Bölüm 2 | Ateşin Koynunda

84K 3.7K 1.4K
                                    

EMO & Marissa, 365 Days
9 Gün Önce,
23.01

Kulağımda silikleşen müziğin sesi, o gözlerini refleks olarak kırptığında yükselmeye başladı ve beni birkaç saniye de olsa girdiğim o transtan çıkardı.

Bir elinde tuttuğu alkolü bana bakarak yudumladığı vakit, oturduğum yerde kıpırdanma ihtiyacı hissettim. Yine de ona bakmayı sürdürdüm.

Az önce uzaktan incelediğim heykel için konuşmuş, Anubis olduğunu ifade etmişti. Cevap vermek istedim ve devamında, "Ölülerin Tanrısı." dedim, söylemine istinaden. Göğsünü gererek oturduğu sandalyede tamamen bana doğru döndü.

"Dikkatli bakınca bilmediğini zannettim." dedi, memnuniyet dolu bir sesle. Sesi değişikti. Nasıl desem? Etkileyici! Her erkek kadar kalın ve pürüzlüydü; fakat o ses tellerinden sanki farklı notalar çıkıyor, kulağıma ulaşıyordu.

"Bilip tanısam bile bazı şeyleri dikkatle incelemeyi seviyorum." Kaşları havaya kalkar gibi oldu. Sonrasında bardağın dibinde kalan alkolünü bitirip tazelenmesi için masaya bıraktı.

Barmen, önüne çektiği sırada, "Hanımefendinin içeceğini de tazele." dedi.

Tepki olarak barmenin almaması için parmaklarımı bardağıma biraz daha sıkı sardım. Tanımadığım bir adamın benim için bir sipariş vermesi anlamsızdı. Ancak gözlerim ona değdiğinde saniyeler içinde verdiğim karar, yine saniyeler içinde değişti ve geri adım attım. Parmaklarımı gevşeterek barmenin almasına müsaade ettim.

Bu kadar kasma, keyfine bak.

Adam bana dönmüş olduğu için ferah kokusunu daha iyi alabiliyordum. Üstüme sinebilecek kadar yoğun ve güzeldi.

Derin bir sessizlikle tıpkı biraz evvel olduğu gibi birbirimize bakıyorduk. Ne o gözünü kırpmıştı, ne de ben. Kim kaybedecek savaşı da değildi bu. Ben nasıl içimdeki dürtüye uyuyorsam, o da öyle olmalıydı.

Koyu kumral rengindeki kısa saçları, buğday renkli tenine yakışıyordu. Hafif sakallı, keskin yüz hatları olan bir adamdı. Bakışlarım ağır ağır yüzünden aşağıya doğru kaymaya başladığında beyaz gömleğiyle kapattığı gövdesini dikizledim. Oturduğu için kumaş parçası iyice kasılmış, tüm kaslarını ortaya çıkarmıştı. Sol kolunda bileğine kadar, hatta buna el tarakları da dahil dövmeler vardı. Katladığı gömleğinin kolu sayesinde görebilmiştim tüm bunları. O, kesinlikle yakışıklı ve çekici bir adamdı. Bunu inkar edecek değildim.

Üstünkörü gördüğüm bedeninde dolaşan gözlerimi yüzüne diktiğimde onun da beni aynı şekilde süzdüğüne şahit oldum.

Çekinmeden, ince ince.

Hareleri harelerimle buluştuğu anda adem elması daha fazla öne çıkarak yutkundu. Barmen tazelediği alkolleri önümüze bırakınca toparlanır gibi bir hale büründü. Kristal bardağı eline alıp koca bir yudum aldı.

Gözlerini bardağından ayırmadı. "Mısır mitolojisine ilgilisin sanırım." dedi. Yine benimle konuşmuştu. "Anubis'i bildiğine göre." deyip daha fazla sabretmedi ve bana bakmaya devam etti.

Çehresinde gezen gözlerim en sonunda gözlerinde durdu. Koyu mavi gözlere sahipti. Mekanın loş ışığından dolayıydı belkide bu koyuluk.

"Sadece Anubis'i biliyorum."

"O halde ölülerle bir derdin olmalı."

"Ölülerle değil." diye mırıldandım, dalgın dalgın. "Derdim ölmeyenlerle..."

ŞEYTAN TÜYÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin