20. Bölüm

1.2K 97 29
                                    

Özlüyordum. Kendime yediremesem de o zamanları özlüyordum. Bunca yıllık hayatımı bir özet geçersek, en mutlu olduğum zamanlar o zamanlardı. Derdimin yine başımdan aşkın olmasına rağmen birinden sevgi gördüğüm, işimi yaparken aynı zamanda mutlu olduğum hayatımın tek anıydı. Şimdi şartlar olumlu olsaydı, aramızda hiçbir şey olmayacak olsa dahi onu yanımda isterdim. Yanlış zamanda, yanlış insanlar olarak tanışmıştık. O yok etmeye çalıştığım anılarımda kaybolmuştu ama ben kendimi kaybolmuş gibi hissetmiyordum.

Kalbimdeki ağrı ile dizlerimi kendime çekerken ağlamamak için yüzümü yastığa bastırdım. Bu kadar güçsüz olamazdım, bunlar ilaçların etkisinden dolayıydı. Onlar yüzündendi. Bunları durduk yere düşünmezdim ben, hiçbir zaman düşünmezdim.

Yataktan doğruldum ve düşüncelerimden acilen kurtulmayı isterken kalkıp dolabıma yöneldim. Odanın ışığının etki etmemesinden anladığım üzere saat normal kalkma saatime göre epey geç olmuştu. Güneş odayı şeffaf perdeye rağmen aydınlatıyordu ve bana güne başlamam için haber veriyordu. Ben günlerime ışıklarla başlamayı bırakmıştım, uzun yıllar önce. Bu yüzden balkona çıkıp temiz bir hava alarak rahatlamaktansa, elimdeki lanet şişenin içinde bulunan ilaçlara sığınmayı tercih etmiştim. Hatalarla dolu hayatımda bana en çok zarar veren şey bu ilaçlardı. Ağzıma atıp su bile kullanmadan yutarken kasılan midem bana hak vermiş gibi hissettim ve yüzümü ekşiterek şişeyi kapatıp yerine koydum.

Odadan çıkmadan önce altımdaki eşofmanı çıkardım. Daha fazla bu kadar sıcaklığa dayanamıyordum. Lanet olası Aida ve Anna ilk günden beri benim uzun şeyler giymeme karşı geldiklerinden, 'bu mükemmel fiziklerimizi herkes görmeli' felsefesiyle nefes alan anormal iki insan gibi uzun kıyafetlerimin neredeyse hepsini benden almışlardı. Şimdi onların açısından düşündüğümde çok haklılardı ama destek veremeyecektim.

Odadan çıktığımda aşağıya inmeden önce Whiskey'yi kontrol etmek için bilgisayar odasına girdim. Ona akşam yemek verip vermediğimi hatırlamıyordum. Neyse ki böyle durumlara karşı kafesine koyduğum bir mama kabım vardı ama onu bitirme ihtimali de yüksekti.

"Günaydın."

Talaşların içine girdiği ihtimalini düşünmek, onu görmediğim için heyecanlanmamın önüne geçti. Yanına gidip eğildim ve kafese birkaç kere vurdum. "Neredesin?" Sanki beni anlamış gibi başını talaşlardan çıkardığında gülümsedim ve kafesin kapağını açıp elimi içeriye sokarak onu avucumun içine aldım. Çok hareketliydi, acıktığı belliydi. Başına bir öpücük kondurup her ne kadar onunla oynamak istesem de bir an önce yemeğini vermem gerektiğini bildiğimden tekrardan kafesine koydum.

"Hemen geliyorum, sana burada bir kuruyemiş dükkânı açacağım."

Ayağa kalktım ve odadan çıkıp merdivenlerden hızla aşağıya indim. Yüzümü bile yıkamadan, uyanır uyanmaz bu kadar hareketli olmak benlik bir şey değildi. İçimde büyük bir heyecan vardı ama bunun sebebini tam olarak algılayamıyordum. Muhtemelen sebebi, Grey olmadan rahat bir gün geçiriyor olmamdı. Sırıttım. O tam bir huzur bozandı.

Dolaptan küçük bir kâse çıkardım. Tezgâha yerleştirdiğimde, hiç beklemediğim zil sesi ile öylece durdum. Grey ne bu saatte gelirdi, ne de zili çalardı. Kalbim hızlanırken ne olduğuna dair merakım, başıma bir şey gelmemesi için önlem alacak olmamın önüne geçti. Kapıya ilerledim hızlı adımlarla. Ayağımda ayakkabı olmadığından hiçbir ses çıkarmıyordum ve eğer kapıda tehlikeli birini görürsem, burada değilmiş gibi davranabilirdim.

Gözümü kapı deliğine götürüp ardına bakmaya çalıştığımda, aslında bir kapı deliğine sahip olmadığımızı fark ettim. Ya da kapının ardında her kim varsa eli ile görüşümü kapatmıştı ve bu tehlikede olduğumu anlamama çok daha yardımcı olmuştu. Elimi duvardaki düğmeye götürdüm. Bu düğme acil durumlarda Grey ve diğerlerini çağırmak için kullanabileceğim bir acil durum çağrısıydı ama karşımda ne olacağını görmeden basamazdım. Eğer Matt ve Lorenz'ın şakasına maruz kaldığım için bunu kullanacak olursam, sonrasında hiç iyi şeyler olmazdı.

Kara Mamba: LacrimaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin