4.8

1.3K 91 3
                                    

Tekrar merhaba canavarlarım. Bu bölüm biraz kısa oldu ondan dolayı peş peşe atayım dedim. Uzun birkaç bölüm var bundan sonra.

İyi okumalar, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın emek karşılığı sadece 💕

☘️

Havalimanından çıkarken içim içime sığmıyordu. İstanbul'a gelmiştik. Umut'un annesi-gelecekte ki kayınvalidem- bu şehirde özel bir hastanede tedavi görecekti. Annemlerle konuşup buraya gelmek için ikna etmiştim. Zaten hem annem hem de Tuğrul abi her şeyi biliyordu. Onlarda buraya kafalarını dağıtmak için ve bizim başımızda durmak için gelmişlerdi.

Tam bir haftadır Umut'u görmüyorum. Şimdi onu görecek olma düşüncesi nefesimi kesiyor. Artık benden eskisi gibi uzak değil. İçindeki engelleri yıkmıştı. Her şeyi olmasa da bazı şeyleri yok etmişti. Ben ona şans getirirken o bana bu hayatta umut oldu.

Annemler kalacakları otele giderken bende otobüse binip hastaneye doğru yol aldım. Kokusunu, gülüşünü ve varlığını hissetmek istiyorum. Sanırım tüm frekanslarımı ona bağlamışım.

Hastanenin önünde inip koşarak girdim dev binaya. İstanbul'un havası gerçekten bir başka hissettiriyor insana ya da ben onu göreceğim için böyle tuhafım.

Kaldıkları odayı öğrenip merdivenlerden hızla çıkarken resmen kafa attığım biriyle durakladım. Acı dolu bir ses küfür ederken kafamı tutarak karşımdaki kıza baktım. "Millete taş gibi derken şaka yapmıyoruz kardeşim!" Burnunu tutarak boğukça konuşan kıza bakarak kaşlarımı çattım. "Kusura bakmayın görmed- Oha! Kemiklerim kırıldı galiba!" Aniden bana sarıldığında jetonum yeni düşmüştü. "Defne! Şaka mı bu? Gerçekten sen misin?" Benden ayrılırken gözleri doluydu benim gibi. Senelerdir konuştuğum sanal arkadaşım şimdi gerçekten karşımdaydı. "Kızım benden başka kim bu kadar güzel olabilir? Tamam seni saymazsak benden başka olamaz. Lan senin ne işin var burada?" Elleriyle omuzumu sarsarken kendi kendine konuşuyor gibi bir hali vardı.

"Gerçekten uzun hikaye seni görmeyi beklemiyordum. Her şeyi anlatacağım ama acilen Umut'un yanına gitmem lazım." Gözlerini büyütürken parmaklarıyla yanaklarımı sıktı.

"İstanbul'da ne kadar kalacaksın peki?" Omuzlarımı silkip bilmediğimi belirttim. "O zaman yarın bendesin. Adresi atıyorum enişteye selamlar beni anam bekler! Taş gibisin lan! Her şeyi anlatacaksın! Hadi görüşürüz muah!" Koşarak merdivenlerden inerken bana öpücük atmayı ihmal etmedi. Üzerimdeki şoku atlatıp silkindim. İkimizde şaşkındık, onun yanına gidecektim ama simdi karşılaşmayı pek beklemiyordum açıkçası.

Benim kıvırcığın kaldığı odanın kapısını açıp yavaşça içeri girdim. Dilan teyze hemen karşı odada kalıyordu. Umut'un yangından dolayı vücudunda oluşan yanıklarıda bu hastanede tedavi  edeceklerdi. Çok geniş ve alanında oldukça uzman hekimler vardı sanırım.

Kokusu burnuma dolarken gülümseyerek yatakta uzanan bedene baktım. Yüzünü koluyla kapatmış ve düzenli nefes alıp vererek uyuyordu. Uyandırmamak için sessizce yanına giderken birden koluyla beni çekmesiyle yatağa oturmuş bir şekilde buldum kendimi.

"Sen uyumuyor muydun ya?" Gözlerini yavaşça açarken yeni uyandığı yüzünden belliydi. Arkadaşlar ben piyasadan çekiliyorum hoşcakalın.

"Uykum hafiftir benim." Gülümseyerek kollarını genişçe açtı. Kollarımı boynuna sarıp gözlerimi kapattım. "Birileri beni özlemiş sanki." Saçımı okşarken hissettiğim şeyi tarif edemem sana. Bu hareketin öyle hoşuma gidiyor ki.

"Sen özlemedin mi beni?" Kafamı kaldırıp yüzüne bakarken kıkırdayarak gözlerimin içine baktı. Senin gözlerin bana çok yakışıyor biliyor musun?

"Eh birazcık özledim... Somurtma be yoncam! Bak şu fotoğrafa, sence özlememiş miyim seni?" Hem annesinin hemde benim fotoğrafımın olduğu bir kolajdı bu. Annesinin yanına benim fotoğrafımı koyması bana verdiği değeri gösteriyordu. Bu benim hayalimdi. Şimdi ise bir masaldaymışım gibi hissediyorum.

"Nasılsın Umut?" Kollarımı ondan ayırıp oturuşumu düzelttim. O da dikkatlice yatakta oturdu. Bacağı hâlâ sargılıydı. "Seni gördüm günüm güzelleşti. Sen nasılsın?" Saçımı kulağımın arkasına alıp gülümsedim. Harbi iyiyim şu an. "Aynısından bende." Eğer biraz daha konuşursam çok fena yürüyecek mişim gibi hissediyorum.

"Biliyor musun, dün çok garip bir şey oldu. İyi mi yoksa kötü mü bilmiyorum..." Anlatması için bekledim. Bir kaç dakika sessizce yeri seyretti. "Dün buraya o adam geldi... Kemal denen o adam. Benimle konuşmak istedi. Tabi ilk annemi görmeye çalıştı ama izin vermedim. Kavga edecekken güvenlik görevlileri geldi. O vurmak zorunda olduğum adamda yanındaydı. Çok garip insanlar zaten. Konuşmak istedi beyefendi... Onca yaptığı şeyden sonra medeni bir şekilde konuşacakmış!" Gözleri birden dolarken ellerini tutup sıktım. Birden çok kötü olmuştu. Ben geldim diye mutlu olduğunu düşünürken içindeki üzüntüsünü yeni fark ediyordum.

"O adam benim babammış Yonca... Babam, benim babammış... Onca zaman sonra bize yaptığı onca şeyden sonra gelmiş birde utanmadan oğlum diyor bana! Bunca zaman neredeydi? Ben bunca belanın içindeyken neredeydi? Ben annemin iyileşmesi için gece gündüz çalışıp onun için gereken cihazların parasını biriktirirken, borçlar boğazıma kadar dayanırken, neredeyse her gün tehtit edilip pis işler için zorlanırken neredeydi? İstemem böyle babayı ben! Bunca zaman yanımızda yokken ayakta kalabiliyorsak bundan sonra da kalabiliriz. Varlığı bana sadece fazlalık olur bundan sonra." Parmaklarımla gözünden akan yaşları sildim. Bunca yılın üzerinden sinir boşalması yaşıyordu.

"Ben onu çok merak ettim. Hiç görmedim, hiç bilmedim. Annem bana ondan bahsetmedi. O ağlamaya başlıyordu konu babam olunca. Çok üzerine gitmedim dedim ki belli ki kötü bir adamdı. Olsun, onsuzda devam ederiz dedik ama ben... Ben bir babanın nasihatini duymayı, şeftakini hissetmeyi çok istedim." Derin bir nefes alıp kafasını yaslayıp kahve gözlerini tavana dikti.

"Hani erkek çocuklar hep babalarına özenir ya. Ben kimseye özenemedim. Kimseye kahramanım diyemedim. Kimse tarafından şımartılmadım. Kimse bana genç çocuk, harçlığı yoktur diyip para vermedi. Ya da canın bir şey istiyor mu diye düşünmedi. Beraber maç tartışması yapmadık çünkü ben sokakta ayakkabı boyuyordum o yaşlarda. Sonra pazarda çalıştım. Okulumu annem istediği için okudum, zaten seviyorum dersleri. Hedeflerim vardı o zamanlar evet hâlâ var fakat yorulmuş gibi hissediyorum. Sanki altmış senede yaşayacağım şeyleri yirmi sene de yaşamış gibiyim." Dolu gözlerini çevirdi bana. İçinde ki duvara sinmiş o yorgun çocuğu göstermişti. Sızlayan burnumla gülümseyip elini öptüm.

"Hayır Umut, sen her şeyi yaşamadın. Mesela aşk, bu yirmi senede hiç aşık oldun mu? Aşk öyle bir şey ki şu cehennem hayatta sana cenneti yaşatabilir. Sen umutsun unutma tamam mı? Yonca bir umut çiceğidir. Ben seninim. Benim sevgim ve umudum sensin. Bırak bu cehennemi beraber cennete çevirelim olur mu?" Hıçkırığını bastırmaya çalışıp kafasını salladı. Gözleri kıpkırmızı olmuştu ağlamaktan.

"Teşekkür ederim Elif..." Gülümseyerek elini okşadım.

"Sensin teşekkür kıvırcık."

☘️

Bu diyalog çok hoşuma gidiyor, yerim sizi ulan

Birkaç gündür hüzünlü hissediyorum. Bir yavrum daha yuvadan uçuyormuş gibi... İlk başladığımda ki heyecanımı dün gibi hatırlarım. İçime sinen güzel bir kitap oldu Mesele-i Aşk. Sadece aktifliğin düşmesi biraz canımı sıktı ama okunman için yazmadığım için pekte önemsemiyorum. Önemli olan bunu biraz olsun insanlarla paylaşmak, kendimi geliştirmek ve yeni dünyalar yaşamak.

Kendinize iyi bakın, diğer bölümde görüşmek üzere...

Mesele-i Aşk •Texting• ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin