Yirmi üçüncü bölüm
Düştüğümüz kuyular sandığımız kadar dipsiz değil aslında, tutunmaya çalıştığımız ipler çok kısa. -Charles Bukowski
İyi okumalar.
***
Bir yerde okumuştum, yağmur ve dalga sesi insanın ruhunu dinlendirir diye. Saatlerdir denizin dibinde oturuyordum, ayaklarıma dalgalar vuruyordu ve hatta daha yeni fark ediyordum ki aslında sırılsıklamdım.
Dün sabah Özgürle yaptığımız konuşma sonrasında evden çıkıp gitmişti, ben de odamda geçirmiştim tüm günümü. Bugün de güneş doğduğunda bunaldığım için evden çıkmış, hemen aşağı tarafta bulunan denize gelmiştim. Çatıdan ve odamın camından izlediğim o deniz, şimdi ayaklarımın ucundaydı.
Havaalanından buraya geldiğimizden beri hava kapalıydı, yağmur yağacağının farkındaydım ama yine de ayrılmadım bulunduğum yerden. Rüzgar pek yoktu, nemliydi. Olsa da pek fark etmezdi açıkçası, yine aynı pozisyonda kalırdım.
Burnuma damlayan yağmurla irkildim ve gökyüzüne çevirdim bakışlarımı. O kadar özlemiştim ki yağmur altında kalmayı, istemsizce gülümsedim. Çocukken çiçek serasının dibinde oturur, yağmurda ıslanırdım. Sadece iki kez yapabilmiştim bunu ama olsun, unutamayacağım güzel anılarım arasına yerleşmişlerdi.
Bir de kar yağdığında geceleri gizlice dışarı çıkar, bahçede karla oynardım. Ama yine de ertesi sabah olduğunda o karlar yok olurdu, annem özel olarak temizletirdi.
Annemi anımsayınca gülen yüzüm soldu, tekrar denize bakmaya başladım. Aklım ondaydı, durumunu merak ediyordum ve görmeden rahat edemezdim.
Görüş açıma bir şey girince kaşlarımı çatarak ona baktım, bir battaniyeydi. Kafamı kaldırıp uzatana baktığımda Deniz'i gördüm, elinde şemsiye ile bana bakıyordu. Bir şey demeyip uzattığı battaniyeyi aldım ve etrafıma sardım, o da yanıma oturmayı tercih etti.
"Hasta olursan kriz geçirme olasılığın artar, biliyorsun değil mi?" diye sorduğunda iç çektim. "Biliyorum," dedim. Bana baktı, ona dönmedim ama bakışlarını hissedebiliyordum.
"Niyetin intihar etmekse baştan söyle, hazırlıklarımı yapayım." dediğinde gülmeye çalışarak ona döndüm. Yüz ifadesi alaylıydı, her zamanki gibi dalgaya vurarak çözmeye çalışıyordu.
"Ne hazırlığı yapacaksın, helva mı?" dedim şakayla karışık. Omzunu omzuma çarptı ve güldü. "Hayır, boğaz manzaralı mezarlık bulacağım ikimize." dediğinde öyle bir gülümsedim ki çenem ağrımıştı. Deniz'i seviyordum; hayatımın geri kalanında, eğer yaşayabilirsem tabii onunla bol bol vakit geçirmek istiyorum.
"Aman, cehennemde bari bana rahat versen şaşardım." deyince gülüşü durdu. "Allah'ın işine karışılmaz ama sen cehennemlik olamazsın, valla bir melek kanadın eksik." dedi. Ondan biraz uzaklaşıp elimi omzuna yerleştirdiğim sırada, aramıza yerleştirdiği şemsiye uçtu uçacak olduğu için biraz daha sıkı tuttu onu.
"Teşekkür ederim, keşke ben de aynısını senin için düşünebilseydim. Ama maalesef, senin cehennem garanti." dediğimde bu sefer gülmedi. Bakışlarını denize çevirdi, sertçe yutkundu. Kaşlarımı çattım, şakalaşıyorduk.
"Yanlış bir şey mi söyledim?" diye sordum bir süre sonra. İç çekti ama hafifçe esen rüzgardan mıdır bilmem, soluduğu nefes boğazına kaçtığı için öksürmeye başladı. Nefes almayı bile beceremiyordu ama bunu dile getirip dalga geçmeyecektim çünkü birden morali bozulmuştu zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlüğe Aşık Gökyüzü
Teen FictionHayatı kısıtlanmakla geçen Gökyüzü, nadir bir hastalığa yakalandığını öğrenir. Daha önce bir kez olsun yaşadığını hissetmemiştir, hapsedilmiş bir kuş gibidir ve Özgür, ona kanat çırpmayı öğretecektir. Fakat Gökyüzü, sırf özgür olabilmek için çıktığı...