Babam beni trene uğurlarken yüz kere sarıldığı yetmiyor gibi gözden kaybolana kadar el sallamaya devam ediyordu. Oysa ben bir saniye bile tahammülüm kalmamış bir şekilde beni Ankara'ya, ona, götürecek trene hemen binmek istiyordum. Sanki ben ne kadar hızlı binersem tren o kadar hızlı hareket edip beni ona götürecekti.
Aceleyle bavulumu yerlestirip koltuğa oturduktan sonra Şule'ye bindiğimi söyleyen bir mesaj attım. Onun cevap vermesini beklerken önceki mesajlarımıza göz gezdirdim ve son bir aydır içten içe düşünmek istemediğim o gerçek yüzüme vurdu. Mesajlarımız arkadaş olduğumuz ilk dönemlerden farksızdı.
Biz hiçbir zaman arkadaş dışında bir şey olup olmadığımızı oturup konuşmamıştık. Adı yoktu aramızdakilerin. Üstelik ikimiz de bunun yanlış olduğunu ve bir yanlışın içinde olduğumuzu savunuyorduk. Şimdi araya giren mesafeler onun aklını başına getirmiş ve benden daha doğrusu aramızdaki bu şeyden "kurtulmuş" olabilir miydi?
Bana olan sevgisinin azaldığını düşünmüyordum. Beni özlediğini dile getiriyordu ama "hollandaya gitmek" konulu mesajından sonra bir daha aramızdakilere dair tek bir ima kullanmamıştı. İlla değişir diye beklerken tüm beklemelerim boşa çıkmış ben de o konuya girmekten çekinir hale gelmiştim. Bir ay boyunca ne sevgi sözcükleri ne kokusuna ve tenine duyduğum hasret zihnimden kelimelere dökülememişti.
Tren harekete geçince derin bir nefes alarak telefonu çantama attım. Şu an yoldaysa uyuyor olma ihtimali yüksekti. Ben de gözlerimi kapatıp az da olsa dinlenmek için kendimi zorladım. Yorgun olmasam bile 2 saat boyunca düşünmek istemiyordum buna engel olabilecek tek şey de uykuydu.
***
Gardan evime geçtiğimde Şule hala cevap vermemişti. Tekrar tekrar aradığımda üçüncü aramamda telefonu açmış ve bana hala evinde olduğunu yeni uyandığını söylemişti. Biletini hala almamış Ankara'ya araç bulmanın sıkıntı olmayacağını söylemişti. Benim heyecanıma karşı onun bu hali canımı sıkmıştı. Yol boyu düşünmekten bir gram uyuyamadığım gibi şimdi yine Şule'nin gelişini beklerken o can yakan fikirlerin beynimde gezinmesini istemiyordum.
Ben kara kara ne yapsam diye düşünürken açılan kapı ile düşüncelerim bölündü. Kalkıp kimin geldiğine baktığımda Sena'yı görünce gülümsedim.
"Hoşgeldiiin"
"Hoşbulduuum sen de hoşgeldin erken gelmişsin ben de kimse olmaz sanıyordum çok sevindim." diyerek ayakkabılarını çıkarıp girdikten sonra bana sarıldı.
Hala başkalarının sarılmalarında gerilsem bile insanlar Şule ile olan halimi görünce benden çekinmez olmuştu. Ben de onlara o sarılabilir siz sarılamazsınız dersem bazı şeyler açığa çıkabilirmiş gibi bir tedirginlik hissettiğim için sesimi çıkarmamıştım. Bu sarılmaları çekmek zorunda kalıyordum.
Yine de Sena'nın varlığına şükrettim, kendi kendime kalmaktan kurtulmuştum.
"Bir şeyler yedin mi? Ben çok açım"
"Yok yemedim yeni geldim sayılır zaten ben de."
"Valla hiçbir şey hazırlamaya halim yok şu an." demesiyle canıma minnet bir şekilde "Dışarıda yiyelim" dedim. Ne kadar vakit harcarsak o kadar iyiydi benim için şu an. O da kabul edince kendimizi dışarı attık.
Oturduğumuz yerde saatler harcamak zor olmamıştı. Sena ile konuşurken konu konuyu açıyordu. Karnımızı doyurduktan sonra tatlı ile çay eşliğinde sohbet etmeye devam ettik.
"...senle bölüşerek yemesek valla bitiremezdim bunu Şule tatlılara acayip düşkün de işte ben tuzlu insanıyım, her-"
"Ay Defne yeter!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFES
RomanceKim olduğumu hiç sormadım kendime. Olurlar olmazlar, doğrular yanlışlar ile büyüdüm. Bir gün bütün ezberlerim bozuldu ama öyle güzeldi ki hissettiklerim ve öyle sustum ki bunları şimdi durmadan anlatmak istiyorum. Biliyorum ne süslü kelimelerim var...