, gerçeğe dönüştüğünde ben de hafifçe tebessüm ettim.

"Senin yapabileceğin bir şey yoktu," diye mırıldandım. Elime yanağını yasladı, aksini iddia etmek için dudaklarını araladı ama onu susturdum.

"O iz oluştuğunda hayatımda değildin, suçlu hissetme. Bu yaralar için de," dedim ve sertçe yutkundum. Konuşmak bile zor geliyordu, sesim de tüm bedenim gibi titriyordu.

"Sebebi sen değilsin, hastalığım." dedim ve ellerim yorgunca düştü. Başını iki yana sallayarak tekrar yaslandı karnıma, saçları yüzünden içim gıdıklanıyordu.

"Yanılıyorsun," diye fısıldadı. Belimdeki elleri yine hareketlendi, daireler şeklinde okşamaya başladı. "Bu kadar büyümelerinin sebebi benim, çok strese soktum seni." dedi. Elimi yavaşça kaldırıp yanağımdaki yaşları sildim, artık ağlamak istemiyordum. Ağlamaktan da güçsüz olmaktan da, halsizlikten de bıkmıştım.

Özgürlüğe Aşık GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin