No Land, Düşünme Kaybolursun
Çakılmıştım.
Yüksek bir uçurumdan aşağıya düştüğümü ve sert bir şekilde yere çakıldığımı hissediyordum.
Onu karşımda bana silah doğrulturken gördüğümde başımdan aşağıya kaynar suların döküldüğünü sanmıştım. Kalbim sanki bizzat onun ellerinde parçalanmıştı. Beni hayal kırıklıklarımın arasına gömmüştü.
Elimi karnıma götürüp hissettiğim sızıyı dalgın dalgın bastırmaya çalışırken, "Âlâ?" diye adımı seslendi biri. İrkilerek sesin geldiği yöne baktım.
Minibüs durmuş, Tolga kapı ağzında bekliyordu. Harelerim minibüsün içini yokladığında bir tek ikimizin kaldığını fark ettim. Şüpheyle beni izleyip, "O kadar seslendim. Duymadın." dedi. Yutkunarak oturduğum koltuktan kalktım; fakat sanki ayağa kalktığımda kasıklarıma vuran sızı daha da artmıştı.
Tereddütle minibüsten inip ayağımı yere bastığımda gözlerimi yavaşça karnıma indirdim. "Operasyon bittiğinden beri bir haller var sende." Ne dediğini duyuyordum, lakin cevap verebilecek bir fikre sahip değildim. Endişe, tüm vücudumu ele geçirdiğinde kasıklarıma bir sızı daha vurdu ve kısık sesle inledim. "Âlâ?" Korkuyordum. "Yüzün de bembeyaz." Bu kez bu duygudan ötürü tir tir titriyordum. "Sen... İyi misin?"
Hızlı hızlı nefesler alıp verirken elimi karnıma daha iyi bastırıp, "Kızım..." diye fısıldadım. Ardından başımı kaldırıp Tolga'ya baktım. "Ona bir şey oluyor..."
Gözlerini kırptı. Bir kolumdan tutup bana destek olurken, "Kime bir şey oluyor?" dedi. "Seni anlayamıyorum." Parmaklarımı karnıma gömmek istedim. Kalbim korkudan küt küt atarken hala anlamakta güçlük çeken Tolga'nın göz bebeklerine doğru bakıp fısıldadım.
"Ona..." Yutkunarak boğazımdaki kuruluğu gidermeye çalıştım. "Bebeğime bir şey oluyor..."
Tolga'nın dudakları aralandığı an suratı değişti. Elalarımda olan gözleri yavaşça karnıma doğru indi. Durumu idrak ettiğinde yüzü bembeyaz oldu. Bu kez daha çabuk benimle göz göze geldi.
"Sen... Sen hamile misin?"
Başımı hızlıca sallayıp onu onayladığımda bir şok daha yaşadı; fakat bekleyemezdim. "Sancım var. Hastaneye gitmem gerek."
Tolga, gözlerini kırpıştırıp hala şaşkın şaşkın bakmaya devam ederken ondan bir hayır göremeyeceğimi düşünüp kolumu kurtarmak istedim. İşte o zaman kendine geldi. Ses tonu değişirken, "Ben götürürüm." deyip beni başka bir yere yönlendirdi. "S-sancın çok mu fazla?"
Düşük tehlikesi yaşadığım dönem gibi değildi; ancak küçük bir sızı bile şu an beni telaşa sürüklüyordu. Ona alışmıştım, onu sevmiştim. Şimdi kaybedemezdim. "Hissettirecek şekilde fazla." diye mırıldandığımda bana destek olup kendi arabasına doğru yaklaştırdı. Kapımı açtıktan sonra içine binmemi sağladı ve sonra kendisi de binip arabayı çalıştırarak hızla buradan uzaklaştı.
Korku, vücuduma ter basarken ağlamamak için kendimi gerçekten zor tutuyordum. Büyük bir duygu patlaması yaşamam an meselesiydi.
Tolga, hastaneye varana kadar sesini çıkarmadı. Ben bir odaya alındığımda dışarıda beklemek zorunda kaldı. En sonunda doktor strese bağlı bir sancı olduğunu söyleyip odadan çıktığında peşi sıra Tolga içeriye girdi. Yüzünde kaygı dolu bir ifade vardı. Önce gözlerime baktı ve bakışları sonra karnıma kaydı. Küçük bir odada baş başaydık. Ellerini nereye koyacağını bilemez vaziyette biraz daha sedyeye doğru yaklaştırken sertçe yutkunduğunu fark edebildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTAN TÜYÜ
Teen Fiction"Öyle güzelsin ki..." diye fısıldadı dolgun dudaklara doğru. Kadın, adamdan işittiği sözleri yutkunarak dinledi. Çünkü adamın sesindeki o boğuk tını, onu tekrar baştan çıkarmak için en basit sebepti. "Güzelliğini," Eliyle kadının terden yanağına ya...