✧13✧

37.3K 2.6K 628
                                    

Yanlışlar olabilir, iyi okumalaaarr bebisler <33


Yazardan

Kumral çocuk yaşlı ve kızarık gözlere zıt yüzünde kırık bir gülümsemeyle ofisten çıktıktan sonra esmer adam olduğu yerde öylece kaldı. Ne hareket edebiliyor, ne de bir şey diyebiliyordu. Çocuğun o son söylediğiyle birlikte bütün o dediği şeyler birer birer gözünün önünden geçiyordu.

"Aile terbiyesi almadın mı?"

"Annen baban sana öğretmedi mi?"

"Anne kuzusu şımarık bir çocuksun."

"Babanın şirketi mi var?" ve daha fazlası.

Nefesleri kesikleşirken hışımla kendi odasına gitti ve kapıyı sertçe kapattı. Loş aydınlatmalı odada masasına doğru yürüdü. Koltuğuna oturdu ve arkasına yaslandı. Dirseğini koltuğun kenarına koyarken eliyle yüzünü sıvazlıyordu sıkıntıyla.

Yanındaki raftan, geldiğinden beri hiç elini bile sürmediği çalışan bilgileri dosyalarını aldı. Hızla karıştırarak Can Taştan yazılı dosyayı buldu ve önüne çekti. Sayfayı çevirerek genel bilgilerini okudu.

24 yaşında olduğu, onun hakkında bildiği tek şeydi Atakan'ın. Anne babasının bir trafik kazasında öldüğü, küçük erkek kardeşiyle beraber yaşadığı yazıyordu belgede. Okuduklarıyla kendisini berbat hissetti, vicdanı sızladı. Sert bir adamdı fakat gencecik bir çocuğa nasıl öyle laflar edebilmiş, kalbini kırmıştı? Ağlayan suratı ve kızarık büyük ela gözleri aklına geldi. Nasıl da üzgün ve acı dolu bakıyorlardı ama. Geldiğinden beri o gözler kendisine hep böyle bakmamış mıydı zaten?

Okumaya devam etti hızla atan kalbiyle.

Özel bir okulu tam burslu kazanmış ve işletme mühendisliği bölümünü dereceyle bitirmiş olduğu yazıyordu. Ayriyeten onur öğrencisi seçilmiş, bitirme projesiyle bölümünün birincisi olmuştu. Dudakları aralandı esmer adamın. Tarihlerde bir yanlışlık yoksa eğer, bunların hepsini ailesi vefat ettikten sonra ve küçük kardeşinin daha 1-2 yaşlarında olduğu zamanlar başarmıştı. Yutkundu sertçe. Ona zorluktan bahsediyordu en son.

Dayısı Aykut Bey'in onun hakkında yazdığı notları gördü. Çalıştıkları proje ve strateji geliştirme departmanında ciddi anlamda iyi işler yapmıştı. Ana fikri Can'a ait olan, şirket adına yeni yeni uygulamaya geçmiş büyük bir projenin sorumlularından olduğu yazıyordu.

Bunları okurken şaşırdı adam. Diğer sayfalarda olan fotoğraflara baktı. Can'ın gittiği seminer ve toplantılarda yanında Aykut Bey'le beraber çekildikleri fotoğraflar vardı. Hepsinde kocaman gülümsemiş, gözleri parlıyordu. Bu Can tanıdığı Can olamazdı. Toplantılara geç gelen, çalışma arkadaşlarından kendini soyutlayan, sürekli işleri berbat eden ve en önemlisi üzerinde çalıştıkları büyük ve önemli çalışmayı mahveden Can'la aynı kişi olamazdı.

Atakan böyle ciddi bir ortamda bu kadar acemice davranılmasından nefret eder, sınırları kesin çizilmiş prensipleri ve kurallarından dışarı çıkanlardan haz etmezdi. Adam ilk geldiği gün Can'ın geç kalması gözüne çarpmıştı bir kere. Sonrasında olanlar çorap söküğü gibi ardı arkası kesilmez bir şekilde devam etmişti. Nedendir bilmiyordu ama en çok bu çocuğun yaptıkları çarpıyordu gözüne.

Diğerleri sütten çıkmış ak kaşık olmadığını biliyordu Atakan ama hep Can'ın yaptıkları batmıştı ona. Doğru düzgün dinlememiş, onu hiç vurmaması gereken yerden vurmuş, ağlatmıştı.

Odada yankılanan telefon sesiyle daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Genel müdürün aradığını görünce toplantıdan çıkıp buraya geldiği aklına geldi. Sıkıntılı bir nefes alarak telefonu kapattı ve kalbinde hissettiği o ağırlıkla kalktı. Odadan çıkarak koridorda yürüdü büyük toplantı odasına doğru. 

Hayata ve insanlara karşı öyle bir savunma geliştirmişti ki, bu onu duygusuz biri haline getirmiş, empati yapamaz hale gelmişti. Ailesinin baskılarıyla büyümesi de bunların başını çekiyordu. Fakat uzun zaman sonra hissettiği bu duygunun yükü ona ağır gelmişti. Deli gibi çarpan kalbiyle, büyük bir vicdan azabı duyuyordu. 

Düşünceliydi. Kafasında milyon tane soru, birbirini tutmayan şeyler ve oturmayan yapboz parçaları vardı. Artık daha dikkatli olmak ve Can'ı gözlemlemek istiyordu. Bunu en kısa zamanda çözecekti. Aykut dayısı bugün geliyordu, onunla konuşacaktı. Tabi bundan önce nasıl özür dileyeceğini düşünmeliydi. 

Toplantı odasına girmeden önce köşede onu izleyen temizlik çalışanı olan kadını gördü. Kırklı yaşlarda olan zayıf kadın değişik bir ifadeyle ona bakıyordu. Sanki söyleyecek bir şeyi var da bir şeyden korkuyor gibiydi. Atakan'ın kaşları çatılsa da ona kısa bir baş selamı vererek toplantı odasına girdi.

Kocaman masada konuşmalar durmaksızın devam ediyordu. Düşünceli haliyle yerine geçti ve konuşulanları dinlemeyerek elindeki kalemi çevirmeye başladı gerginlikle. Şuan hiç ama hiç bu toplantıyı dinleyesi yoktu. Bir baş ağrısı şakaklarına kadar vuruyor, kulaklarını çınlatıyordu. 

Derin bir nefes aldı ve başını kaldırdı. Masada göz gezdirirken ona en uzak köşede oturan, kızarık ela gözleriyle genel müdürün söylediklerini not alan çocuğu görmesiyle buzlarla çevrili kalbine balyozla vurulmuş gibi hissetti. Gitti sanmıştı ama buradaydı. Gitse bir şey demezdi ama o kadar ağlamasına rağmen toplantıya girmişti.

Göğüs kafesini zorlayan kalbiyle çocuğu izledi. Büyük ela gözlerini çevreleyen uzun kirpikler, alnına düşen açık kahve düz saçlar. Ufak, çilli bir burun, küçük ama dolgun dudaklar. Minyon, zayıf bir çocuktu. 24 yaşında bir adamdı ama çocuk diye geçiriyordu içinden Atakan çünkü daha küçük duruyordu. En fazla 175 boyunda falan olmalıydı. 

O yüzündeki hüzün başının ağrısını azdırmıştı sanki. Kalbini zorlayan o his uzun zamandır hiçbir duygu beslemediğinden ağır gelmişti. Bu sadece vicdan azabıydı, öyle değil mi?

Can'ın Ela gözleri koyu kahvelere döndü. O parlaklığı anında sönerken ince, açık renkli kaşları çatıldı Can'ın. Dudakları hafif büzülmştü. Anlam veremeyerek Atakan'a bakmaya devam ederken Atakan kolunu dürten kişiyle kendine geldi. 

"Atakan Bey, iyi misiniz?" Herkesin ona baktığını gördü. Öyle dalmıştı ki düşüncelere ve o ela gözlere, ona sorulan soruyu duymamıştı bile. Boğazını temizledi kısaca ve yerinde dikleşti.

"İyiyim, tekrar eder misiniz lütfen."

Toplantının devamında Atakan konuşulanları dinlemek için zor bir mücadele verdi. 

Genel müdür Can'a sorduğu soruları Can profesyonelce ve mantık çerçevesi içerisinde cevaplarken onu izledi sadece. Ona hiç konuşma hakkı tanımamıştı kendisi. Sürekli hevesini kırmış, sözünü kesmişti. Sert tavırları ve baskısıyla özgüvenini kırmıştı. Şimdi ise daha yarım saat öncesinde hüngür hüngür ağlamamış gibi dikkatle dinlemiş, yorum yapıyordu. 

Sertçe yutkundu Atakan. Dişlerini sıkmaktan çenesi seğiriyordu. Ona daha fazla bakmaya dayanamayarak çekti gözlerini. Rastgele masada gezdirirken aynı departmandan çalışanı olan Seren'e takıldı kısık bakan koyu kahveleri. Kadın kollarını göğsünde bağlamış, Genel müdürle konuşan Can'a bakıyordu. Dudaklarını kemirirken gözleri sonuna kadar açılmış, değişik bir duyguyla, transa girmiş gibi izliyordu kumral çocuğu.

Atakan'ın kaşları çatıldı. Bu kadına öyle çok dikkat etmiyordu ama kendisine olan özgüvenli duruşu, nazik konuşmaları ve sürekli gülümseyen halleriyle aklında kalmıştı. Hiç somurttuğunu görmemişti Seren'i ama sanki birazdan Can'ın üzerine büyük bir hırsla atlayacakmış gibi bakması normal miydi?

Atakan bu bakışları iyi bilirdi. Yıllardır o kadar fazla ve farklı karakterlerle çalışmıştı ki, bu hırstan boyanmış gözler onun hiç de hoşuna gitmeyen bir şeydi.

Seren'in bakışları ona bakan koyu kahvelere kayınca afalladı. Dudaklarını kemirmeyi bırakarak sertçe yutkundu ve yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Bu kadar hızlı duygu değişimi yaşaması Atakan'ı şaşırtsa da belli etmedi ve önüne döndü. Birbiriyle çelişen şeyler vardı ve bunları çözecekti. İlk işi Türkiye'ye dönen dayısı Aykut'la konuşmak olacaktı.


Çalıştığım için her gün bölüm atamıyorum, yazdıkça atarım

Bir de pazar günü için çok gerginim ama inanıyorum. 4 gün sonra bahar gelecek ve her şey daha güzel olacak <33

Yönetici Kalp- BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin