İnsan beyni; varlıkların en karmaşığı, Tanrı'nın en tatlı ve belki de en büyük işkencesiydi. En güzel anıları hapsetmek isteyen ancak insanı ızdırapla baş başa bırakan kişisel cehennemimizdi aklımız. Annemin sesini, babamın kokusunu yıllar geçtikçe unuttum. Halbuki annemin tenindeki kan hep benimleydi, babamın cep saatinin kırık camı hiç gitmemişti. Neden gitmemişti? Kabuslar, hep burada olacak mıydı? Kaybetmenin, kimsesizliğin ya da dünyanın yüküyle ezilmenin bir çaresi yok muydu? Beni, kendimi hapsettiğim bu kadından kurtaracak kimse yok muydu? Mavi gözleri vardı, gökyüzünü ve belki de nefes almamı sağlayan her şeyi taşıyan mavi gözlerini hiç çekinmeden gösterirdi bana. İnsanın kanına sızan tatlı bir o kadar da sinsi bir sesi vardı, siyah beyaz dünyama renkleri getirecek kadar neşeli kahkahaları vardı. Tanrılar'ın sıcak şarabını taşıyan, beni bedenine hazla kabulen eden bir teni vardı. Onun hayalleri, umutları, bahşedecek bir kalbi vardı.
Peki benim neyim vardı?
Her şeyim olan bir intikamım, vazgeçemediğim bir karanlığım ve kanlı bir hayatım. Onun hayallerini benim intikamım, umudunu karanlığım yok edecekti. Bu mutlu bir hikaye değildi, aşk benim yarattığım bir ilüzyondu ve şefkat, çürümüş kalbimin nefes alabilen en uzak köşesinden kopup gelen davetsiz bir misafirdi. Parmak uçlarım, benim dudaklarım tarafında öpücüklere boğulmuş gerdanında dolaştı. Doğa'nın uykusu ağırdı ama tenimin altında titredi, birazdan gözlerini açacağını bu yüzden biliyordum. Çok geçmedi, varla yok arası dokunuşum onu derin uykusunu terk etmeye zorladı. Dolgun, kırmızı fakat kurumuş dudakları güzelce kıvrılmıştı.
"Günaydın."
Yeni doğmuş kızıl Güneş; buğday tenini aydınlatırken uykulu bir sesle konuşmuştu, benden ayrı kalmaya dayanamıyormuşçasına başını boyun girintime doğru çevirdiğinde
ince yorganın altındaki çıplak bedenini algılayamadan sıcak, tomurcuklanmış memelerini benim göğsüme yaslamıştı. Vücudumdaki tüm kan, erkekliğime toplanırken dudaklarımdan hızlı bir nefes vermiştim. İstemeden, farkında olmadan beni tahrik etmeyi bile başaran bir kadındı.
Doğa ile aramızdaki on üç yaş, tam da böyle anlarda ortaya çıkıyordu. O orospu çocuğu Archard haricinde kimseyle sevişmemişti, yoğun orgzmlar bile ona yabancıydı.Ona yapmak istediğim çoğu şeye yabancı olduğunu bildiğim için kendimi biraz daha geri tutuyordum ama tam şu an olduğunu gibi bazen kontrolümü kaybedebiliyordum.
Onun öpülmek için yaratılmış ağzını buldum. Benim beklenmedik atağım karşısında önce afallamış sonra açlıkla sömürdüğüm dudaklarını açmıştı, derinleştirmek için dilimi onun ağzının içine ittiğimde ince bir inilti kopmuştu boğazından. Her bir güzelliğin yanında taşıdığım çirkinliklerim ile alt dudağını ısırdım, omuzlarımda taşıdığım yükleri hafifletecek ama unutturmayacak bir kadını altıma almıştım."Bu şekil-"
Dün gece morartmayı unuttuğum boynunu sertçe öpüp sömürdüm;benim bıraktığım bir izin herkes tarafından görüleceğini bilmek, Doğa'nın bana ait olduğunu göstermek engelleyemediğim bir içgüdüden farksızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlu Hazlar (TAMAMLANDI)
General Fiction"Seni hiç sevmedim, sevmiyorum ve sevmeyeceğim." Aptal kalbim, gerçekleri haykıran zihnime ayak uydurduğunda dizlerimin bağı çözülüvermişti, dengemi sağlamak için kendimi duvara yaslarken kalbimin atışlarına dayanamaz haldeydim. Beni öldürmeye yemin...