Kabul/İnkar

177 8 0
                                    

Bir süredir görüşmediğimizin farkındayım. Neva'da kalmaya başladığımdan beri anlamaya çalıştığım şeyler var. Kafam çok karışık. Sanki Neva benden bir şeyler saklıyor gibi hissediyorum. Aslında anormal davranmıyor ama bir şey var sanki bakışlarında. Bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyor gibi. Ona sorduğumda verdiği tepkiler o kadar olağan ki neredeyse o bakışın zihnimin bir oyunu olduğunu düşünmeme sebep olacak.

Öyle olması mümkün değil mi?

Hayır. Onu gereğinden fazla iyi tanıyorum. O da beni öyle. Biz birçok şeyi birlikte atlattık aile olduk birbirimize. Aramızdaki tüm sırları yok ettik. Bırakın duvarı ince bir perde bile kalmayacak şekilde içimizi açtık birbirimize. Benden sakladığı bir şey var biliyorum.

Belki de sadece ailemin evine dönmemi istiyordur. Ne zamandır birlikte yaşamıyoruz, bensiz düzenine alışkın belki de rahatsızlığını dile getirmek istiyor ancak yapamıyordur.

Offff... İçimde böyle bir huzursuzluk olacağını bilsem çıkmazdım hastaneden inanın bana. Sizi de ihmal ettim. Hoş bu kendimi ihmal ettiğim anlamına geliyor ya.

Hikayemde nerede kaldığımızı hatırlıyor musunuz sahi?

İlişkinizin istediğin gibi olmayacağının sinyallerini veriyor demiştin.

Evet. Hayal kırıklıklarımdan birine götüreyim sizi o zaman.

İkinci sınıfın ilk döneminde vize sonrasındaydık. Belki siz de yaşamışsınızdır vizeler bitince garip bir boşluk hissi oluşuyor. Bizimki gibi bölümlerde o his uzun sürmese de insanı yeni seyler denemeye iten bir zaman dilimi oluyor. Yeni bir kitaba başlıyorsun, yeni filmler izliyorsun, belki bir tiyatroya gidiyorsun, bazıları yeni kurslara başlıyor... Şule de yeni bir ilgi alanı bulmuştu işte kendine.

Gündüzdü, benim odamda yalnızdık. Şule yatağımda bağdaş kurarak oturmuş kitabı kucağında olmasına rağmen elini çenesine koymuş bir şey düşünüyordu. Ben ise elimdeki kitaba dalmış şekilden şekle giriyordum. Yatakta başladığım kitaba bir süre ayakta devam etmiş sonra yere uzanmıştım.

Yine yerimden memnun kalmayınca ayağa kalkıp vücudumu esnettim. Şule'nin kitap okumadığını farkedince yatağa dizlerimin üstünde çıkıp oturarak onunla yüzyüze geldim.

"Ne düşünüyorsun?"

"Hiç." demesiyle kaşlarım çatıldı. Açıklamadan bırakmayacağımı pek ala biliyordu.

"Bizim sınıfta bir çocuk var bu sene farkettim. İsmi Emre. Onu düşünüyordum."

"Nesini düşünüyordun?" Bunu sorarken merak içinde enteresan bir hikaye anlatmasını bekliyordum.

"Hiç.. Baya yakışıklı çocuk. Neden daha önce farketmediğimi anlamadım. Sarı saçlı, porselen gibi bir teni var, vampir filmlerinden çıkmış gibi duruyor. Geçen sene niye gözüme çarpmadı bilmiyorum."

Şule konuştukça içimde bir şeyler kaynıyor gibi hissediyordum. Karşımda pervasızca bir erkeğe olan beğenisini anlatıyor oluşunu idrak ettiğimde tek yapmak istediğim şey onu durdurmaktı. Dizlerimin üstünde yükselip ona iyice yaklaştım ve dudaklarına kapandım.

Ne yapmam gerekiyordu bilmiyordum. Kızmalıydım veya küsmeliydim belki, belki de o an kovmalıydım onu bilmiyorum. Ama o anki hislerimi kelimelerle ifade edebilecek bir güç hissetmiyordum kendimde. O öpücük benim anlatmak istediklerimin fiziksel haliydi.

Öncelikle "sus" diyordum ona. "Sus daha fazla anlatma bana bunu, istemiyorum." Sonra ise "bu dudaklar benim, bunları ben öpüyorum, sen benimsin" diyordum.

Dudaklarımı çektiğimde kollarımı boynuna sarıp kucağına iyice yaklaştım o ise yüzüne bir gülümseme kondurmuş kollarımı çözmeye çalışıyordu.

"Bir şey anlatıyord-" cümlesini bitirmeden yine dudaklarına kapandım. O beni durdurmaya çalıştıkça da devam ettim ve söylemesem de niyetimi anladı.

"Sen kıskanıyor musun?" diye sordu gülerek. Ben ise kaşlarımı çatarak başımı eğdim. Alay eder gibi gülmesi hem sinirlendirmişti hem de acaba hakkım var mı diye kendimi sorgulamama sebep olmuştu.

Kahkaha atmaya başladı bir anda.

"Defne sen ciddi misin? Kıskanıyor musun beni? Saçmalama. Eninde sonunda evleneceğiz biriyle farkındasın değil mi?" Tüm bunları gülerek söylemişti.

Biraz önce kıskançlığın acısını hissederken canımın yandığını zannetmiştim ya o neymiş ki.. O kelimelerden sonra kendimi en profesyonel adamların elinden esaslı bir dayak yemiş gibi hissediyordum.

Sadece acı yoktu ama acının yanında büyük bir farkındalık da baş göstermişti. Bizim sadece bir sonumuz yok değildi, başımız da yoktu. Biz diye bir şey yoktu. Sadece bir yanılgıydık biz. Bir ilizyon. O en gerçek hissettiren hislerin hepsi birer rüyaydı. Gerçek hayatta bize yer yoktu. Şule bunu kabullenmiş ve bize bir rüyadan farksızmışız gibi davranmaya başlamıştı bile.

Ben de kabul etmeliydim.

"Evet ama şimdi evlenmiyoruz." diyerek onu öpmeye devam ettim, bu sefer karşı koymadı.

O an nasıl duruma adapte olup onu susturmak için kurabileceğim o kelimeleri buldum hala bilmiyorum. Hissettiğim acı ve hayal kırıklığı o kadar büyüktü ki bir şeyleri kırıp dökmediğim, kendime veya ona bir zarar vermediğim için hayrete düşüyorum.

Ama ben buydum zaten. Ben acı çekerek ama kabullenerek ilerlerdim hayatta. Küçüklüğümden beri bu böyleydi. İstediğim bir şey olmazdı ve ben günlerce, aylarca, yıllarca bunun için mutsuz olsam bile bunu içimde yapar birilerinden talep etmez, birilerine hesap sormaz, bağırmaz çağırmaz öfke kusmaz sadece kabul ederdim.

Şule'ye o zaman kurduğu hiçbir cümle için sinirlenmemiştim. Çünkü onu haklı görüyordum. Olmayacak hayallere kapılan bendim. Aramızdaki hastalıklı ilişki bitmeye mahkumdu ve biz normal insanlar gibi hayatlar kurmaya mahkumduk.

O gün o yatağın üzerindeki halimizi ne zaman kafamda canlandırsam gözlerim dolmaya başlıyor. O kadar zavallıydık ki... Bize gösterilenin dışında bir hayat o kadar imkansızdı ki... O da ben de ne kadar kıymetli bir şeye sahip olduğumuzdan bihaber buna hastalık diyerek yoksaymaya çalışıyorduk. O yaşta karakterlerimiz oturmamışken öyle cahilken böyle büyük bir sevgiyle başa çıkmayı becerebilecek konumda değildik.

Biz diye konuşuyorsun.

Efendim?

Önceden "ne kadar zavallıydım" veya "cahildim" diyerek kendini nitelerdin, şimdi ise "zavallıydık, cahildik" diyorsun.

Öyle mi yaptım? Farketmemişim.

Onu suçlamayı bırakmış gibisin. Doğru mu görüyorum?

Hayır! O beni hiç sevmedi. Seviyor gibi davrandı sadece. Belki kendisi de sevdiğine inandı bilmiyorum ama asla benim ona hissettiğim gibi hissetmedi bana karşı. Beni kandırmaktan suçlu o.

Peki hiç seni değil de kendini seni sevmediği yönünde kandırmış olabileceğini düşündün mü? Yani bu ihtimale nasıl bakıyorsun?

O zaman da kendini kandırmaktan suçlu olur! Ben şu an ne yapmak istediğinizi anlamıyorum bana onu mu savunmaya çalışıyorsunuz? Ne hakla? Benim yaşadığımın, hissettiğimin ne kadarını biliyorsunuz da konuşuyorsunuz? Beni anlamanız için değil mi görüşmeler neden başkasına empati gösteriyorsunuz hem de beni böyle yaralayan birine?? Ben gitmek istiyorum şu an!

Defne, niyetim kimseyi savunmak değil ve bu görüşmeler sadece ben seni anlayayım diye değil aynı zamanda sen kendini anla diye. Ben sadece senin cümlelerinin altında yatan anlamlara dikkat çekmek için-

Şu an gitmek istiyorum!

Pekala. Umarım tekrar görüşürüz.

Görücez.

KAFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin