Yeni bölüme 25 Oy diyelim... Bir önceki bölüm 24 oyda takılmış ama okumak isteyenleri bekletmenin anlamı yok. Sınırı geçtiğiniz gün bölüm sizindir, keyifli okumalar...
***
Bitirdiğim üçüncü fosforlu kalemi de ofis çöpüme attıktan sonra, bunalmış bir nefes verdim. Sabahın sekizinden bu yana durmadan bir şeyler okuyup önemli olabilecek yerlerin altını çiziyordum ama hala kayda değer bir şeyler bulamamıştım. Okumaktan sızlayan gözlerimi sertçe ovuşturdum, parmaklarımı kaplayan siyah rimel kalıntıları bardağı taşıran son damlaydı. Aylardır kendimi telef etmeme rağmen hiçbir şey bulamamak umudumu fena halde kırıyordu. Etrafımdaki insanları rahatsız edecek sesli bir nefes daha verip önümdeki yığınla dosyayı düzenlemeye başladım. Son birkaç ay, neden avukat olduğumu sorgulatır cinstendi. Çalışmayı bırakınca midemdeki açlıkta kendini belli etti. Kolumdaki akıllı saate bakılırsa öğle yemeği saatinin sonuna geliyorduk, Kenan'dan fazladan birkaç dakika için izin kopartamazdım. Gözlerimin ve sırtımın ağrısı yetmiyormuş gibi bir de üstüne açlık çıkmıştı. Harika!
"Açlık oyunları ama Metropol versiyonu." Ofiste kimse olmadığına göre istediğim kadar sesli konuşabilirdim, zaten deli damgasını bir kere yemiştim. Yapabileceğim en iyi ünümü yaşatmak olurdu.
"Maria Başer?" diye bağıran yabancı bir sesle olduğum yerde sertçe irkildim. Yüzümü sesin geldiği yöne çevirdiğimde, elindeki kocaman poşeti bana uzatan kuryeyi görmüştüm.
"Buyurun?" Dedim şüpheyle. Yemek sipariş etsem hatırlardım, değil mi? O kadar da kırmamıştım kafayı(?)
"Siparişiniz." Dedi, içini dahi göremediğim kâğıt poşeti uzatarak. Burnuma dolan salça kokusuna bakılırsa içinde harbiden lezzetli bir şeyler vardı.
"Karıştırdınız galiba. Ben yemek siparişi vermedim." Diyerek karşılık vermiştim ama kurye, omuzlarını ben bilmem dercesine sallayıp poşeti masama koydu.
"Valla telefonumda bu adres yazıyor. Teslimat isminde de Maria Başer var." Telefon ekranını göz hizama getirdiğinde doğru söylediğini görmüştüm. Ortada bir şeyler döndüğünü anlasam da kuryeye daha fazla sorun çıkartmamak için cüzdanıma uzandım ama genç çocuk, başını olumsuz anlamda salladı.
"Yemeğin parası ödenmiş. Ödeme yapmanıza gerek yok." Olsun dercesine başımı eğdim. Üniversite öğrencisi olacak kadar genç duruyordu ve bana hesabın ödendiğini söylemişti. Vereceğim paranın üstüne yatmak yerine doğruyu söylemesi bile ona iyi bir bahşiş kazandırırdı. Cüzdanımdaki iki yüzlük banknotlardan iki tanesini genç oğlana uzattım.
"O zaman bahşiş olsun." Tatlı bir gülümseme eklemeyi de unutmadım. Terapistim geçen haftaki görüşmemizde, yabancı her erkeğe öldürecekmiş gibi bakmamın bana hiçbir şey kazandırmadığını söylemiş, bu alışkanlığım üzerinde çalışmayı da ödev olarak vermişti. İlk birkaç gün zorlansam da birinci haftadan sonra toparlamıştım, suçluluk psikolojisinden çıkmak tahmin ettiğimden daha zor oluyordu.
"Sağ olun." Diyen üniversiteli genç, utana sıkıla aldı parayı. Sonra da hızlı adımlarla çıktı ofisten. Yaptığım iyilik içimi yumuşacık ederken sıcak yemek poşetini kıtlıktan çıkmış gibi yırttım. Bütün ofisi çok güzel bir koku sarmıştı. Midem, çabuk ol diye bağırarak guruldadığında ıslak hamburgerleri de masaya çıkartıyordum. Altı tane hamburger ve yanındaki büyük ayranla kocaman gülümsedim. Cihan'la sahilde buluştuğumuz günden beri canım ıslak hamburger çekiyordu ama bir türlü zaman ayırıp da yiyememiştim. Poşetteki son hamburgere uzanmışken, elim havada kaldı. Cihan mı göndermişti bunları? Doğa'yla Cem'in felaket düğünün bu yana, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar konuşmuştuk. Son hamburgeri de çıkartınca poşetin dibinde siyah bir davetiye belirdi. Salak herif, yağ damlayacağını düşünememiş miydi? Siyah zarfı açınca içinde yazılanları hızlıca okudum. Baykan'ların yalısındaki bir yemek partisine davet edilmiştim. Beni kurtlar sofrasına, resmen tatlı olmam için gönderiyordu? Adama bakın ya bütün işleri bana yaptırıp ödülün üstüne konacaktı! Kâğıt yığınlarının içinde kaybolmuş telefonu bulmam biraz zamanımı alsa da hemen Cihan Karakum'un numarasını çevirdim. İlk arayışımda beni meşgule atınca daha da sinirlendim. Açana kadar durmadan arama kararı alıp, telefonu masanın üzerine koydum. Üçüncü hamburgerimi bitirdiğimde, öfkeli sesi duyulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlu Hazlar (TAMAMLANDI)
General Fiction"Seni hiç sevmedim, sevmiyorum ve sevmeyeceğim." Aptal kalbim, gerçekleri haykıran zihnime ayak uydurduğunda dizlerimin bağı çözülüvermişti, dengemi sağlamak için kendimi duvara yaslarken kalbimin atışlarına dayanamaz haldeydim. Beni öldürmeye yemin...