Yeni bölüme 33 Oy diyelim... Sınırı geçtiğiniz gün bölüm sizindir, keyifli okumalar...
***
Kırılgan bedenini, yatağın temiz tarafına yerleştirip üstünü sıkıca örttüm. Giydirdiğim temiz tişörtlerimden biri ve saçındaki ıslak havlu ile uyumasını istemesem de elimden bir şey geldiği söylenemezdi. Onu uyandırmaya çalışmıştım ama işe yaramamıştı. Her zamanki gibi, derin bir uykudaydı. Rahat bir eşofman altı ve tişört geçirdim üzerime, onunla aynı yatakta yatmak istemiyordum. Bunu yapacak kadar sakin değildim...Benim için hiçbir anlamı yoktu, demişti. Doğa, anlamsız seksin peşinde koşan bir kadın değildi. Onun için her bir sözün, bakışın ve hareketin anlamı olurdu. O yüzden söylediklerini bu kadar önemsemiştim, böyle bir şey demesi için dilinden dökülenleri, hissediyor olmalıydı. Ve ben, bundan iliklerime kadar nefret ediyordum... Bazı huylarımızın benzemesine hala şaşıyordum zira onunla ben taban tabana zıttık. Sesli bir nefes bırakırken, terk ettim yatak odasını. Evin içi sessizdi ve ıssız adımlarım, etrafa ayak uyduruyordu. Taşımadığım bir sükunetle indim merdivenleri, geceyi çalışma odamda geçirecektim.
Benim için bir anlamı yoktu...
Karımın, ince sesi bir kez daha yankılandı zihnimin duvarlarında. Öfkem, gün yüzüne çıkmayı bekleyen gerçekler kadar sahiciydi. Ahşap kapıyı, hızla iteledim. Kapının menteşeleri, uyguladığım güçle titrerken kendime ait olan bara adımlıyordum. Onu kabul ettiğimi göstermiştim... Onu, sikik hayatımın bir parçası yapmak istemiştim. Varlığından rahatsızlık duymadığım tek kadın olmak, neyine yetmiyordu? Şişesinden içtiğim viskiden koca bir yudum aldım. Lanet kadın, tüm kontrolümü alt üst etmişti! Barın üstündeki kristal bardaklardan birisini karşı duvara savurdum, bir şeyleri kırmak sinirlerimi yatıştırıyordu. Tercihim insan kemiği olurdu ama şimdilik, kristal bardaklarla idare edecektim. Beni bu hale getirdiği için ondan, tüm varlığımla nefret ediyordum. Neden gözlerinin içi parlıyordu ki? Eğer o da diğer insanlar gibi baksaydı, onu bu kadar takıntılı hale getirmezdim. Vargın'ın acınası hayatını da kızıyla beraber yok edebilirdim...Ama şimdi, onun yüzünden her şey alt üst olmuştu. Beni de tüm planlarımı da bozmuştu...Lanet kadın ve onun lanet gözleri diye geçirdim içimden. Onu öldüremiyordum, hayatıma alamıyordum. Ne bok yemem gerekiyordu? Esirliğini bitirip, özgürlüğünü vermem için zırlayıp duruyordu. Bir anlığına, bu ihtimali düşündüm. Onu serbest bıraksaydım, Türkiye'ye dönmemek üzere Dünya'nın öteki ucuna gönderseydim...Zihnime doluşan görüntüler ile sertçe yutkundum. Doğa mutlu olurdu, başkalarıyla bir aile kurardı. Büyük olasılıkla sıkıcı bir muhasebeci ya da iş adamı bulup, iki köpek sahiplenirdi. Asla çözemeyeceğim bir gizemi de yanında götürdüğünü bilmeden yaşayıp giderdi...Mutlu olurdu, bensiz. Bu düşüncenin gerçekleşme ihtimaliyle sertçe sıktım, çenemi. Acınası, normal insanlar gibi inkara sığınmayacaktım. Sonuçta ben onlardan üstündüm, kimilerinin sıkıca tutunduğu Tanrı kadar kör ve acımasız bile sayılırdım...Az önce yukarı da olanların ve kendimi ona açıklamak istememin sebebini çok iyi biliyordum. Ben ve zihnimdeki, binlerce kırık parça onu kabullenmişti. Bir felaket gibi düşmüştü kucağıma, tatlı bir felaket...Doğumumda bahşedilmemiş ruhumun iyiliği ve ömrümün günahlarına ait olan kötülüğümle, kabullenmiştim onu... Doğa Karakum, soy ismimi taşıyan kadın, koşulsuz şartsız benimdi ve benim kalacaktı. Onu, buraya fiziksel olarak hapsetmiştim lakin asıl peşinde olduğum şey, ruhuydu. Bana tamamıyla ait olana dek durmayacaktım. Bu gece; avı başlatmıştı, avcı da oyunun kurallarına uyuyordu. Dudaklarıma yerleşen sinsi gülümsemeyle masama doğru ilerledim. Verdiğim kararlara rağmen hala öfke, hükmünü sürdürüyordu. Eğer yukarı çıktığımda, olur da benden uzaklaşmak isterse sinirlerime hâkim olamayabilirdim. Bu geceyi ayrı geçirmemiz, herkes için en iyisi olacaktı. Holding'in işlerini hallettiğim bilgisayarı, ikinci çekmeceden çıkartıp masanın üzerine yerleştirdim. İşlerimin bir kısmını halletmek iyi olabilirdi, her şeyi Cihan'ın üzerine yıkmaktan hoşlanmıyordum. Benim aksime onun zevk aldığı hobileri, arkadaşlıkları vardı. Kişisel asistanlarım tarafından gönderilmiş elliden fazla maili teker teker kontrol ettim, gerekli olan yönlendirmeleri yapmaya başlamam saniyeler içinde olmuştu. Tüm sorulara detaylı cevaplar vermem üç saatimden biraz uzun zamanımı aldığında, bilgisayarın ekranını kapattım. Tenime vuran güneş ışığını huzursuzca kıpırdandım yerimde. Hava aydınlanmaya başlamıştı ve ben, tüm geceyi ayakta geçirmeme rağmen kendimi hiç yorgun hissetmiyordum. Zihnim karmaşasına öyle sıkı tutunuyordu ki uykunun varlığını hepten unutmuş olmalıydı. Önüme düşen saç tutamlarını geriye itip, bir bardak su almak için ayaklandığımda açıldı kapı. Akın'ın telaşlı hali, olduğum yerde donmama sebep oldu. Saniyeden bile daha küçük bir anlığına geçmişe gidiverdim. Anne ve babamın ölüsünü toplamam gerektiğini öğrendiğim ana...Ne olursa olsun kapıyı çalan, ben gir demeden içeriye adımlamayan Akın'ın haline karşılık dümdüz bir şekilde dikilmeye devam ettim. Kötü bir şey olmuştu, çok kötü bir şey...Benim bile kontrol edemeyeceğim türden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlu Hazlar (TAMAMLANDI)
Fiksi Umum"Seni hiç sevmedim, sevmiyorum ve sevmeyeceğim." Aptal kalbim, gerçekleri haykıran zihnime ayak uydurduğunda dizlerimin bağı çözülüvermişti, dengemi sağlamak için kendimi duvara yaslarken kalbimin atışlarına dayanamaz haldeydim. Beni öldürmeye yemin...