geçmiş 22.bölüm - Prensi Titreten Soğuk

16 3 4
                                    

Alekos sarsılarak uyandırıldığında güneş yeni doğmuştu. İtiraz sesi yükseldi.

"Neden onu bu şekilde uyandırıyorsun?"

Bu Hermia'nın sesiydi. Sonra ise Abellone konuştu.

"Hayır, hayır. Böyle uyandırmak en iyisi. Sarsmak gerekiyor, bazen güçlerini çok kullandığında günlerce uyanmıyor."

Alekos dudak büküp yattığı koltuktan kalktı. Yerdeki ayakkabılarını giyerken bir yandan da konuştu.

"Gitme zamanı mı?"

"Henüz değil."

Alekos başını kaldırıp Kreene'yi gördü ve ona gülümsedi. Kreene gözlerini kaçırıp konuşmaya devam etti.

"Hermia size kahvaltı hazırladı."

"Bana mı?"

Hafifçe başını kaldırdı ve çalışma masasının üzerinde duran sofrayı gördü. Komutana dönüp sevinçle konuştu.

"Birlikte yiyelim."

Komutan onu onayladı.

"Abellone sizin tek başına yemeyi sevmediğinizi söyleyince bize de hazırladı."

"Kesinlikle öyle!" Komutanın uzattığı eli tutup kalktı. Elini yüzünü kenardaki üç ayaklı kasede yıkayıp oturdu. Diğerleri de masanın kenarlarına geçerken Alekos biraz önce onu dürterek uyandıran Cyril'e döndü.

"Kız Cyril, ne dikiliyorsun orada? Gelsene. Erkek kardeşini de çağır. Kapının arkasında değil mi?"

Kız başıyla onayladı. Kardeşi ile o da oturdu. Sonrasında son hazırlıklar için limana geçmişlerdi.

Adaya doğru ilerlerken hava açıktı halbuki bozması ve onları planladıkları yolun dışına sürüklemesi çok zaman almamıştı. Her zamanki ekibi olsa bundan kolayca kurtulurlardı ama bu gemi yeni yapılan, basit tarzda bir işçiliği sahipti. Kaptan ve mürettebat ise kötü bir kimyaya sahipti.

Gemi dalgalarla beşik gibi sallanırken Poseidon'a edilen dualar Alekos'un kulağına geliyordu. Kamaranın camından dışarı bakmak istedi. Birkaç adım atmıştı ki yere düşecek oldu. Rena, Filippos ve Kreene aynı anda onu tutmak için atıldı. Ama Alekos kolayca ayakta durmuştu. Alekos onlara döndü.

"Ben çıkıyorum."

Abellona kaşlarını çattı. Tek ayağını kendine çekip başını dizine koydu. Tırnağını ısırırken kafasını salladı.

"Elinden geleni yap."

Alekos dışarı adımını atar atmaz bir soğuk dalgası su damlalarıyla birlikte yüzüne vurdu. Başta soğuk yüzünden güçlerini kullanmayacağından endişelendi. Ama birkaç adım atar atmaz mavi bir hale çevresini kaplamış, onu az da olsa küçük bir koruma alanına almıştı.

Bir kaç adımda süzülürcesine geminin başına geldi ve havalandı. Gemi ters devrilme tehlikesi ile yana yatıyordu. Derin bir nefes aldı. Kollarını iki yana açıp yavaşça aşağı doğru iniyormuş gibi gözükmeye başladı ama aslında onunla aynı haleyi paylaşan gemi yükseliyordu. Yüzünü buruşturdu. Bu kadar büyük bir gemiyi etkisi altına almak onu fırtınanın soğuğundan koruyan kalkanı inceltmişti ve bedeni zangır zangır titriyor, üstündeki damlacıklar her titreşinde çevresine yayılıyordu. Ne kadar dayanabilir bilmiyordu ama ellerini beline sarıp birazcıkta olsa ısınma hissine karşı koyamıyordu.

Gözlerini kapatıp başka bir şey denedi. Tüm gemiyi etki alanına dahil etmişti. Az da olsa kamaranın sıcaklığını hissedebilir miydi? Denemeye karar verdi.

Başta burnundan akan kanın yavan şekerli kokusu gitti ve odanın odun ile karışık nem kokusu onu karşıladı. Sonra kulakları oradakilerin sesleri ile doldu.

"Baksana zangır zangır titriyor. Ona yardım etmeliyiz!"

Bu Kreene'nın yanındaki kızın sesiydi. Rena olması lazımdı ismi. Sonra daha tanıdık bir ses duydu. Konuşan Nefel'di.

"Yapabileceğimiz hiç bir şey yok." dedi. Ama yine de kamaranın yuvarlak camını açıp ona bağırdı.

"Alekos! Geri dön!"

Alekos duymazdan geldi. Bir süre daha burada kalmak zorundaydı. Önünde duran fırtına bulutları bunu gösteriyordu. Ama eğer burada kalırsa dönecek enerjisi kalır mıydı bilmiyordu. Bunu düşünürken gemi biraz aşağı inmiş ve dev bir dalganın kurbanı olmuştu. Alekos en az geminin kendisi kadar sallandı ama dişini sıkıp aynı pozisyonu aldı. Burnundan akan kan yağmur sularıyla yıkanıyordu.

Kamaranın kapısı açıldı. İçeriye esen soğuk kendini oradaki sıcağa adapte etmiş Alekos'u titretti. Neyseki kapı tekrardan hızlı kapanmıştı.

Şimdi fırtınanın ortasındalardı ve çok fazla şeyle uğraşmak onu neredeyse tüketmişti. Beş hissinin bağını kamaranın sıcaklığı ile kendinden uzaklaştırdı ve soğuk rüzgar üzerinde birkaç parça kumaş olan tenini yalarken nerede olduğunun bir kere daha farkına vardı.

İçindeki enerji hızlıca ondan çekiliyor ve ani bir baygınlık riski onu tehdit ediyordu. Burada bayılırsa ölürdü. Tüm enerjisini kullanıp geri dönse muhtemelen gemi alabora olurdu.

Dişleri soğuktan sertçe birbirine çarparken kaşları ilerisini görebilmek için çatıktı. Yağmur damlaları, dalgalar ve fırtına tarafından sesi bastırılmıştı ama o hep aynı şeyi söylüyordu. Biraz daha, biraz daha, biraz daha...Enerjisinin son kısmını harcıyordu. Derin nefes aldı. Azıcık dolan gücü iki katı hızda geri emiliyordu. Başka bir şey tekrarlamaya başladı. Düşersem ölürüm, düşersem ölürüm, düşersem öl-

Düşünce zinciri belini saran bir kol ile kesildi.  Kreene'nin bir eli halattaydı. Diğeri Alekos'u sıkıca tutup kendine çekti. Alekos başını kaldırıp büyük yeşil gözleriyle onun yüzüne baktı. Sonra gülümseyerek başını onun omzuna gömdü.  Alekos ilk kez uzun bir zaman geçtikten sonra eve dönmenin nasıl bir his olduğunu anlıyordu. Kreene eğilip kulağına fısıldadı.

"Tuttum seni, korkma."

....

Ben cuma paylaşmayı unutmak, ben üzgün olmak

İkinci Hayatlar Krallığı (BL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin