"Bu ne demek oluyor şimdi!"
Adam tentenin içinde ileri geri giderken bir yandan da ellerini saçlarının içinden geçirdi.
"Böyle bir şeyi hakedecek ne yaptık ki? Aramızda hain mi var?"
Gözleriyle bağıran çavuşu izleyen general ve komutan konuşmadı.
Adam tekrar konuştu bı sefer parmağı onu izleyenleri gösteriyordu.
"Sizin bir fikriniz yok mu? Komutanım? Askerlerinizin bu şekilde harcanmasını nasıl kabul edebilirsiniz? Komutanım!"
Adam konuşmadan kalktı. Tenteden dışarı çıktı. Çavuş ona doğru adım attı ama daha çok ilerlemeden adam tenteye geri döndü. Alekos daha fazla izleyemedi. Çavuşa dönüp konuşmaya başladı.
"Muhtemelen amaçları siz ve askerlerinizi öldürmek değildi. Pusu kurmuşlardı ama biz yolumuzu değiştirince karşılarına çıktık. Bence amaçları.." kuruyan dudaklarını yaladı. "Beni öldürmekti."
Komutan parmağının eklem yerini ısırırken konuştu.
"Annen dün gelip benimle konuştu. Onun ya da oğlunun seni öldürmek istediğini düşünmüyorum. Senin için kral ile tartıştığını duydum."
"Onun yaptığını düşünmüyorum." dedi Alekos. "Bana sarayda kalırken zehirleme girişimleri oldu. Güçlerim yüzünden işe yaramadığı ortaya çıkınca buraya gönderildiğimi düşünüyorum."
Komutan bir şey diyemeden çavuş söze daldı.
"Ama seni savaşa gönderen kralın kendisi değil mi?"
Alekos başını salladı.
"Neden seni öldürmek istesin ki? Kralın bu şekilde taht oyunlarına dahil olacağını sanmam."
Alekos gülümsedi.
"Benim tahta gözüm yok. Zaten ben küçük olanım. Benim bir büyüğüm, abim Adonis, tahta geçecek."
Çavuşun gözleri hafifçe açıldı.
"Ah öyleydi değil mi?"
"O zaman belki annenle aranda olanlar yüzünden olmuştur. Sonuçta anneni şuçladığı her-"
Öksürük sesleri ile sözü kesildi. Ama Alekos dediklerini devamını anlayacak kadar duymuştu. Yorumda bulunmadı. Sessizlik olmuştu.
Alekos oturduğu sandığın üstünden kalktı. Tenteden çıkışa yöneldi. Gitmeden son kez Komutan ve generale döndü.
"Daha sonra kararınızı bildirin lütfen."
General onu seslenerek durdurdu.
"Alekos."
"Efendim general?"
"Senin peşindelerse neden komutana askerlerin üzerinde bulduğun nişanı gösterdin?"
"Ben, benim yüzümden yararlanacaksınız en azından bunun sizin tercihiniz olmasını isterim."
Dediklerini bitirince tenteden çıktı.
Birkaç gün sessiz geçti. Alekos bir öğlen yemek yedikten sonra yanlarına gitti.
"Prensim hoş geldiniz."
"General."
Küçük sandığın üstündeki yerini aldı.
"Ne karar verdiniz?"
General ellerini birleştirdi ve önünde duran sehpaya dirseklerini dayadı.
"Senin bu konuda bir yorumun var mı?"
Alekos başını iki yana salladı.
"Düşündüğümüz her şey tahminden ibaret ama doğru tahmin ediyorsak benim burada kalmam askerlerinizi tehlikeye atar."
"Gidebileceğin bir yer var mı?"
Alekos bunu daha önce düşünmüştü. Kafasını iki yana salladı.
"Yok."
"O zaman yapılacak bir şey yok." dedi komutan, başını iki yana sallarken. "Ama çıkmadan önce sana şunu sormama izin ver. Sence senin hayatın dışarıdaki askerlere kıyasla ne önemde."
Alekos gülümsedi.
"Tabiki benim hayatım benim için daha değerli. Sadece dışarıdaki askerlerden değil, dünyadaki herkesten ve sanırım çocuklarım olana kadar da bu böyle olmaya devam edecek. Sonuçta-" dedi. "Bizi hayatta tutan da derinden derine bu düşünceye sahip olmak değil mi?"
Komutan derin bir nefes aldı. Oturduğu yerden kalktı.
"Evet haklısın galiba çocuk." Prensin başını okşadı. "Yaşına göre bunca bilgi nereden geliyor?"
Alekos cevap vermedi. Komutana yalnız olduğu için okuyacak çok fazla zamanı olduğunu da, sokakta performans veren düşünürlerin akşamları çalıştığı tavernaya geldiklerini de söyleyemezdi.
Atlas kendi küçük versiyonunun yanına oturdu. Ne kadar ciddi duruyor diye düşündü. Kendisi o yaşta muhtemelen gidip atlarla oynar, uygun bir vakitte de ordudan ayrılıp bir çiftlik satın alır, hayatını orada devam ettirirdi. Ama bu saçmaydı. On yaşında bir çocuk nasıl kendi başına bu dünyada hayatta kalırdı? Ama bu daha da saçmaydı. Kendisi on bir yaşından beri bunu yapmıyor muydu?
Sanırım dertsiz tasasız bir çocuk olmak geçmişte de bir seçenek değildi. Fakat hakkını vermeliydi. Kreene ile birlikteyken oldukça eğlenmişti. Gözlerini uzaklara dikti. Küçük prens de aynısı düşünmüş olacak ki onunla aynı anda aynı tarafa baktı.
Aptal Karya. İki bin yıl farkla bile Atlas'ın gözlerini hep kendi üzerine çekmeyi başarıyordu.
Komutanın ona seslenmesi ile döndü.
"Prens Alekos benim bir planım var. Ama bana güvenmenize ve elinizden gelen en iyisini yapmanıza ihtiyacım var."
.....
Geçen hafta yeni bölüm yayınlamayı unutmuşum. Bu hafta iki bölüm yayınlamaya karar verdim. Okuduğunuz için teşekkürler :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Hayatlar Krallığı (BL)
Fantasia"Beni dinle! Bazı büyük hatalar ikincisine gerek duymadan koskoca bir ömrü mahvedebilir. Ama çok daha küçük ve önemsizleri, bir domino taşı gibi yüzbinleri felakete sürükler. Biliyorum ilk taşı iten bendim. Ama bu sefer, göreceksin Kreene, el de ben...