geçmiş 24.bölüm - Prens ve Prensesin Elementleri

16 2 7
                                    

Askerler eklenti binanın yanındaki körpe arenada dövüş idmanı yapıyorlardı. Ona bağlılık gösterdikleri zamandan beri burayı mesken tutmuşlardı. Alekos'un bundan bir sıkıntısı yoktu. Hatta o izlerken askerlerin heyecanlanıp daha tutkulu ya da daha sakarca davranmalarını seviyordu.

Hava almak için penceresinden atladığında yine idman zamanlarına denk geldi. Ama daha yanlarına gidemeden kenarda duran genç kız gözüne ilişti.

Kız da onu görmüştü. Alekos el salladığında kız eteklerini tutarak abartılı bir baş selamı vermişti. Alekos kızın utangaç olmadığını görünce çalılıktan kopardığı çiçek ile yanına gitti.

"Prensesim."

Kız kuşkulu bir şekilde ona baktıktan sonra konuştu.

"Sen prens misin?"

Alekos kafasını salladı. Kız bunu görünce gülen bir yüzle çiçeği aldı.

"Ben prenses Selina. Krallığın en küçüğüyüm. Sen de benim abim Alekos olmalısın."

Alekos tekrar kafasını salladı. Kız hafif kaşları çatık konuştu.

"Babam senin cadı kanı taşıdığını söylüyor. Ama bence cadılık sana uygun değil."

Alekos gülümsedi. Ne dese bilemiyordu. Nedense babasının arkasından konuştuğunu  şu ana kadar hiç düşünmemişti. Onun varlığını, onun hakkında konuşmaya bile tenezzül etmeyecek kadar çok yok saydığını düşünmüştü. Öyle olmasını yeğlerdi. O bir şey demeden kız tekrar konuştu.

"Senin elementin hava ya da toprak olmalı. Maalesef su ve ateş burçlarının cadılık aurası daha yüksektir."

Alekos şaşkın bir şekilde sordu. Konu gerçekten de ilgisini çekmişti.

"Anlamadım. Ne elementi?"

"Burcunun dahil olduğu element. Ne burcusun?"

Alekos omuz silkti.

"Bilmem. Askerleri bu konuda konuşurken duydum. Ama bilmediğim için beni yadırgamasınlar diye sormaya çekindim."

Kız ona inanamayan gözlerle baktı. Sonra sordu.

"Hangi ay, hangi gün doğdun?"

"Ekimin on birinde doğdum."

Kız gülümsedi.

"Biliyordum işte. Hava burcusun. Verdiğin tepkiden belliydi."

"Ne tepkisi?"

"Babamın sende cadı kanı olduğunu söylediğimde verdiğin tepki tabiki. Toprak olsaydın bunun üzerinde durarak öyle olmadığını kanıtlamaya çalışırdın. Ateş olsaydın bağıra çağıra babamın yanına gider ve onu dediğine pişman etmeye çalışırdın. Su olsaydın ise cidden pişman ederdin."

"Peki hava?" diye sordu Peter.

Kız cevapladı.

"Ya duymazdan gelirsin ya da keşke söylemeseydi der geçersin. Ki bu yanlış eğer prenssen belki de olaylara şimdikinden daha fazla kafa yorman lazım."

"Senin önerin ne?"

"Yükselenini güçlendir. Böylece hem cadılık güçlerin artabilir hem de yöneticilik yönünü çıkarabilirsin."

"Yükselenimi nasıl bulmalıyım?"

"Saat kaçta doğmuşsun?"

"On iki." diye yanıtladı Aleksey. Sonrasında bunu nereden bildiğini sürekli düşünecekti. Kız elindeki küçük cetval ve kağıtlarla hesaplamalar yaptı ve gözleri kocaman açılmış bir şekilde prense döndü.

"Yok artık."

"Ne oldu? Ne gördün? Neymiş?"

"Yükseleninde hava. Kendi kurduğun düşsel dünyalarda kaybolmadan buraya kadar gelebilmen mükemmel."

Alekos kafasını anlamadığını belirtir şekilde yana eğdi.

"Belki prenses bana bu konuda daha fazla bilgi verecek kadar yüce gönüllü biridir."

Genç kız onun bu sözlerine güldü ve cevapladı.

"Bu şekilde konuşmayı keser misin? Hava burcun gözüme kaçtı."

Daha sonra kralın kaldığı eski kütüphaneye geçmişler, prenses ona astroloji hakkında bilgilerini anlatamaya başlamıştı.

Bunu yaparken Alekos unutmadan kapıda duran korumaya seslendi.

"Gidip prenses selinanın hizmetlilerine onun burada olduğunu söyler misiniz?"

Adam kafasını sallayıp gitti. Bir saatin yarısı daha yeni geçmişti ki kapıda bu sefer çok daha önemli birisi duruyordu. Ses odayı doldurdu.

"Burası kralın çocuğunun bulunması için uygun bir yer değil."

Alekos başını kaldırdığında bizzat kralın burada olmasını beklemiyordu. Şaşkınlıkla karşılaşsa da çabucak kendini topladı.

Ayağa kalkmıştı. Eliyle önünde duran krala uygun bir selam verdi. Adam onun bu hareketine karşılık vermeden konuştu.

"Onu nasıl burada tutarsın!" Yanında duran genç kızı göstermişti. Sonra elini odaya çevirdi. "Bu pis iğrenç odada. Ona uygun bir yer gibi gözüküyor mu?!"

Alekos başta konuşmasada sonra kendini tutamayarak hafifçe parmağını ovarken aklındakini söyledi.

"O zaman kralım ben bütün çocukluğumu burada geçirirken niye ses çıkarmadı?"

Genç kız kafasını kaldırıp şaşkınca abisine baktı.

Babası da aynı şekilde uzun süre bakakalmıştı. Sonra gözlerini kaçırdı ve ona bir şey demeden çıkıp ağır adımlarla koridorda ilerlemeye başladı. Genç kız fısıldadı.

"Prensim, başta babam sizin kim olduğunuzu tanıyamadı. Ondan bu şekilde davrandı."

Alekos şaşkın bir şekilde kafasını salladı. Onlar gittikten sonra uzun bir süre daha kapıda kalmıştı. Daha sonra masaya geri döndü. Kızın ona bıraktığı küçük kitabı aldı. Arenaya gitmek için cama yöneldi. Kim ne burcu tahmin etmeye çalışacaktı. Ama gördüğü manzara ile şaşırdı. Askerlerin antremanı bitmiş geri dönüyorlardı. Ama ilerlemeyi bırakmışlardı. Tuhaf bir yüz ifadesi ile ona bakıyorlardı.

Alekos onların içeride konuşulanları duyduğunu fark etmişti. Eliyke kafasının arkasını kaşıdı. Gruptan biri sıyrılmıştı. Bu Kreene' idi. Ona alakasız bir soru sordu.

"Prensim, Nefal herkesin öldüğü köyle ilgili bir şey anlattı. Bu doğru değil, değil mi?"

Alekos şaşkınca onlara baktı.

"Herkesin öldüğü köy mü? Sakinalı'dan mı bahsediyorsun?"

Alekos yolda mantarı ile ünlü bir köyden geçerken durup ölüler için dağıtılan soteli pilavdan yemişti. Sotenin içindeki mantar zehirliydi. İki gün sonra geldiklerinde herkesi ölü bulmuşlardı.

Nefal başını salladı.

"Bana inanmadılar."

"Neden? Bu kesinlikle doğru. Hatta bizden başka adam kalmadığı için iki gün boyunca mezar kazıp köyden geçenlere neler olduğunu anlattık."

"Size bir şey olmadı mı?" diye sordu Kreene. Alekos güldü.

"Beni saniyesinde öldürmesi gereken en güçlü zehir sadece yarım gün karnımı ağrıtır."

Camdan atladı.

"At ile dolaşmaya mı gidiyorsunuz? Ben de geleceğim."

Ama onlarla ilerlerken Kreene'nin arkada kaldığını fark etti. Ona şaşkınca sordu.

"Ne oldu Kreene? Gelmiyor musun?"

Kreene kaşlarını çatıp biraz daha bekledi. Sonra prense yaklaştı. Alekos onun koluna girdi ve parmağıyla çatık kaşlarını düzeltti.

"Benim için endişelenme. Ben oldukça mutluyum." dedi. Hayatında bu sözleri dürüstçe sarf edebileceği çok fazla an yoktu. Alekos gülümsedi. Bunun tadını çıkartacaktı.

İkinci Hayatlar Krallığı (BL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin