Birtakım Keşkeler

203 10 9
                                    

Sena, Neva'nın neden gittiğini sorguladığı zaman finallerin açıklanması ve büte kalmış olmamı, derslere odaklanacağım için yeterince gezemeyecek oluşumuzu sebep olarak sundum.

Neva'nın ailesi tabi ki bu bahaneye kanmayacaktı. Biz birbirimizin yanından hep ağlayarak ayrılırdık ama ayrılmak zorunda olduğumuz için olurdu bu. Bu kez yanımda ağladığı için gitmişti Neva. Bu bana çok zor geliyordu. İnsanların cevabını veremeyeceğim sorular sorması ise daha da zorlaştırıyordu.

Sonuç ne oldu söyleyeyim mi? Herkesin gözünde Neva yersiz kıskançlık yapan huysuz, şımarık bir kız oldu. Bu olaydan yıllar sonra Neva'ya borderline kişilik bozukluğu teşhisi kondu. O zaman çektiği acıyı şimdi hala ağlayarak anlatabilecek kadar yoğun yaşıyor terkedilme hissini. O zamanlar bizim huysuzluk, abartı, şımarıklık diyip geçiştirdiğimiz bir sürü hareketinin temelinde bunun olduğunu öğrendiğimde çok üzülmüştüm.

O gün eve döndüğümde Şule ile konuşmak istemiyordum. Onu uyarmalarıma rağmen kendi bildiği gibi davranmıştı ve beni çıkmaza sokmuştu. Neva'nın gözündeki yaşın sorumlusu olarak onu görüyordum. Benim de hatalarım olmuştu tabi. Keşke Neva ile daha fazla başbaşa vakit geçirseydim, keşke daha en başından Şule'ye bana çok yakın olma alışkın değil farkeder gibi bir uyarıda bulunsaydım. Ama şimdi iş işten geçmişti ve ben kendime olan öfkemi de ondan çıkarıyordum.

Yine de bu öfke bir iki günden fazla sürmedi. Sena, kardeşi ile memleketine dönünce başbaşa kaldık. O bütünlemeye kalmadığı halde ailesine bir dersten kaldığını söyleyip benim yanımda kaldı. Ben, Şule ve Neva sorununun yıllar içinde düzeleceğini umut ettim ve oluruna bıraktım. Artık günlerimiz, araya yazın gireceğini ve birbirimize hasret kalacağımızı düşünerek sürekli bedenlerimizin buluşması ile geçiyordu.

Biletleri benim sınavımın olduğu gün öğleden sonraya almıştık. Valizleri bir gün önceden hazırlamış, sınav günü eve gelince kıyafetleri hiç çıkarmadan birbirimize sarılarak uzanmış ve evden çıkma saatini beklemiştik. Konuşacak hiçbir şeyimiz yok gibiydi, sadece sessizce veda vaktini bekliyorduk. Kokusunu içime çekerken ağlama isteğimi bastırmakta çok zorlanıyordum.

Birkaç saatin sonunda dalıp gitme ihtimalimizi düşünüp kurduğumuz saatler çalmaya başladı. Ayaklanıp son kez camları kontrol ettim. Şule valizleri kapının önüne çıkarmıştı. Ben de ayakkabımı giyerek yanına çıktım kapıyı kilitlerken bana arkadan sıkıca sarılmıştı. Apartmandan çıktığımızda birbirimizi öpmek imkansız olacağı için son kez dönüp dudaklarına yapıştım.

Zor olsa da ayrılıp apartmandan çıkarak valizlerle metroya doğru yürüdük. O otogara ben ise tren garına gideceğimiz için yollarımız orada ayrılıyordu. Birbirimize sıkıca sarılıp kokladık. Kalbimdeki ağrı ile ondan ayrılıp kendi yönümdeki metro merdivenlerine yürürken birden ona dönüp "İki ay" dedim. Haziranın sonuna geldik sayılırdı. Sadece Temmuz ve Ağustos. Derslerin başlama tarihi ne olursa olsun Eylül gelince hiçbir güç beni Ankara'ya dönmekten alıkoyamazdı. Şule başıyla onay verince onun da benimle hemfikir olduğunu anlayıp gülümsedim ve beni eve götürecek yolculuktaki ilk aracıma doğru ilerledim.

***

Rahat bir yolculuk geçirip eve varmam çok zamanımı almadı. Hızlı trenin avantajları... Şule'nin otobüs ile hala yolda olduğu vakitte ben eve gelip yemeğimi yemiş üstüne bir iki saat uyuyup uyanmış çayımı içiyordum.

Annem ile bazı akşamlar çay içerken bir film izlerdik. Filmleri ben arar bulurdum ve o gün arıyor gibi yapsam da aklımda sadece tek bir film vardı: Brokeback Mountain.. Annem ile izleyebileceğim bir film olmadığını biliyordum. Dişimi sıkıp başka bir filme zaman ayırmalıydım. Sonunda ikimizin seveceği bir filmi seçip izledik. Film bitince benim yorgunluğum ağır bastı ve merak ettiğim esas filmi başka bir zamana bırakarak yatağıma gittim. Şule'ye onu özlediğimi yazdıktan sonra cevabını almadan yorgunluğun etkisi ile uyuyakaldım.

***

Evde günlerim beklediğimden daha hızlı geçiyordu. Sık sık Neva'lara gidiyorduk. Şule konusunu hiç açmamış ve hiçbir sorun yaşanmamış gibi keyifli vakit geçirmiştik. Onun yanında Şule ile mesajlaşmayıp eve dönmeyi bekliyordum. Beni kaybetmediğini farketmesini istiyordum ve başarılı olduğuma inanıyordum.

Birkaç hafta sonra sonunda tek başıma film izleyecek zamanı bulmuştum. Heyecanla Brokeback Mountain filmini açtım ve Şule'ye mesaj attım

Defne Kara: Sonunda izliyorum

Şule Sönmez: Sonunda! Bitince yaz mutlaka bekliycem.

Defne Kara: Tamam :)

Filmi izlerken her müzik, her bakış, her mimik içime işlemişti. Konudan bağımsız zaten şahane bir film ve oyunculuk söz konusuydu ama konu daha özel hale getiriyordu. Filmin sonunda yüzüm gözyaşlarımla sırılsıklam olmuştu.

Siz izlediniz mi bilmiyorum ama film bitince herkesin içinde keşke böyle olmasaydı cümlesi yankılanır. Keşke Ennis, Jack'in sunduğu teklifi kabul etseydi. Belki ölürlerdi ama hayatlarının kısa bir kısmını da olsa hayallerindeki gibi geçirebilirlerdi. Şimdi geriye sadece yarım yaşanmış bir aşk ve acı kaldı.

Bizim de öyle olacağımızı hissettim. İstemiyordum, kimse istemezdi de zaten ama başka türlüsü daha imkansız geliyordu. Ayrı ayrı hayatlar kuracaktık eninde sonunda. Ben kendimi ona adasam o da bana adar mıydı bilmiyordum. Öyle yaşarken kendimizi herkesten gizlemek mümkün olur muydu bilmiyordum. Gözyaşlarım sadece film için akmıyordu o gece, bizim için de akıyordu.

Defne Kara: İzledim...

Şule Sönmez: Sevdin mi?

Defne Kara: Çok.. ama keşke.. of

Şule Sönmez: Biliyorum..

Defne Kara: Keşke yanımda olsan
şu an sana sarılıp ağlamak istiyorum

Şule Sönmez: Ben de kuşum, ben de yanında olmayı çok istiyorum
Böyle zamanlarda aklıma olmadık şeyler geliyor

Defne Kara: Ne gibi?

Şule Sönmez: Sen, ben, Hollanda...

Defne Kara: Keşke mümkün olsa

Şule Sönmez: Keşke

Defne Kara: Çok seviyorum seni

Şule Sönmez: Ben de seni çok seviyorum

Defne Kara: Ağlamaktan gözüm acıyor :(

Şule Sönmez: Uyu o zaman sen iyi geceler kuşum :)

Defne Kara: İyi geceler Şuşum..

Şule Sönmez: Şuşu mu ? :D

Defne Kara:Ne biliyim içimden geldi öyle demek.. Pepeede vardı galiba..
Şuşu ile kuşu :)

Şule Sönmez: Güzel oldu :) Neyse uyu hadi

Defne Kara: Tamam :*

O gece de diğer geceler olduğu gibi Ankara'dan gelirken getirdiğim Şule'nin tişörtünü yastığımın altından çıkarıp koklayarak uyudum. Kokusu bana huzur verirken yaz bitene kadar tişörtten silinmemesini umut ettim.

KAFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin