30

720 48 121
                                    

Otuzuncu bölüm

Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa? –Nazım Hikmet Ran

Selaam. Birazcık beklettim sizi ama bence değdi, bomba gibi bir bölüm hazırladım size. Ve ayrıca, lütfen ama lütfen fazla sövmeyin çünkü gerçekten tutuyor...

***

21.01.2004- saat:19.27

"Uykucu, kalk hadi!" diyerek yastığa dağılmış sarı saçlarından bir tutam aldı ve uyuyan küçük kızın burnuna sürttü. İçeride onu büyük bir sürpriz bekliyordu ama Güneş hala gündüz uykusundaydı, uyanmak istemiyordu.

"Ya, bılak!" diye söylendikten sonra pozisyonunu değiştirip Asaf'a arkasını döndü. Asaf ona gülse de poposuna hafifçe vurup kollarından tuttu ve kaldırmaya çalıştı ama Güneş kendini tekrardan bırakmıştı yatağa. Sabırsızca homurdandı, saatlerdir onun için uğraşıyordu.

"Eğer hemen uyanmazsan Alin senin sürprizini açacakmış, öyle dedi." diyen Asafla Güneş'in gözleri aralandı. Hafifçe doğrulup etrafına bakınırken Asaf kocaman gülümsedi, saçları kabarıktı ve bu onu daha sevimli yapmıştı.

"Ne süplüzü?" diye sordu tatlı tatlı. Asaf dayanamadı ve avuçlarını küçük kızın yanaklarına yasladı, sıktı hafifçe. "Ya, bılak." dedi küçük kız yine. Asaf ona eğildi ve yanaklarını ısırdı, o kadar tatlı bir çocuktu ki her bir yerini ısırası geliyordu.

"Benim papatyam büyümüş de dört yaşına mı girecekmiş! Yerim seni, yer!" diyerek bu sefer kolunu ısırdı. Canını acıtmıyordu ama Güneş yine de huzursuzca kıpırdandı, üzerindeki uyku mahmurluğunu atamamıştı.

"Hep ısılıyosun ama altık acıtmıyo çünküm disin yok," dedi ve kıkırdadı Güneş. Asaf'ın ön dişleri düşmüştü ve Güneş ne zaman o boşluğu görse gülüyordu. Üstelik sadece o değil, Deniz de onunla dalga geçiyordu.

"Bak, sende yok ama benimkile duluyo." diyerek küçücük dişlerini gösterdi ona hava atarcasına. Asaf ona dik dik bakarken Güneş birden kolunu ısırdı, küçük çocuğun çığlığı evin diğer ucundan bile duyulmuştu.

"Ya, gidiyorum ben! Niye uğraştıysam zaten senin için? Gıcık şey," dedi ve öfkeyle Güneş'in odasından çıktı. Arkasından büzülmüş dudaklarla bakan Güneş, yataktan zıplayarak indi ve peşinden koşturdu hemen.

Kovalamaca oynadıklarını sanıyordu ama Asaf ona kızmıştı, gidip koltuğa oturdu ve kollarını birbirine bağlayarak Güneş'in içeri gelmesini bekledi. Pıtı pıtı koşarak salona giriş yapan Güneş ile birlikte Deniz ellerini havaya kaldırarak çığlık atmıştı, anneler de doğum günü şarkısı söylüyorlardı. Asaf öylece oturdu, her şeyi o ayarlamıştı ama kızdırmıştı yine işte.

Güneş önce ailesine, ardından pastasına baktı. Üst kısmı beyaz ve sarı şeker hamurundan yapılmış papatyalardan oluşuyordu, alt kısmında ise minnak bir civciv vardı. Aysun teyzesine bu pasta fikrini Asaf vermişti, Güneş'in çok mutlu olacağını biliyordu.

Ama Güneş pastasına sadece bakmakla kalmış ve onunla ilgilenmemişti bile, soluğu Asaf'ın dibinde almıştı çünkü. Koltukta yanına oturdu ve gözlerini kırpıştırarak Asaf'a baktı, bir süre beklese de bakışları ona dönmemişti. Kolunu kaldırdı ve ona uzattı, Asaf'ın bakışları sonunda ona çevrilmişti.

"Tamam, hadi sen de ısır. Balısak, Köbbe Dudak." diye daha çok yaklaştırdı kolunu Asaf'ın dudaklarına. "Ye beni, hadi." dedi saf saf. Aysun'un gözleri büyürken Gönül ile bakıştı, çocuklarının arkadaşlığı biraz tuhaflaşmaya başlamış diye geçirdiler içlerinden.

Özgürlüğe Aşık GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin