Bölüm 29 | Ruhun Tatlı Sızısı

39.3K 3K 1K
                                    

Yirmi7 & Gripin, Muhtemel Aşk

5. AY

Rutin olarak her haftanın sonunda baktığım hamilelik uygulamasında bebeğimin bu kez hangi meyve ya da sebzeye benzediğine baktım.

Kızımızın tam olarak bir muz büyüklüğünde olduğunu söylüyordu.

Bu yüzden masanın üzerinde duran meyve sepetinden bir tane muz alıp göz hizamda tutarak onu izledim.

"Hala çok küçüksün anneciğim..."

"Kızımız yoksa bir muz büyüklüğünde mi?"

Hemen arkamda Cesur'un sesini duyduğumda irkilerek ona döndüm. Bir elim kalbimin üzerinde yerini aldığında keyifli ifadesi anında bozuldu.

"Cesur... Korkuttun beni!"

"Özür dilerim, sevgilim. Korkutmak istemedim." dedi, mahçup bir tavırla. Kollarını bana sarıp yanağıma derin bir öpücük bıraktı ve elimde tutmaya devam ettiğim muza bakış attı. "Bu hafta yiyemeyeceğimiz meyve muz sanırım?" dedi sorar gibi.

"Evet." deyip tabağa geri bıraktım ve Cesur'un kolları arasında tamamen ona dönüp sarıldım. Hazırlanmıştı, güzel güzel kokuyordu. Birazdan eğitim için evden çıkacaktık, fakat biraz daha kocamın tadını çıkarmak istiyordum. Sırtımı sıvazlayan eli, sanki tüm vücuduma masaj yapıyormuş gibi hissettirirken muzla yeniden bakıştım.

Maalesef bu uygulamayı takip ettiğimden beri her hafta kızım hangi meyve boyutuna benziyorsa asla onu yiyemiyordum. Cesur'a da müsaade etmiyordum. Bir hafta sonra zaten büyümüş oluyor, başka bir sebze ya da meyveye benzediği için tekrar yemeye devam edebiliyordum.

"Tişörtün de yakışmış." Boğuk sesi, bedenime farklı uyarılar verdiğinde koyu kirpiklerimin altından ona baktım.

"Bu gidişle dolaptaki bütün tişörtlerini giyeceğim." Haftalardır Cesur'un tişörtlerini giyip kollarını kıvırıyordum. Benimkiler fazla bedenime yapışıp beni rahatsız etmeye başlamıştı.

"Çıkalım mı artık sevgilim?"

İstemeye istemeye ondan uzaklaşıp başımı salladım ve bana uzattığı elini sıkıca tuttum. Evden çıkarken arabaya binecek olsak bile montlarımızı gitmeyi ihmal etmedik. Hava buz gibiydi, dün yağan yağmurdan dolayı yerler ıslaktı.

"Ali,"

Cesur ona seslendiğinde Ali hızlı adımlarla yanımıza ulaştı. "Efendim abi?"

"Arabayı bugün sen kullan."

Ali, başını sallayıp seri hareketlerle arabaya doğru yürüdü. Cesur, elimi daha sıkı tuttuğunda bize açılan kapıdan içeriye girerek arka koltuğa oturduk. Kısa bir süre sonra araba çalışmıştı.

"Kurstan çıkınca bir hastaneye mi uğrasak acaba?"

"Neden ki?" diye sordum.

"İki gündür uyuyamıyorsun, belki bir şey söyler, ilaç verir."

"İlaçlık bir durum değil." dedim, soluk verip. "Göbeğim henüz kocaman olmasa da hep aynı pozisyonda yatmak zorunda kalıyorum, sonra da uyuyamıyorum."

ŞEYTAN TÜYÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin