Düzenlendi
***
Bedenim, engelleyemediğim bir gerginlikle uğuldarken ilerledim dar, Arnavut kaldırımlı sokakta. Sıcak yaz havasının getirdiği tazelik, sokakları saf bir neşeyle çevreliyordu. İnsanlar; sevdikleri ile sohbetler ediyor, keyifli kahkahalar atıyorlardı. Benim de onlar kadar tasasız ve mutlu olmam gerektiğini farkındayım. Sonuçta en yakın iki arkadaşım ile güzel bir akşam geçirecektim. Ve telefonumun diğer ucundaki mükemmel adamla çıktığım randevudan bahsetmiyorum bile. Ama bir şeyler, bir hissiyat canımı sıkıyordu. Alin ve Mari, başka aileden doğma kız kardeşim sayılırdı yani onların vereceği herhangi bir görüş, anneminkiyle eş değerdi. İşin özü, insanların Cem hakkında benim göremediğim kötü bir yanı görmelerinden çekiniyorum. Gerzeklik yaptığımı, yetişkin bir kadın olarak doğru kararları vereceğimi biliyorum...Beni asıl endişelendiren mesele, bilmekle uygulamak arasındaki devası dağı aşıp aşamayacağım.
"Doğa Hanım?" diyen genç bir sesle olduğum yerde irkildim.
"Ali?" dedim şaşkınlıkla. "Senin burada ne işin var? Sizin mekân, sokağın sonunda değil mi?" şaşkınlığımı takip eden bir kafa karışıklığı taşıyordum.
"Sokağın sonu," eliyle işaret ettiği tabelaya baktım. "...burası." Fark etmeden sokağın sonuna geldiğimi görünce dudaklarım gergin bir gülümsemeyle kıvrıldı. Stres ve gerginlik altında çalışamayan beynim, yine iş başındaydı.
"Üç kişilik servis mi?" derken her zamanki masamıza yürüyordu. Bende peşine takılmıştım.
"Evet. Siparişler de her zamankinden." Elimdeki çantayı boş sandalyelerden birine asarken konuştum. Halikarnas, bu sokaktaki en iyi ve aynı zamanda en salaş balıkçıydı. Sahibi, yaşlı bir edebiyat öğretmeniydi. Geçmiş yıllarda tanışma fırsatı bulmuştuk. Restoranın ismi de Osman Bey'in en sevdiği yazardan geliyordu.
"Taze mezgit geldi. Onlardan da hazırlatmamı ister misiniz?" Kızlar adına cevap vermekten çekinmedim. İkisi de iş çıkışından geliyordu, açlıktan öldüklerine eminim.
"Olur. Mezeleri de duble yapalım." Her zamanki kibar ve sevecen halimdeydim. Bu aralar eskiden olduğum kadın gibi hissediyorum. Hayat dolu, mutlu ve enerjik kadın gibi. Depresyonlu halimi ben bile çekmek istemiyorum, etrafımdaki insanları da bunalttığımı görebiliyorum. Eskiye dönmek, herkes için en iyisiydi.
"Hemen söylüyorum." diyerek masadan ayrılan Ali'yle tamamen yalnız kalmıştım. Mari, birazdan burada olurdu. Alin...Alin'in sadece geleceğini biliyordum, ne zaman olduğu ise günün sorusuydu. Zaman geçirmek için biraz sosyal medya da takıldığımda, daha on dakika dolmadan Mari gelmişti.
"İstanbul'dan nefret ettiğimi söylemiş miydim?" Bana sıkıca sarılmadan önce söylediklerine gülüp boğuk bir sesle karşılık verdim. Mari, insanı içine katarcasına sarılıyordu.
"Milyon kez."
Bu dediğime gülümserken karşı sandalyeme oturmuştu. Üzerindeki feminen takım elbiseye yargılayıcı bir bakış attım. En yakın arkadaşı modacı olup da bu kadar sade giyinen başka bir insan olmadığına yüzde yüz emindim.
"Döndüğüme göre dolabını baştan düzenlemeye ne zaman başlarız? Uzun sürecek gibi duruyor." Masaya getirilen ekmeği ağzıma tıktığım için ne dediğim pek anlaşılmasa da Mari'nin gözlerini devirmesinden beni duyduğunu biliyordum.
"Bilmem ki," Getirilen mezelerden kendi tabağına doldururken biraz düşünür gibi yaptı.
"...hiçbir zamana ne dersin? Programına uyar mı?" Aksi bir nefes verdim. Ağzımdaki eriyip giden leziz patlıcan yoğurtlusu bile onu sıkıştırmama engel olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlu Hazlar (TAMAMLANDI)
General Fiction"Seni hiç sevmedim, sevmiyorum ve sevmeyeceğim." Aptal kalbim, gerçekleri haykıran zihnime ayak uydurduğunda dizlerimin bağı çözülüvermişti, dengemi sağlamak için kendimi duvara yaslarken kalbimin atışlarına dayanamaz haldeydim. Beni öldürmeye yemin...