29. Bölüm

1.9K 153 96
                                    

Kitabı okumaya başlayan neredeyse herkesin beklediği bölüm bu herhalde. Olmaya da bilir. Şahsen benim beklediğim bölüm çok ama çok ileride. Ama bu da içime sindi. 

Aga yazdıkça daha fazlasını istiyorsunuz. Sabahtan akşama bilgisayar başında oturmaktan yoruldum hahafgfshasfghfdasdds.

Şaka şaka. Bu kitap için geceleri uyumamaya razıyım şahsen. rEAL. Bunu paylaşıp diğer bölümü yazmaya gidiyorum. Eğer bölümü beğenirseniz fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın. Seviliyorsunuz <<333

(Normalde de bi de beş yüz kişi okuyunca yb atacaktım sabredemedim. Az ve öz okuyucu daha iyi. Bölümü beğenin, kişisel olarak 😀🔪)

***

Alakasızca başlayan yağmur bizi havuzumuzdan ettiğinde hepimiz içeriye geçmiştik. Üstümüzü değiştirip kurulanmamız ve kendimize gelmemiz oldukça uzun sürerken, yaklaştığımız akşam giderek sakinleşmeye başlıyordu. Herkes koltuklara yayılmış alkollerini içerken aynı zamanda da sohbet ediyordu. Brendon onlara ayak uydurmayı başarmıştı ama Grey için aynısı söylenemezdi. Durgundu, fazla düşünceli görünüyordu. Kim bilir son yaşadığımız şey hakkında ne düşünüyordu. Belki bana çok sinirliydi, belki de umursamıyordu. Gerçi, umursamaması mümkün müydü? Hayatının son dört yılını uyuşturucu baronlarında geçiren, kokusunu aldığı yeri yakıp yıkan adam karısının uyuşturucu bağımlısı olduğunu öğrenmişti. Onun açısından bakılınca, bu gerçekten de zor bir durumdu. Ama ona karşı duygudaşlık kuramazdım. Benim dertlerim yeterince boyumu aşıyordu.

Bundan sonraki durağımın işkence odası olduğunu söylerken ciddi olup olmadığını merak ediyordum. Ciddi olmamalıydı. Eğer beni oraya umursamazca gönderecek kadar benden nefret ediyorsa neden öpmüştü? Eğer beni öpecek kadar etkim altına girdiyse, neden işkence odası ile tehdit ediyordu? Ona bunu baştan söyleseydim, belki de bunlar olmazdı. Ne de olsa onu her halükarda tehdit edip kendimle evlenmeye zorlayacaktım. En azından bunu baştan bilmesi daha iyi olurdu. Dün yaptığım küçük hataların bugün beni yarınımdan edecek duruma getirmesinden nefret ediyordum. Bunun tek sorumlusu da bendim. Üstesinden gelecek bir şey yapmalıydım.

"Telefonlara hepinizin ismini tek tek yazacağım, o otomatik olarak görevler verecek."

Bir anda dağılan dikkatim bakışlarımı yerden çekip konuşan gruba dönmeme sebep olurken ne konuştuklarını anlamaya çalıştım. "Zaten bizden başka kimsenin 'cesaret' diyeceğini düşünmüyorum. O yüzden 'doğruluk' odaklı ayarlıyorum."

Ne ara etraftakileri ikna ettiklerini bilmezken oynayacakları oyunu hazırlamalarını beklemeye başladım bir anda. Elimdeki alkol bardağı dibi bulmuştu ve yenisini almak için dikkatlerinin dağılmasını bekliyordum.

"Brendon, sen başlıyorsun."

"Bu oyunu oynamak zorunda mıyız," dediğinde Grey'in sesini uzun bir süre sonra ilk kez duymuş gibi oldum.

"Daha iyi bir fikrin varsa söyle doğum günü çocuğu."

Evet, önümüzdeki üç saat içerisinde gireceğimiz gün Grey'in doğum günüydü. Brendon'ın bunu söylemesi diğerlerinde şaşkınlık yaratırken hepsi bir anda bana döndü. "Sarah? Grey'in bugün doğum günü mü?"

"Yarın," dedim umursamazca. "Annesi miyim ben? Ona sorsanıza."

"Bugün senin doğum günün mü," diyerek ona döndü Matt. Brendon onu azarladığında, onlara son dakikaya kadar susmaları gerektiğini söylediğimden hiçbirinin sesi çıkmadı ve eski hallerine dönmek için yaklaşın on saniye harcadılar. "Her neyse. Korkak köpeklik mi cesaret mi?"

"Hey!"

Gülmeye başladılar. Brendon'ın komik bakışlarına kıkırdamadan edemedim. Dikleşip duruşunu düzeltti, sanki kendini kanıtlamaya hazırmış gibi gözlerini indirip "doğruluk," dedi. Oyun Rusça olduğundan sorular da Rusça soruluyordu. Aramızda birkaç kişinin anlamaması bu olayı biraz tuhaf bir hale getirse de, kimse şikâyetçi değildi.

Kara Mamba: LacrimaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin