Çağan Şengül, Yaratılışın İkinci Günü
Hayat, bazen tesadüfleri severdi. Bazen de tıpkı bu an gibi hiç denk gelmemeyi isterdi. Söyleyeceğini tahmin edemeyeceğim o cümle, artık dudaklarından firar ettiğinde her şey için çok geçti.
Bana gözünü kırpmadan bakan adam, biraz önce tek bu soysuz adamlara değil, aslında yanımdaki başkomisere ve bizleri çok net duyan ekibe tanışıklığımızı ifşalamıştı.
Arif Tefen'in kuşkuyla kalkan kaşlarının ardından işlerin şimdiden yolunda gitmediğini idrak ediyordum; ama karşımda bana doğru atılan sert bakışlarla daha da çığırından çıkmasından endişeleniyordum. Gerçekten sıçmıştım!
"Yaa..." Arif, Cesur'un konuşmasından sonra şüpheyle mırıldandığında ağır ağır gözlerimi Cesur'dan çekerek Arif'e baktım. "Demek tanışıyorsunuz, öyle mi?" Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Ne söylersem işleri kolaylaştırırdım, tahmin edemiyordum.
"Âlâ, bu adam ne diyor?"
Amirimin öfke dolu sesiyle içimdeki sıkıntı daha çok büyürken aynı sesi duyan Tolga'yla bakıştık. Onun gözlerinde de ne yapacağını bilmeyen bir ifade vardı. Görevdeydik biz! Üstelik uzun bir süre bu buluşmayı beklemiştik ve şimdi dolaylı yoldan benim yüzümden her şey batabilirdi.
Bir yanım Cesur'un hâlâ burada oluşunu sorgularken öteki yanım görevi düşünüyordu.
"Sanırım teklifimizi geri çevirmeyip bize katılacaksınız." Arif'in sesiyle gözlerim hızla onlara döndü. Cesur, dik dik bana bakmaya devam ediyordu ve ilk defa Arif'in ettiği bir cümle onun ilgisini çekmişti. "Ne de olsa zaten tanışıyormuşsunuz." Arif'in imalı bir ses tonuyla bunu söylemesi, beni iyice rahatsız ederken teklifi geri çevirmeyen Cesur, "Tabii ki." diyerek Tolga'nın karşısına yerleşti. Gözünü kırpmadan bana bakıyordu ve bu masadaki herkesin daha çok ilgisini çekiyordu.
"Aslında önemli bir mesele konuşuyorduk." diye konuştuğunda Tolga, Cesur gözlerini ağır ağır ona çevirdi.
"Rahatsız ettim sanırım?" Bunu söylerken bile umurunda olmadığı çok belliydi.
"Ev-" Tolga'nın lafını tamamlamasına izin vermeden araya girdi, Kenan.
"Tabii ki rahatsız etmediniz." Sanırım bu masada onların gözünde pek adamdan sayılmıyorduk.
"Ah Âlâ, ah..." Amirimin kısık sesli mırıldanışıyla derin bir nefes alıp vererek nihayet kendime geldim ve toparlandım. Sırtımı dikleştirerek ondan çekinmediğimi göstermeye çalıştım.
"O halde biz sohbetin sonuna gelmiş olmalıyız." dedim.
Sağımda kalan Kubilay, serseri bir tonla güldü. "Çok sabırsızsınız, Alev Hanım."
Parmak uçları, yeniden bacağıma sürtündüğünde dudaklarımı kapatarak gıcırdattığım dişlerimi gizledim.
"Bir yarım saat sonra kaldığımız sohbete devam ederiz, acele etmeyin. Gece oldukça uzun." Oturduğu yerde biraz daha hareket ederek yüzünü görebileceğim bir şekilde bana baktı. "İsterseniz biraz hava almak için dışarıya çıkabiliriz." O bakışların altında zihninden geçenleri hayal edebiliyordum. Bunun bende tek bir karşılığı vardı.
Suratına doğru sert bir kafa atmak.
Bunu şu an yapamayacağım için hafif bir öfke bedenimi sarmalarken onun ses tonundan, "Alev Hanım." diye sahte ismim döküldü. Sert bir soluk vererek yüzümü Cesur'a çevirdim. Alaylı ifadesi şimdi sert bakışlarını perdelemişti. Bana uzun uzun bakmaya devam ediyordu. Bakışları sanki baş başaymışız gibi davranıyordu. "Ela gözlü, Alev Hanım." Kalbim sızlarken, Cık diyerek omuzlarını dikleştirdi. "Hiç yakışmadı." Katı sesi, zihnimde çalkalandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTAN TÜYÜ
Teen Fiction"Öyle güzelsin ki..." diye fısıldadı dolgun dudaklara doğru. Kadın, adamdan işittiği sözleri yutkunarak dinledi. Çünkü adamın sesindeki o boğuk tını, onu tekrar baştan çıkarmak için en basit sebepti. "Güzelliğini," Eliyle kadının terden yanağına ya...