Şule'nin Dudakları

230 14 3
                                    

Ne garip geçmişi düşünmek!..

Şimdi, o gün Rabia ya da Selin bizi görseydi her şey ne kadar farklı ilerlerdi acaba diye düşünmeden edemiyorum. Oturup konuşmak zorunda kalır mıydık mesela?

Eminim siz de bir dizi veya film izlerken karakterlerin iletişimsizliğine, birbirlerini yanlış anlamasına, hiç oturup kafalarındaki soruları sormamasına kızmışsınızdır. Üzücü ama bunlar sadece ekranlarda olmuyor, gerçekte de susuyoruz. Korkularımız ağır basıyor, yoksaymak işimize geliyor. O gün yakalanmamıştık ve hayatımıza gizli gizli öpüşen iki en yakın arkadaş olarak devam etmiştik. Fazlasını beklemek, istemek, sormak bir kenara o yaptığımız şeyin ne ifade ettiğini bile oturup konuşmamıştık.

Neden diye soracaksınız haklı olarak. Sanırım inandığımız şeyler ile ilgiliydi. Konuşursak yüzleşmemiz gereken "bu ne kadar doğru" sorusu olacaktı. Henüz cinsel bir birlikteliğe evrilmediği için bu sorudan kaçmak zannettiğinizden daha kolaydı. Yine de ikimiz de bunun ne kadar saçma olduğunun farkındaydık ki başka insanlardan gizliyorduk.

Bunları anlatmamı değil kaldığım yerden devam etmemi istiyorsunuz biliyorum. Ben de istiyorum, onunla yaşadığım her güzel anı paylaşmak çok uzun zamandır beklediğim bir şey. Ancak biliyorsunuz ki ilk kez konuşuyorum ve hiç kolay olmuyor. Umarım başınızı ağrıtmıyorumdur. Sıkılırsanız söyleyin lütfen, sizi rahatsız etmek istemem.

Nerde kalmıştım..

Hah evet.. Bedeni bedenimin üstündeydi, dudakları ve dili benimkilerle birleşmişti.. O sırada koridordan gelen kapı çarpma sesini duymuştuk...

  Şule'nin kendini hızlı bir biçimde üstümden yan tarafıma atması ile ayağa kalktım. Önceden birazını katladığım battaniyeye elimi atıp katlamaya devam edecekken
Rabia'nın "Çok pardooon istemeden olduu" diye bağırması ile bırakıp salonun kapısına yöneldim.

Onun acele ile Şule'nin odasına gittiğini gördüğümde "Bir sorun mu var?" diye sordum.

"Ya bizim saf cüzdanını öteki çantadan çıkarmış da götürdüğüne koymayı unutmuş. Masadaydı onu aldım." derken elindeki cüzdanı bana göstermek için sallayarak yine aceleyle dış kapıya doğru yürüyordu.

"Anladım" diyerek gülümsedim.

"Görüşürüz" diyip aceleyle evden çıktığında arkamı dönüp salonun kapısından tekrar içeri girdim.

Şule kolunu alnına yaslamış tavanı seyrediyordu. Az önce en az benim kadar gerildiğini biliyordum ama yine de yüzünden herhangi bir duygu yakalamak mümkün değildi.

Ben ise konuşmayı hem çok istiyor hem de hiç istemiyordum. Yüzünde biraz olsun bana yol gösterecek bir işaret bulmak için çırpınıyordum ama sanki o bu konuda hiçbir fikrini belli etmemeye ant içmişti. Bende bunca duygu dalgalanması olurken ondaki bu hissiz görüntü canımı çok yakıyordu.

Bir umut belki ben de dışardan böyle görünüyorumdur diye düşündüm. Diğer insanlar benim hiçbir şeyi takmadığımı zannederlerdi ama ben öyle biri değildim.

Belki o da öyle görünüyor ama içi çok başka. Hem şimdi tavanı seyrederken kara kara bir şey düşünüyor, düşünüyor olmalı değil mi?

Elimi bir türlü katlayamadığım o  battaniyeye tekrar attığım zaman onun da ağzından ilk cümlesi döküldü.

"Sınavlara hazırlanmaya başlamak lazım erkenden."

"Ne!" Bu soru bile değildi.

"Son haftalara bırakınca çok sıkışıyor insan, konular çok birikiyor. Yavaş yavaş başlamalıyız ilk dönemki vizeler kolay değildi."

KAFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin