35. Bölüm

724 87 37
                                    

Selamke bölüm erken geldi.

Çünkü inanılmaz derecede hızlı bir şekilde yazıp bitirdim. Nasıl oldu bilmiyorum.

Grey'in ağzından yazmayacaktım. Sonra fark ettim ki eğer Grey'in ağzından olanları görmezseniz, bir sonraki bölüm size yıllar sonrasını anlatmış gibi gelecek ve tuhaf olacak. Ben de yazayım kısaca dedim.

Yarın bir yazar ile öğle yemeğine gideceğim. Türkçeye o kadar maruz kaldım ki yarın kadınla nasıl konuşacağım hiç bilmiyorum. Ama yine de sizin için (tamamen kendim için) yemeğe gitmeden önce birkaç satır yazacağım. Bakarsınız yeni bölüm yarın gelir.

Belki de hiç gelmez :P Okunmalar düşünce hevesim de kalmıyor. Yazdıkça atıcam ama attıkça yazar mıyım onu bilmiyorum.

İyi okumalar, beğenin beğendirin. Seviliyorsunuz.

***

Grey

Eğer kendime ve etrafımdakilere tamamen dürüst olmak zorunda olsaydım; tam şu an, aklımın yalnızca Sarah'da olduğunu söylerdim. Ne hissettiğini, hakkımda ne düşündüğünü ve nereye gittiğini bilmek istiyordum. Onu kontrol etmek için değil. Tam şu an dünyanın öbür ucuna gitse onu geri getirmeye çalışmazdım.

Muhtemelen onunla yaşamak için peşinden giderdim.

Artık bu dengesizliklerimi düzeltmek için olaya Sarah'nın olduğu kısımdan bakmıyordum. Düzeltmem gereken şey ona olan bakışlarım değil, tam tersine ona olan sözlerimdi. Karşısındakinin iyiliğini isterken dünyanın en iğrenç insanı gibi davranmak bana babamdan kalmıştı ve bu huyumdan nefret ediyordum. Yine de, biraz olsun Sarah'nın bunları yaşaması gerektiğine olan düşüncemde kararlıydım. Ona olan zaafım sınırlarımı aşmasına neredeyse kapı açıyordu ve buna izin vermiyordum. En azından çabalıyordum. Üstelik kendine öldüresiye zarar veriyor, yaşından büyük işlerle uğraşıyor ve yapmaması gereken her şeyi yaparak canını hiçe sayıyordu. Ona karşı bir şey hissetmiyor olsaydım da, kendine verdiği zarardan dolayı onu sonuna kadar kısıtlardım çünkü benim karımdı. Kimse, karısının bu durumda olduğu bir adama güvenmez ve işlerine saygı duymazdı.

"Bir şey söylemeyecek misin, Grey?"

Başımı kaldırıp karşımdaki adamlara baktım. Muhtemelen uzun bir süredir sessizce düşüncelere dalmıştım ve konu çoktan, Ryan'ın ağzından laf almaya gelmişti.

"Aklım başka yerdeydi. Ne konuşuyordunuz?"

"Biz..." Ryan'a döndü. "Yani ben, neden Sarah'nın ona böyle bir şeyden bahsettiğini sordum ama bizi dinlemediğini fark edince devam etmedik."

Arkama yaslandım, gözlerimi Ryan'a dikerek cevap vermesini bekledim. Önce derin bir nefes aldı, sonrasında kuracağı cümleleri düşünerek kısa bir zaman harcadı. "Kısaca, burada bulunmamı istemiyor."

"Neden?"

Duraksadı, söyleyip söylememek arasında kaldığı seçeneği düşünür gibi oldu. "Bilmiyorum..."

"Hadi ama dostum." Brendon sırtını koltuğa yaslayıp sırıttı. "Geçmişte bir olayınız olduğu belli. Bizden mi çekiniyorsun? Söyle gitsin."

"Brendon."

Onu uyarmamla gözlerini devirdi. Ryan ise bu söylediğinden dolayı rahatsız olmuş gibi yerinde kıpırdandı ama gerilmeye gerek yoktu. Üçümüz de bir saatlik güzel sohbetlerle dolu kahvaltının ardından kahvelerimizi içiyorduk ve korkulacak hiçbir şey yoktu.

"Kaarlo'nun şirketinde çalışırken, benimle özel olarak görüşmüştü." Brendon merakla ona döndü ve dinlemeye başladı. "Orada onu kandırdığımı düşünerek odaya çıkardım ve..."

Kara Mamba: LacrimaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin