Evet biliyorum, artık Seren'siz bölümler istiyorsunuz ama merak etmeyin, Seren son hamlelerini oynuyor, şah mat olmasına az kaldı.
Aykut Bey dün, yani akşam yemeğinin ertesi günü ofise gelmiş hepimizle vedalaşıp gitmişti. Bana diğerlerinden bir tık daha uzun sarılması kendimi özel hissettirmişti, yalan yok. Dediğim gibi, o benim baba figürümdü. En kısa zamanda tekrar geleceğini söylemesi beni mutlu etmişti.
Sonra Seren vardı. Seren'in bana diyecek bir şeyleri vardı, o sıçmak üzere olan ifadesinden bunu anlıyordum. O yüzden şu son iki gündür onla yalnız kalmamaya çaba gösteriyordum ama tam suanda bu çabam, boş toplantı odasında yankılanan topuklu ayakkabı sesiyle son bulmuştu.
"Can?" Dosyaları düzenlemeyi bırakıp arkamı döndüm. Seren'in sinirli yüzüyle karşılaşınca ister istemez yutkundum. "O gün yemekten sonra nereye gittiniz Atakan'la?" Bey diye hitap etmemesi dikkatimi çekse de umursamadım.
"Bir yere gitmedik Seren, Atakan Bey beni eve bıraktı sadece." Kaşları çatılırken dudaklarını hırsla kemiriyordu. Yakınlığımız rahatsız ettiğinden bir adım geri çekildim fakat az önceye kadar dosyaları düzenlediğim kitaplığa çarptı sırtım. Seren bana bir adım daha yaklaşırken sıkıntılı bir nefes aldım.
"Ne alaka, niye seni eve bırakıyor?" Hızlı hızlı nefesler alırken uzun saçlarını geriye attı, "Kaşınıyor musun Can, hım? Bir şey söyledin dimi ona, ispiyonladın mı hemen?" Dudaklarım aralanırken kafasını aşağı yukarı sallayıp sırıttı, "Herkes duysun istiyorsun herhalde ibne olduğunu?"
"Söylemedim hiçbir şey, yemin ederim. Geç olduğundan eve bıraktı ve döndü o kadar." Diye konuştum hızla. Atakan Bey'e olan takıntısı neydi bunun bilmiyorum ama benim onunla iyi olmamı istemiyordu. Benim başarımı biliyordu ve Aykut Bey'le olan ilişkimiz gibi olsun istemiyordu. Çünkü biliyordu ki ben ondan küçük olmama rağmen daha başarılıydım. Sadece... Sadece bilmemesi gereken şeyi biliyordu hakkımda ve herkese söylemekle tehdit ediyordu. Ne yapabilirdim ki bu durumda?
Atakan Bey'de sert biri olduğundan ister istemez onun homofobik olabileceğini düşündürüyordu bana. Bir de Aykut Bey'in yeğeniydi. Ona söylerse veya ben ona bu durumu açıklarsam Aykut Bey'in bana o olası iğrenen bakışlarını kaldıramazdım. Kimseninkini kaldıramazdım.
"Söylesen de kimse sana inanmaz gerçi ama hele bir söyle, Atakan'ın aklına en ufak bir şüphe kırıntısı düşür, bak bakalım kimin hayatı şimdikinden daha berbat oluyor." Kalbim hızla atarken kafamı salladım mecburiyetle. Elimden hiçbir şey gelmemesi kadar canımı yakan bir şey yoktu. Sinirden dolan gözlerimi görmemesi için başımı eğdim. Boğazımda duran o yumru beni zorlarken ellerimi yumruk yapmıştım.
"Ne oluyor burada?" Duyduğumuz kalın, sert sesle ikimizin de bakışları kapının orada çatık kaşlarla duran Atakan Bey'e döndü. Ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bir ifadesi vardı. Neden buradaydı ki? Söylediklerimizi duymuş muydu? Ne zamandır oradaydı? Ya eşcinsel olduğumu öğrenmişse? Aklımda birden beliren yüzlerce soruyla gerilmiştim.
Bugün Atakan Bey ofise gelmemişti aslında. Şuan öğle yemeği sonrasıydı ve ofis bomboştu. Seren'le toplantı odasında tartışırken bir anda burada belirmesi Seren başta olmak üzere beni de afallatmıştı. Evden çalışacağını falan düşünmüştüm ama buradaydı.
Şuan kitaplık ve Seren'in arasında sinirle karışık dolu gözlerle öylece dururken, Seren hiç de masum görünmüyordu bu pozisyonda.
"Ne oluyor dedim? Bir açıklama yapacak mısınız?" Koyu kahveleri bir süre bende oyalandıktan sonra daha büyük bir sinirle Seren'e çevirdi, "Seren?" Seren anında bir adım geri çekildi ve suratına her zamanki zarif, masum gülüşünü yerleştirdi. Benim ise dudaklarım şaşkınlıktan aralık duruyordu.
"Aa Atakan Bey, herhangi bir problem yok. Sadece," Seren'in bakışları önce arkamdaki kitaplığı ardından beni buldu, dudaklarını birbirine bastırdı, yüzüne üzgün bir ifade yerleştirdi. Derin bir nefes aldı ve Atakan Bey'e döndü tekrar, "Sizden saklayamam bunu, Can'ı projeyle ilgili dosyaları karıştırırken buldum." Dedikleriyle mideme bıçak saplanmış gibi hissettim, "Ona ne yaptığını soruyordum, bir şey arayıp aramadığından şüphelendim sadece, sonuçta önemli bir proje ve Can bu projede yer almıyor." Bu kadar kısa sürede böyle inandırıcı bir şekilde yalan söylediğine inanamıyordum. Uğuldayan kulaklarım bunları duymak istemiyordu. Kötü olan taraf ise, cidden de proje detaylarının dosyaları bu kitaplıkta duruyordu. Benim köstebek olduğumu düşündürmeye, Atakan Bey'in gözünde iyice küçük düşürmeye çalışıyordu.
Atakan Bey'in kısık bakan gözleri ikimiz arasında mekik dokurken en son bende durdu. Sıkıntıyla bir nefes aldı, "Bu doğru mu Can?" Tam itiraz edecektim ki Seren kafasını bana çevirdi. Şuan böyle durduğundan Atakan Bey onun yüzünü göremezdi. Bunu fırsat bilerek yüzünde sinsi bir sırıtış belirdi ve dudaklarını oynatarak 'ibne' diye benim bile zor duyabileceğim bir şekilde fısıldadı.
Başımdan aşağı kaynar sular dökülürken, yırtıcılar tarafından kapana kısılmış bir kuzu gibi hissettim kendimi. Ben bunları yaşamaktan sıkılmıştım, kendimi açıklayamamak, doğruluğu kanıtlayamamak, haksızlığa uğramak ve bir çıkış yolu bulamamaktan çok sıkılmıştım. Artık dayanamıyordum. Her şeye rağmen itiraz edecekken aklıma gelen görüntüler beni durdurdu ve sertçe yutkunarak dolu gözlerimi Atakan Bey' çevirdim.
"B-ben özür dilerim." Bakışlarımı kaçırdım. Ela gözlerimin en derinine bakan bu bakışlara dayanamadım. Burnumun direği sızlarken başımı eğmiş yere bakıyordum. Elimden hiçbir şey gelmiyordu, söylemek istediklerim dilimin ucunda olsa da dudaklarım mühürlüydü.
Korkuyordum. Her geçen gün eşcinsellerin daha da kısıtlandığı, dışlandığı, hor görüldüğü bu iğrenç dünyada ben böyle bir şirkette çalışmayı hakkımla kazanmışken nasıl başkalarının öğrenmesine göz yumabilirdim? Burada yayılan burada kalmayacaktı. Hangi şirkete girersem bağlantılar ve dedikodulardan kaçamayacaktım, bu kara leke peşimi bırakmayacaktı. Benim kendime verdiğim sözüm vardı, Eren'i hiçbir şeyden eksik hissettirmeden yaşatmak. İstediği yerlere götürmek, en iyi okullarda okutmak, en yeni teknolojik alet ve eşyaları almak. Ben dışarıda herhangi bir işte çalışarak bunu yapamazdım, daha o çok küçüktü ve böyle maaş ve saatlerde iş bulamazdım. Ben yapamam, boyun eğerim ama yapamam, korkuyorum.
Atakan Bey'in sıkıntılı bir şekilde derin bir nefes alıp verdiğini duydum.
"Sadece bir gün gelmedim, bir gün." Göz ucuyla ona baktığımda boynundaki damar çıkmıştı sinirden. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki, daha geçen gün arabada ona söylediğim şey aklıma geldi. Ona tarafsız dinleyin demiştim. Seren az önce konuştuktan sonra normalde olsa hemen bana sormadan kızmaya başlardı. Ama sormuştu, bana bunun doğru olup olmadığını sormuştu. Arabada dediğim şeyi dinlemişti ama ben yine yapmadığım bir şeyi kabullenmem gerektiğinden berbat etmiştim. "İkinizde dışarı çıkın."
Aslında sakin karşılamıştı, her zamankinden daha fazla kendini tutuyordu. Tek olsam kesin bağırırdı bana, Seren var diye mi böyle tutuyordu kendini? Bu düşünce nedense kalbimde bir ağrı yarattı. Kadın erkek eşitliği sadece kadınlarda mı geçerliydi yani?
Gözlerim buğulu görürken birkaç kere kırpıştırdım netleşmesi için, derin bir nefes alarak kendime geldim. Seren çoktan toplantı odasından çıkmıştı. Ben de yavaşça ayrıldım kitaplıktan ve adımladım kapıya doğru. Kapının pervazında duran Atakan Bey geçiş yolunu daraltmıştı ve ben tam yanına gidince kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Kaşları çatılı değildi, aksine düz bir ifade vardı yüzünde. Gözleri sert bakmıyor, anlamaya çalışıyordu sanki.
Ben mi çok anlam yüklüyordum bu gözlere yoksa görmek istediklerim mi bunlardı emin değilim. Yüzüme bakmaya devam ederken utandım, yapmadığım bir şeyden ötürü mahcup oldum ister istemez. Ne zaman son bulacaktı bu olaylar bilmiyorum ama bataklıktaki son çırpınışlarımı veriyordum, boğulmama az kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yönetici Kalp- BxB
Ficción GeneralYeni yöneticisinin gelmesiyle birlikte Can'ın iş hayatı oldukça zorlu geçecek.