Şule'nin evi bizimkine kıyasen daha hoş bir mahalledeydi, güllerle dolu bahçesi olan bir apartmandı. Üç oda bir salon olmasına rağmen Şule ve Selin aynı odada kalıyor diğer odayı misafir odası gibi tutuyorlardı. Selin Şule'nin kuzeniydi. Rabia da Selin'in eskiden beri arkadaşıydı.Bizim kızların Şule'ye tavırlarına kıyasla onlar beni çok daha sıcak karşılamıştı. Minyonluğum üzerinden bir sürü şaka yapılmış Şule'nin yanında çocuk gibi göründüğüm söylenmişti. Sanırım bu sıcak karşılamanın altında yatan da beni bir çocuk gibi sevmiş olmalarıydı.
Onların sıcak yaklaşımı yüzünden yalnız kalamayacağımızı düşünsem de bir süre sonra kızlar Rabia'nın odasına çekilmişti. Şule ile yalnız kalır kalmaz uzun uzun sarıldık birbirimize. Sonra Şule aniden çekilip "hadi kek yapalım" diyerek beni mutfağa sürüklemeye başladı. Böyle şeyleri sevdiğini biliyordum ama benim için o kadar sıkıcı şeylerdi ki
"İnan hiç istemiyorum uğraşmak, sen de uğraşma, sadece oturalım birlikte." dedim."Kek sevmiyor musun?" diye sordu.
"Yani severim de sadece yemeyi, uğraşmayı değil."
"Uğraştırıcı değil ki hemen olup bitiyor. Ben yapayım sen de sadece otur yanımda olmaz mı?" diye sordu.
"Olur." dedim hevesini daha fazla kırmamak için. Buna bile o kadar sevinmişti ki ellerini çırparak buzdolabına yöneldi yumurtaları sütü çıkardı. "Bunlar biraz dışarda beklese iyiydi" diye kendi kendine mırıldandı.
Sonra limon çıkarıp kabuğunu rendelemeye başladı. Bir ara başını çevirip bana baktı. Sonra aniden tekrar önüne döndü."Sen bana böyle bakınca garip hissediyorum." dedi.
"Niye? Nasıl bakıyorum ki?" diye sordum. Elindekini bırakıp tekrar bana doğru döndü.
"Hani çizgi filmlerde kalp çıkar ya gözlerden, aynı onun gibi sanki gözlerinden kalpler çıkacak." derken ellerini gözlerine götürüp o anı taklit etmişti. Ellerini indirip devam etti "Çok yoğun, sevgi dolu bakıyorsun."
Söylediği şeyle gülümseyerek gözlerimi kapattım. Utanmıştım.
"Nasıl hissediyorsun ki?" diye sorarken gözümü açsam da başım eğikti.
"Bilmem ki elim ayağıma dolanıyor. Heyecanlanıyorum sanırım."
Yine negatif bir şey duymaya hazırlamıştım kendimi. Neden konu değer verdiklerim olunca hep en kötüsünü düşünüyordum ki. Ama verdiği cevap beni rahatlatmıştı. Tekrar başımı kaldırıp ona baktım.
Tepesinde rastgele bir topuz yaptığı sarıya dönük kumral saçları, yeşil gözleri, utandığı için kızaran yanakları, uzun beyaz boynu, geniş omuzları, üzerinde bol duran kalçalarını örten tişörtü ve altındaki taytı sırasıyla inceledim.
"Çok sportif bir vücudun var. Uğraşır mıydın?" diye sordum.
O da beni izlemeye dalmıştı. Sorumla yarım bıraktığı işini hatırlayıp tekrar arkasını döndükten sonra cevap verdi.
"Ortaokulda basket oynardım, lisede de voleybol oynadım. En uzun benim kardeşlerim arasında, bazen rahatsız hissettiriyor. Eskiden beri çıtı pıtı görünen kızlara özenmişimdir. Kıyafet sorunlarına girmiyorum bile, hele ki tesettürlü olunca kollar, elbiseler, etekler falan hep bir tık kısa kalıyor."
"Bana da pantolonlar hep uzun oluyor da tabi onun çaresi var."
"Tarçın sever misin?"
Konuşurken rendelemeyi bitirip malzemeleri koymuştu.
"Severim."
Çırparken elinin yatkınlığını izledim. Ben bir kere bile kek yapmamıştım hayatımda. Annem çok güzel pastalar yapardı. Lise de Aylin de ara sıra kek börek yapıp birazını öğle arası yemek için ikimize getirirdi. İkisi de kız dediğin bunları bilecek diyen insanlardı. Bunları yaparken aldıkları keyfi anlamadığım gibi ilgi alanıma girmiyor olması bir kusurmuş gibi hissetmiştim. Bende bir sorun varmış gibi. Annem "Keyif almasan da bilmen gerekir, gün gelir yapmaya mecbur olursun" gibi laflar edince de çileden çıkardım. Kadın olmak ile ilgili kurallara giden her konu beni delirtirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFES
RomanceKim olduğumu hiç sormadım kendime. Olurlar olmazlar, doğrular yanlışlar ile büyüdüm. Bir gün bütün ezberlerim bozuldu ama öyle güzeldi ki hissettiklerim ve öyle sustum ki bunları şimdi durmadan anlatmak istiyorum. Biliyorum ne süslü kelimelerim var...