Kırk ikinci bölüm
Senin çelme taktığın yerden başlıyorum hayata. Varsın yara içinde kalsın dizlerim; yüreğim kadar acımaz nasıl olsa. Cemal Süreya
***
"Şüpheli tuhaf davranışlar sergiliyor, efendim. Başka konuşturma yolları denesek olmaz mı? Devreye ben girebilirim," diye bir ses duydum uzaklardan. Gülümsedim, gülümseyişimin içinde türlü tehlikeler vardı.
"Hayır, ters davranamayız. O bize anlaşma olarak lazım," dedi saatlerdir başımda durup olayları anlatmamı isteyen adam. Bakışlarımı tavandaki loş lambadan çekip kapıya çevirdim, tam önünde hiç duruşunu bozmadan dikilen kadın asker vardı. O da saatlerdir bu odada, diğer adamla birlikte beni dinliyordu ama bir saniye bile hazır ol pozisyonundan çıktığını görmemiştim.
"Üstüne söyle, kimseyi hafife almasın. Yapmaya çalıştığı şeyin farkındayım," dedim gülümsemeye devam ederken. İfadesini bozmadı ama gözleri bana çevrilmişti, sağ kaşından çenesine kadar gelen bir kesik izi vardı.
"Sen de onu hafife almamalısın," dediğinde gülümsemem arttı. Sesi gür ve boğuktu, buradan gördüğüm kadarıyla kasları üniformasını zorluyordu. Eğer asker olabilseydim, bu kadını ekibimde görmeyi çok isterdim.
"Çağır onu, zamanım kısıtlı. Oyunlarıyla uğraşamam," dedim gülüşümü bozup eski ciddi ifademe geri dönerken. Gözleri beni baştan aşağı taradı, gülümser gibi olduğunda yanağındaki gamzeler belirginleşmişti.
"Halbuki, yaptıklarınız tam bir çocuğun yapacağı gibi boş işler. Burada oluşunuz bile gereksiz benim nezdimde," dediğinde kaşlarım havalandı.
"Ne yazık ki sizin nezdinizle hareket etmiyor bu teşkilat, kendinizi bu kadar önemsemeyin." dedim tekrar gülümserken. "Ama ben sizi önemsiyorum, hatta şaşırmayacaksanız bir itirafta da bulunmak isterim." dedikten sonra duruşumu düzelttim.
"Sizin gibi güçlü kadınların bu ülke için böylesine azimle çalıştığını görmek, beni gururlandırıyor." dediğimde alayla güler gibi oldu.
"Uluslararası organize suç örgütü başkanı olarak kurduğunuz bu cümle, pek bir ironik." dediğinde güldüm başımı eğerek. O sırada beni konuşturmaya çalışan adam ve arkasındaki diğer asker girdi odaya, gülüşümü görünce kaşları çatılmıştı.
"Deli raporu için uğraşıyorsan, uğraşma. Değil aklını, hayatını kaybedecek bile olsan olanları anlatmadan seni buradan çıkarmam." dedi ve bana doğru yaklaştı.
"Ben bu teşkilatta herkesin saygı duyduğu biriyim, evlat." derken bana doğru eğildi. "Ama saygı kazanılır, bu saygıyı kazanabilmek için yaptıklarımı..." dedikten sonra arkasında tuttuğu çakmağı çaktı.
"Yaktıklarımı bir bilsen, sustuğun her saniye için yalvarmaya başlarsın." dedi ve adımlarını etrafımda atarak oturduğum sandalyenin arkasına geçti. Kollarını omzumdan uzatıp elinde yanan çakmağı kalbimin üstüne doğru getirirken omzumun üstünden bana eğildi, nefesi kulağımın dibindeydi.
"Bu alemde çok kişi vardı senin gibi ve ben günü geldi, hepsinin kulağına aynı şeyi söyledim. Bir varsınız, bir yoksunuz." dediğinde gülümsedim. Kimden bahsettiğini anlamıştım ama ben onun gibi biri değildim, ben kötü değildim.
"Sizin gibiler elbet çürüyüp gidecek ama bu devlet, hep ayakta kalacaktır." deyince uzattığı çakmağa üfleyip ateşi söndürdüm.
"Bu devlet uğruna çalıştığınız için gurur duydum, ne diyeyim?" dedim gülerek. Omzumun üstünden ona bakmaya çalıştım, geri çekilmişti ama bakışları benim üstümdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlüğe Aşık Gökyüzü
Teen FictionHayatı kısıtlanmakla geçen Gökyüzü, nadir bir hastalığa yakalandığını öğrenir. Daha önce bir kez olsun yaşadığını hissetmemiştir, hapsedilmiş bir kuş gibidir ve Özgür, ona kanat çırpmayı öğretecektir. Fakat Gökyüzü, sırf özgür olabilmek için çıktığı...