22

634 50 103
                                    

Yirmi ikinci bölüm

İnsanları tanımak için onları sınamaktan korkma, çünkü kaybedilmesi gerekenleri en önce kaybetmelisin. -Seneca

İyi Okumalar.

***

Katliam, bugün gördüklerimiz tamamen bundan ibaretti. Kadınlar katledilmişti; ilk önce kaçırılmışlardı, ardından ahlaksız bir teklif sunulmuştu onlara. Kabul edenler birkaç günlüğüne de olsa yaşayabilmişlerdi, reddedenler ise etrafımda ruhsuz bir şekilde yatıyorlardı.

Asıl vahşet, tüm bunlara sebep olanın da bir kadın olmasıydı. Tam da önümde, onu bağışlamam için yalvaran bu kadın yüzündendi her şey. O ve onun gibilerden, cinsiyet fark etmeksizin tiksiniyordum.

Kapıyı açtım ve onu ittirerek çıkardım dışarı, fırlattım yere doğru. İğrenircesine baktım, ona ve diğer kötü adamlara. Parayla tutulsalar bile, bu kadınların ölümünde onların da suçu vardı.

Deponun içinde sadece Özgür ve Jacop kalmıştı, bir de öldürülen kadınların cesetleri. O sırada arkamdan duyduğum sesle içeri baktım, Özgür o şerefsizi kum torbası niyetine kullanıyordu.

Bir süre izledim onu, öyle güzel dövüyordu ki elleri kanlar içerisinde kalmıştı. Durdurmazsam belki de Jacop ölecekti, ne kadar durdurmak istemesem de katil olmasını da istemediğim için seslendim ona. Transtan çıkmış gibi yumruk olmuş eli havada durduğunda içeri adımladım, kafasını yan çevirip baktı bana.

"At şu malı dışarı," dedim. Etrafına bakındı, aradığını bulamayınca Jacop'ın kelepçeli elini tuttu. Sanırım anahtarı aramıştı, tam arkadaki adamlardan isteyeceğim sırada Jacop'ın acı dolu haykırışları yankılandı. Gözlerimi büyüterek ona döndüğümde onun elini kırdığını gördüm, böylece kelepçeden çıkarabilmişti.

"Hadi!" diye kolundan tutup ayağa kaldırdı onu. Jacop öyle bağırıyordu ki yüzümü buruşturdum, yüzü kanlar içerisindeydi. Zorla yürüterek yanıma getirdi onu, yana kaydım geçmesi için.

Benim kadını attığım gibi Jacop'ı da adamların oraya attı ve bana döndü, adım attığında geriledim. Korkudan değildi, hayır, ondan korkmuyordum. Az önce kadına yaptıklarım normal şeyler değildi, bu yüzden ondan çekinmeye hakkım yoktu. Zaten ben ondan korkamazdım ki, o benim korkusuzluğumdu.

Gözlerimiz kesişti fakat çok durmadan bakışlarını kaçırdı, etrafımızdaki kadınlara baktı. Adem elmasının hareket edişini izledim, terden ıslanmış saçlarının alnına düşmesine baktım. Hala üzerinde aynı kıyafet vardı, pantolonunun tek askısı düşmüştü omuzlarından. Gömleğinin ilk düğmeleri açılmış, kulüpte taktığı papyonu yok olmuştu. Üstelik beyaz gömleğinde kan lekeleri vardı, çokça.

"Şuraya bak, şu kadınlara bak." dediğinde gözlerimi sıkıca kapattım. "Bedenleri şişmiş, kokmaya başlayanlar var. Biz buraya onları kurtarmaya geldik ama zaten bizden önce kıymışlar onlara, kurtaramadık." dediğinde tekrar yutkunmak istedim ama boğazım düğümlenmişti.

"Yine geç kaldım, Gökyüzü. Ben artık birilerine geç kalmak istemiyorum, yetişmek istiyorum." dedi boğuk bir sesle. Sıkıca yumduğum gözlerimi araladım, baktım ona. Etrafına bakıyordu, her zaman dik duran omuzları bu sefer kamburdu.

"Kanını taşıdığım o herif yüzünden canı yanan birisi olsun istemiyorum artık, babam yüzünden ölmesin artık kimse." diye devam etti ama sonlara doğru sesi titremişti. Dizlerinin üstüne yığıldığında irkildim, yanaklarından gözyaşları süzülüyordu.

Özgürlüğe Aşık GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin