Herkese Merhaba 🌸
Öncelikle sınırı bu kadar kısa sürede geçtiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Açıkçası bu kadar hızlı geçeceğinizi beklemediğim için bölümün küçük bir kısmını yazmıştım, bir anda geçilince bölümsüz kaldım. Gecikmenin sebebi bu, üstünde okulla ilgili işlerim de çıkınca pazar günü yayınlayamadım. Normalde bu bölüm biraz daha uzun olacaktı ama sizi daha fazla bekletmek istemediğim için birazcık daha kısa. Aceleye geldi, umarım beğenirsiniz. Sınırın ne anlama geldiğini tekrar tekrar açıklamak istemiyorum ama okumayanlarınız vardır diye söyleyeyim, bu kitapta sınır sizden istediğim küçük bir ricadır. Bunu aklınızda bulundurun, keyifli okumalar. Gitmeden önce son bir şey daha söyleyeyim, en alta yazacağım önemli bir duyuru tarzı bir şey var. Lütfen onu okuyunn.
Yeni bölüme 40 Oy diyelim... Sınırı geçtiğiniz gün bölüm sizindir...
***
Cem, aramızdaki varla yok arası mesafeye dayanamıyormuşçasına bedenimi kendine daha da çekti. Ona neden karşılık verdiğimi bile bilmiyordum, her şey olması gerektiği gibi hissettiriyordu ya da ben, öyle olmasını umuyordum. Dili, ağzımı açmam için beni zorlarken, istediğini verdim. Umursamazca, tenine katmak istercesine öptü beni. Bu öpücüğü, ruhumu kendine çekiyordu. İnsanın ruhu, hayatının özüdür diye okumuştum bir yerde. Hep daha fazlasını istiyordu, doyumsuzlukla tutundu saçlarımın dibine. Her şeyde kaçan ben, bu sefer kaldım. Acılı bir umut çöreklendi, göğsümün tam ortasına. Kalbimin kırılmamış, hikayemizin bu kadar parçalanmamış olmasını ummak; ne büyük aptallıktı... Cem'in göğsüne yerleştirdiğim ellerim, gövdesini keşfe çıktığı vakit uzaklaştırdı dudaklarımızı. Acıdan kaynaklanan keskin bir soluk verdi. Ne olduğunu anlamayan zihnim; parmaklarımın ucundaki koyu, sıcak hissiyatı çok iyi biliyordu. Kafa karışıklığı ile bir adım geri çekilmeye yeltendim lakin Cem'in belimdeki kolu izin vermemişti, göz hizama getirdiğim elim kan içindeki haliyle titrek ve biraz da anlamsız birkaç kelime süzüldü dudaklarımın arasından. Cem'in siyah gömleği kan içindeydi... Onu karşısında görüp çıldırmış zihnim, bariz kan kokusunu algılamak da dahi zorlanmıştı. Dehşetle kaldırdım eğik başımı, gözlerim hiç bilmediğim bir sebepten dolmaya başlamıştı. Korku? Endişe? Neyden korkuyordum ki? Düşmanımın zarar görmesinden mi? Delirmiş gibi gömleğinin düğmelerine yapıştım, Cem ellerimi tutup gömleğini çıkartmamı engellerken avazım çıkana dek bağırıyordum. Nasıl böyle sakin kalabiliyordu? Canı hiç mi yanmıyordu? Beni öpmek, canının acısından daha mı önemliydi?
"Neren kanıyor?"
Sulanan gözlerimi kırpıştırıp, bulanık görüntüden kurtuldum. Cem, oluk oluk kanayan bir yarası yokmuşçasına yanaklarımı avuçlarının arasına aldı. Elaları, mavilerimin en içine bakıyordu.
"Sakin ol, korkulacak bir şey yok. Uçakta baktım ben." Diyen sesi öylesine dingindi ki avucumun içini dolduran kırmızı ıslaklığı görmesem dediğini uygulayabilirdim. Ondan kurtulmak istiyordum, ondan nefret ediyordum ve ömrümün geri kalanında bana yaptığını asla affetmeyecektim lakin ölümü ona yakıştıramıyordum. Bir zamanlar, yaşamın kendisinden daha büyük gördüğüm ve kalbimi avuçlarının arasında tutan bu adama, ölüm yakışmıyordu. Benim ölümümü umursamayacak bir adamın yaşamasını istemek, pişmanlıklarıma attığım başka bir çeltik olarak yerini aldı...
"Yatak odanda ilk yardım çantası var. İçinde hemostat sprey olması lazım." Derken, elinde tutup peşimden sürüklemeye başlamıştım. Ona hala çok kızgındım, onun da bana kızgın olduğunu biliyordum ama karşımda açık bir yarayla dururken onunla kavga etmezdim, edemezdim. Hiçbir şey demeden takip etti beni. Evin içindeki dağınıklığı her gördüğünde, sert bir soluk bırakıyordu. Cenk'i ve beni gerçekten de mahvedecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlu Hazlar (TAMAMLANDI)
General Fiction"Seni hiç sevmedim, sevmiyorum ve sevmeyeceğim." Aptal kalbim, gerçekleri haykıran zihnime ayak uydurduğunda dizlerimin bağı çözülüvermişti, dengemi sağlamak için kendimi duvara yaslarken kalbimin atışlarına dayanamaz haldeydim. Beni öldürmeye yemin...