Kenan Doğulu, Baş Harfi Ben
Şüphe, içinize düştüğünde bir tohum gibidir. Filizlenir, dallanır ve budaklanır. En sonunda kalbinizle birlikte beyninizi de ele geçirir.
Şüphe tam da şimdi kalbimle birlikte beynimi ele geçiriyordu. Birbirlerine şaşkınlıkla bakan iki adamda gezinen gözlerim ruhumu talan ederken, Cesur'un kaldığı odanın kapısı açıldığında zar zor çekebildim onlardan gözlerimi.
İçeriden çıkan hemşire koşarak yanımızdan uzaklaştığında kaşlarım çatıldı, şüphe yerini endişeye bıraktı.
"Bir şey mi oluyor?" Sesim yaşadığım endişeyi bariz bir şekilde belli ederken kalbim ağzımda Cesur'un odasına doğru hızla adımladım. Kapalı kapının kulpunu indirip kendimi içeriye attığım an ileriye doğru yeni bir adım atamadım. Kalp atışlarım, elalarım lacivertleriyle denk düştüğünde hızlanarak kulağıma kadar vardı. Kilitli dudaklarım "Cesur..." diye fısıldadı adını.
Yorgun gözleri, doğruca beni bulduğunda gözlerim anında nemlendi. Elimi kapı kulpundan çekerek kendimi ona adımlarken buldum. "Sen..." Sesim titriyordu. Peşimden birinin geldiğini hissediyordum; fakat gözüm Cesur'dan başkasını görmüyordu. "Sen, uyanmışsın."
Kurumuş dudaklarını, dilinin ucuyla ıslatırken artık baş ucundaydım. Yine de doktor gelmeden ona bir şey olmasın diye dokunmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Kardeşim..."
Hemen arkamda Oğuz'un sesini duysam bile bana bakan harelerden bir saniye gözümü uzaklaştırmadım. "Adamsın ulan sen! Aslansın, kralsın!" Oğuz'un gururla karışık titreyen sesiyle birlikte yutkundum. Cesur'un uyku mahmuru bakışlarına şefkat kırıntıları doluşmaya başlamıştı.
"İyi misiniz?"
Sesi oldukça kısık çıkmıştı; fakat yine hayata kaldığı yerden devam ederken bizi düşünüyordu.
"İyiyiz." Başımı bir yandan sallarken elimi karnıma yerleştirdim. Gözlerim de dolu doluydu. "İkimiz de çok iyiyiz." Ağlamak istemiyordum. Şu an yeri değildi, ancak bu gözleri bir daha görememe ihtimali beni çok sarsmıştı. Bu yüzden içimde dalga dalga büyüyen ağlama isteğini elimden geldiğince bastırıyordum.
"Doktor bey hastayı kontrol edecek." diyen kadın hemşirenin sesiyle burnumu çekerek istemeye istemeye gözlerimi Cesur'dan ayırdım. "Kontrol bittikten sonra tekrar görebilirsiniz."
Başımı mecburiyetle sallayıp gitmek için hamle yapmak üzereyken bileğime değen parmaklarıyla gözlerim yeniden Cesur'a sabitlendi. Henüz bana değil, hemşireye bakıyordu. "O kalsın."
Dudağımın kenarını dişleyerek doktordan bir cevap bekledim. En sonunda Cesur'u muayene etmeye başladığında odadan çıkan sadece Oğuz olmuştu.
"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz Cesur Bey?"
"Yorgun." dedi, pürüzlü sesiyle. Boğazı tahriş olmuş gibi çıkıyordu. "Göğsüm acıyor."
"İlaçlarla bu acınızı minimuma indirmeye çalışacağız." Cesur'un gözlerini parmakları yardımıyla açıp elindeki ışığı irislerine tuttu. Daha sonra işaret parmağıyla göz takibi yapıp geri çekildi. Yüzünde memnuniyet dolu bir ifade vardı. "Gayet iyi görünüyorsunuz; fakat birkaç gün hastanemizde kalmak durumundasınız. Kontrol altında olmanız gerek."
Cesur, hoşnut olmadığını belli eden bir ses çıkardı. "Evimde de iyi hissedebilirim."
"Tedaviniz bitmedi. Dediğim gibi kontrol altında olmak zorundasınız." Cesur'un nefesi dudaklarından firar ettiğinde doktor hemşireye yapması gerekeni söyleyip odadan çıktı. Hemşire de Cesur'a ağrı kesici bir serum verdikten sonra ayrıldığında baş başaydık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTAN TÜYÜ
Teen Fiction"Öyle güzelsin ki..." diye fısıldadı dolgun dudaklara doğru. Kadın, adamdan işittiği sözleri yutkunarak dinledi. Çünkü adamın sesindeki o boğuk tını, onu tekrar baştan çıkarmak için en basit sebepti. "Güzelliğini," Eliyle kadının terden yanağına ya...