Bölüm 3 | Sonunu Düşünmeden

69K 3.3K 1.1K
                                    

Mavi Huydur Bende, Geçmiş Ama Bitmemiş
8 Gün Önce,
10.09

Beyaz zambakların kökünü toprağa iyice kavuşturduktan sonra etrafındaki otları temizlemeye başladım. En son iki hafta önce gelmiştim ve şimdi bayağı kötü ot birikmişti.

"Ne var çıkmasanız da, beni uğraştırmasanız." Otlara söylene söylene temizleyip yanımda getirdiğim poşetin içine bıraktım. Temizliğinden artık emin olduğumda dikkatimi tamamen diktiğim zambaklara verdim. Büyük su şişesinin kapağını açarak her birinin diplerine azar azar su dökmeye başladım. Kokusu dahi şimdi buram buram burnumu doldururken gülümsedim.

"Hep böyle güzel kokun, tamam mı?" Zambaklardan tabii ki bana bir cevap gelmemişti, ancak verdikleri koku bile bir cevap niteliğindeydi.

Beyaz zambak, uzun zamandır bana en yakın olan çiçekti. Kokusu, annemin kokusunu çok anımsatırdı. Hangi parfümü kullandığını bilseydim belkide bu çiçeğe sığınmaz, o parfümün kokusunu hep üzerimde taşırdım.

Beyaz zambak; saflık ve yeniden doğuş demekti.

Yeniden doğuş. Yeniden doğmak. Yeniden.

Göğsüm şiddetle kalkıp indiğinde su şişesini yere bırakıp mermerdeki ismi okudum.

Evin. Annemdi.

Gözlerim hemen yanındaki diğer mermere kaydı.

Cüneyt. Babamdı.

İkisi nasıl yan yana öldüyse, yine yan yana gömülerek burada da ayrılmamışlardı. Gözlerim aynı ölüm tarihlerinde dolaştığında sıcak havaya rağmen ellerim buz kesti.

21 Kasım onları benden koparan kara gündü. O kara günde nice çığlıklar firar etmişti dudaklarımdan, gözyaşları dökülmüştü gözlerimden.

Aradan yıllar geçse de, kalbim bedenimle beraber büyüse de acım hep aynı, hep tazeydi.

"Ben sizi çok özledim..." Bir çocuk gibi sızlanırdım hep bu mezar başında. Sızlanabildiğim, çocuk gibi davrandığım kişi tek onlardı, onların yanıydı. Onlarla birlikte bırakmıştım çocukluğumu ve yine onların yanındayken kazanmaya çalışıyordum.

Ellerim topraklarının üzerinde ağır ağır gezerken tenlerine dokunuyormuş gibi düşünmeye çalışıyordum.

"Saçlarımı okşamanızı, benimle beraber odanın bir köşesinde kitaplar okumanızı..." Sertçe yutkundum. "Kızım seni çok seviyoruz deyişlerinizi özledim."

Büyük özlem duyuyordum onlara karşı. Hani ölüme alışıldığını söylerlerdi ya... Ben alışamıyordum. Her yıl onları bir daha kaybediyordum. Bir daha toprağa gömülmelerini izliyordum.

"Biliyorum siz de beni özlediniz."

Annemin yanından kalkıp ikisinin ayak ucuna doğru oturdum. Başımı mermere yasladım ve böylece dizlerine yatmışım gibi hissettim.

"Herkes bana huysuzun teki olduğumu söylüyor. Aslında huysuz değilim. Mutsuzum..." Cılız çıkan sesimi işitince nefret ettim bu durumdan. Böyle zamanlarda aciz hissediyordum kendimi. "Aslında çocukken ne kadar mutlu olduğumu çok iyi biliyorsunuz; ama onlar bilmiyor." dediğimde omuzlarım iyice düştü. "Sanırım bilmeyecekler de..."

ŞEYTAN TÜYÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin