Bölüm 20 | Kapalı Hareler

41.6K 3.6K 880
                                    

Cem Adrian, Keskin

Cesur'un çevreyi tarayan gözleri anında büyüdüğünde, "Âlâ!" diye bağırarak etrafı inletti. İrislerine yerleşen endişe, elalarımla buluştuğu anda sertçe kolumdan tuttu. Canım yanmıştı; fakat yer değiştirdiğimiz anda yankılanan silah sesiyle birlikte yüreğim ağzıma kadar gelmek üzereydi.

Kuşlar çığlık atarak gökyüzünde süzülmeye başladığında kolumu tutan ellerin baskısının azaldığını hissettim. Nefes alışverişlerim benden bağımsız bir şekilde hızlanmaya başlarken başka hiçbir ses duymuyordum.

Onun sesini asla duymuyordum.

Donmuş vaziyetteydim. Yine de bu ayaklarımı hareket etmeme engel olamamıştı. Arkasına doğru sakladığı bedenimi sola doğru çıkararak beyaz gömleğine bulaşmış kıpkırmızı kanı gördüğümde bedenim zelzeleye uğramış gibi hissettim.

Cesur, vurulmuştu ve acı kanıma karışırken zaman bizim için durmuştu.

"Cesur?"

İrileşen gözlerimi hızla ateş edilen yere çevirip Ahmet'le göz göze geldim. Namlunun ucu tam da Cesur'a doğruydu. Saniyeler geçti, yeri değişti ve bu kez beni buldu. Ancak ondan önce davranarak silahımı kaldırıp art arda üzerine doğru ateş ettim. Öfke doluydum. Damarlarımda gezinen kıvılcımlar o kadar sıcaktı ki durmadan, kurşun bitene kadar sıktım. En sonunda o kocaman olan gözleriyle birlikte geriye doğru devrildiğinde silahım yere düştü, tamamen Cesur'un bedenini tutmaya çalıştım.

"Cesur!" Sesim, bedenim, benliğim, her şeyim titriyordu. Zangır zangır titreyen ellerimin arasında büyük bedenini daha fazla tutamadım, onunla birlikte yere doğru çöktüm.

"Cesur!" Göz pınarlarımda yaşlar birikti, lakin o bana cevap vermedi. "Cesur! Hayır!" Sol elimi, sağ göğsüne bastırıp kafamı hızla iki yana salladım. "Hayır Cesur! Hayır!"

Gözleri aralıktı, beni görüyordu; ama konuşacak takati yoktu. "Neden yaptın böyle bir şeyi?" Diğer elim yanağında gezinirken hıçkırıklara boğulmaya başladım. "Neden?! Neden?!"

"Âlâ..." Adımı bunca zaman bazen sertçe, bazen oldukça boğuk ve bazen de mutlulukla söylemişti; ama ilk defa güçsüzce dökülüyordu dudaklarından. "Âlâ..."

Sevmedim, asla. Bu tonu duymaya tahammülüm dahi yoktu.

"Zorlama! Tamam zorlama kendini!" diye iç çeke çeke bağırdım ve üzerimdeki bluzu çıkarıp askılı gri atletle kaldım. "Birazdan gelecekler. Sen gözlerini kapatma, tamam mı?" Bluzu yumak haline getirip yarasına doğru bastırarak tampon görevi görmesini sağlarken aralık gözlerinde zar zor gördüğüm lacivert hareleri biraz daha küçüldü.

"Cesur! Bak hastaneye gidene kadar o gözlerini kapatamazsın tamam mı? Bak sakın! Sakın, lütfen!" Başımı kaldırıp etrafıma baktım. Kimse yoktu, kimse gelmiyordu.

"Gelecekler!" dedim, çaresizce. "Gelecekler, gideceğiz. Gerçekten kurtulacağız!" Zar zor nefes alıyordu. Kaybediyordum sanki onu. "Cesur duyuyorsun değil mi beni? Kurtulacağız. Sonra bebeğimize anne baba olacağız." Sertçe yutkunurken gözlerimdeki yaşlar daha da arttı. "Sen dünyanın en mükemmel babası olacaksın tamam mı?" Diğer elimle pantolonunun cebini karıştırıp telefonunu bulmaya çalıştım. Yoksa geç kalabilirdik. Geç kalırsak onu kaybederdim. Bir daha olmazdı. Olmamalıydı.

"Telefonun nerede?" dedim çaresizce. Islak kirpiklerimin altından tekrar ona bakmak istedim, lakin her zaman, ne olursa olsun gördüğüm o lacivertleri bu kez göremedim.

ŞEYTAN TÜYÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin