49

34 6 143
                                    

Kırk dokuzuncu bölüm

Bil ki yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın. Ve unutma; ne yaşattıysan, elbet bir gün onu yaşarsın. -Lev Nikolayeviç Tolstoy

***

Didar odaya girmeden önce

Fransızca dersindeyken öğretmen bana anlamı derin bir kelime bulmamı ve onun hakkında araştırma yapmamı istemişti, benim araştırma için tek kaynağım Zuhal Tunalı'nın kitaplığıydı.

Kitapları karıştırıp bilgi edinmeye çalışmıştım ki başarmıştım da, anlamı çok derin olan bir kelime bulmuştum.

Dépaysement...

Bulunduğun ortama yabancı olmak, bambaşka bir yere ait hissetmek anlamına geliyordu. O eve kapatılmış, esaret alındaki Gökyüzü için bu çok derin bir ifadeydi.

Ama artık özgür, istediği an istediği yerde olabilecek Gökyüzü için anlamı apayrıydı.

Şu an öyle bir durumdaydık ki, aklımda bu kelime tekrarlanıp duruyordu. Deniz, Özgür ve ben. Üçümüz aynı ortamda aynı anda bulunmayalı yıllar olmuştu ve şimdi bir aradaydık ama aynı zamanda çok da uzaktık.

Eskisi gibi mutlu değildik, şakalaşmıyorduk. Birbirinden nefret duyan iki kardeş durumundalardı ama ben biliyordum ki, hâlâ çok seviyorlardı.

Şu andan çıktık, geçmişe gittik sanki. Biz deniz kenarındaki o evde hayatı öylesine yaşayan, bir amaç uğruna her şeyi göğüsleyen üç aptal gençten ibarettik. Şimdi ise büyümüş, içimizdeki sevginin etrafını nefret kaplamış üç kırık kalptik.

Deniz'e baktım, gözlerinde kırgınlıktan çok öfke vardı. Yaşanılanlar kafasında teker teker dönüyor gibiydi, onu anlıyordum.

Özgür'e baktım, gözlerinde öfke de olsa kırgınlık daha çoğunluktaydı. Sakinleşmeye çalışıyordu çünkü Deniz'i hâlâ çok seviyor ve onu kırmak istemiyordu, bakışlarından bile belliydi.

"Haklısın ama bu benim elimde olan bir şey değildi, teşkilat senin bu işe karışmanı istemiyordu. Ben sadece görevimi yaptım," dedi Deniz.

Özgür burukça gülümsedi, dahası alay edercesine bir tebessümdü bu.

"Görev? Görevin kardeşlikten de mi önemli senin için?" dedi ve bana döndü.

"Bak, bizim de görevimiz vardı ama biz vazgeçmedik birbirimizden. Dönmedik sırtımızı, sevgimize sahip çıktık. Ama sen ihanet ettin bana, kanıtlarımı üstlerine verdin. Görev diye geçiştiremezsin, istesen ihanet etmeyebilirdin. Bu senin seçimindi," deyince üzgünce başımı aşağı eğdim.

Maalesef haklıydı ama bu konuda Deniz'e de hak veriyordum.

Deniz bir adım atarak ona yaklaştı, öfkesinin yanına bir de hayret eklenmişti.

"Oğlum, sen salak mısın? İhanet etmedim diyorum, vermedim kanıt falan." deyince Özgür yüzünü buruşturarak baktı ona.

"İstihbarat benim kanıtları nereden biliyordu o zaman?" dedi ve bir süre bakıştılar.

Ben olayı anladım ama çaktırmamaya çalıştım çünkü anlarlarsa onun başı yanardı, sustum.

Fakat çok geçti, Özgür de Deniz de fazlasıyla zeki olduğu için fark etmişlerdi.

"Abi ben dedim, ben valla dedim. Bu sik herife güvenmeyin dedim," diyerek salonun içinde volta atmaya başlayan Deniz'den Özgür'e çevirdim bakışlarımı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Özgürlüğe Aşık GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin