YUVA(11)

19 4 0
                                    

Vurgun yemiş halim tüyler ürperticiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Vurgun yemiş halim tüyler ürperticiydi. Düşmeme bile izin yoktu. Gördüğüm görüntüleri sindirmem 1 saat 22 dakikamı,
Kozayı ayağa kaldırmam 45 dakikamı almıştı.
Hem canıma kasteden hemde itibarıma kasteden keskin kod adlı şahıs kendini çok iyi gizlemişti.
Önümdeki kamera görüntülerini 5. Kez izliyordum. Buna rağmen hiçbir şey bulamamış 45 dakikanın sonunda çıldırıp oraya buraya salça olmuştum. Yine de içim soğumuyordu. Gerçeği öğrenene kadar soğumayacaktı.

Mezarından çıkarıp yakalarından tutup sen ne yaptın diye haykırmak istiyordum. Hesap soracağım kimse yoktu. Vicdanımı rahatlatacağım hiçbir çözüm yoktu. Önüme bir yem atılmış bende o yemi yutmuştum.
İnanmıştım görüntülere.
Benim babam bunu yapmıştı.
İnanmıştım.

Ya birisinin canını çok yakmıştım zamanında. Ya da babama olan düşmanlıkları bana sarkıyordu. İki ihtimalde saçmaydı bana göre.
6. Kez dönen kamera görüntülerine daha fazla katlanamayıp ekranı kapattım.
Karaca gittikten sonra daha iyi araştırmak için kozaya gelmiştim. Kafasına sıkan adam yapayalnızdı ne bir akrabası ne bir tanıdığı hiçbir şeyi yoktu. Gidebileceğim tek yol o adamdı çünkü ondan başka iz yoktu keskine dair..
Keskin.. bu ismi daha önce hiç duymamam ne kadar savunmasız olduğumun göstergesiydi. Karşımdaki düşmanı tanımıyor zaaflarını bilmiyordum. Bir insanın zaaflarını bilmemek beni büyük bir boşluğa çekerdi.
Başımı ovuşturdum yavaşça. yorgunluk bedenimi kaplamış zihnimi bulandırıyordu.
Karaca bir şeyler biliyordu. Karacanın bildikleri beni bile aşıyordu bazen fakat ne yaparsam yapayım koyduğu duvarı yıkamıyordum. Telefonumu alıp karacaya mesaj attım.
-buldun mu?
-hayır.
-senden bir halt olmaz karaca! Anlaşıldı. Bana kaldı iş.
-saçma sapan bir şey yapma sakın
Cevap vermeyip telefonumu kapattım.
Hırsa bürünen duygularım git gide artıyordu.
Acımı susturmam gerekiyordu. İçimde yanan yangını bir şekilde dindirmem gerekiyordu. Çantamı silahımı ve telefonumu aldıktan sonra kozadan çıktım. Volkanı beklemeden arabaya binip sürmeye başladım.
Çalan telefonuma bakmaya bile tenezzül etmedim. Kimin aradığı çok aşikardı.

Issız bir o kadar korkunç eskimiş eve baktığımda tüylerim ürperdi. Büyük demir kapıda uyuklayan korumalara korna çaldım. Anında toparlanıp kapıyı açtılar. İçeri girmemle yanan ışık biraz olsun korkunçluğunu bastırdı bu eski evin.
"İçeri kimseyi almayın" dedim anahtarı verirken.
Uzun taşlarla kaplanmış yola baktım. Uzun zamandır gelmiyordum bu eve. Anılarım yavaş yavaş hafızamdan silinmeye başlamıştı ama hisler hiçbir zaman silinmiyordu. Özellikle koku, insanın hafızasında öyle bir yer ediniyordu ki. Aldığım bu koku direkt kalbimi tekletiyordu. Yuvamın kokusu. Annemin kanıyla birleşmiş toprağın kokusu bütün hücrelerime acıyı yayıyordu. Peşimden gelen koruma evin kapısını açıp ışıkları yaktı. "Kim gelirse gelsin bahçeden adımını dahi atmayacak" "emriniz olur efendim" kapıyı kapatıp inceledim.
Evimiz adeta şatoyu anımsatıyordu. Gösteriş yapmayı severdi annem. Birinci kat otantik döşenmiş olsada ikinci kat daha modern ve ferah döşenmişti. İçeri doğru yürüdüm. Sıra sıra duran fotoğraflarımıza baktım. Gözlerimiz parlıyordu. Çok mutluyduk.
Ellerime baktım. Titremeye başlayan ellerim kötü olacağıma işaretti. O yüzden direkt babamın çalışma odasına çıktım. Çekmecelerini karıştırmaya başlarken havada bir gök gürültüsü koptu. Tanrının bir işareti miydi bu gök gürültüsü? Burnunu sokma vera kabullen. Böyle bir mesaj mıydı?
Çekmeceleri kurcalamaya devam ederken bir kaç dosyayı ayırmıştım. Kalanların hepsini yerine yerleştirirken içinden bir flashbellek düştü. Elime alıp onu da ayırdım. Sıra dolaplara gelmişti babamın bir kasası vardı. O kasayı şimdi açmanın zamanıydı. Fakat yapamıyordum. Abimle bana küçüklüğümüzden beri dikte ettiği en büyük şey bu kasaya dokunmamamızdı. Vasiyetinde dahi kasayı açmamamız ve korumamızı söylüyordu. O yüzden onu es geçtim çok mecbur kalmadıkça orayı açmayacaktım. Ne olursa olsun vasiyetini çiğneyemezdim.
Her yeri karış karış inceledikten sonra bir kaç dosya ve flashbellek dışında bir şey bulamamıştım. Babamın koltuğuna oturup bilgisayarını açtım. Dosyaların sayfalarını teker teker inceliyordum. Fakat yine işime yarayacak hiçbir şey yoktu.
Bıkkınca nefesimi verip geriye yaslandım. Sürekli keskini düşünüp duruyordum. Hafızamı zorluyordum ama hiçbir şey hatırlamıyordum ona dair. Yerimde doğrulup bilgisayara belleği taktım. Belleğin içinde beş tane dosya vardı. Cam1 ,cam2 gibi isimleri vardı. Birincisine tıklayıp içindeki videoyu açtım.
Bizim evin bahçesiydi burası bütün aile vardı. Ekranda abimi görünce tüylerim ürperdi. Kahkaha atarak şebeklikler yapıyordu. Bende onun arkasında bebeklerimle oynuyordum. Kamerayı tutan ise volkandı. Kamerayı masaya beni görecek şekilde koydular. Sessizce üçten geriye sayıp bana doğru koşmaya başladılar. İki kolumdan abim iki bacağımdanda volkan tutup kaldırmıştı. Ben cırtlak sesimle çığlık çığlık bağırırken onlar gülüyordu. Kuzgun saçlı annem açıya girdiğinde beni bıraktırıp kucağına aldı. "Rahat bırakın çocuğu dağ ayısı mısınız oğlum ya" söylediği şeyle yüzümde bir gülümseme oluştu. Saçlarımı okşayıp başıma bir öpücük kondurduğunda kalbimdeki acı baş göstermişti. Sanki şu an dokunuyor gibi gözlerimi kapattım. Hissediyordum sanki. Volkanla abim sinsi sinsi gülerek gelip kamerayı kapattılar. Sekmeyi kapatarak kendime zaman tanıdım. Hepsini çok özlemiştim. Yalnızdım kimsesizdim. Diğer dört  dosyadaki videolarda bizim videolarımızdı.
Son dosyaya tıkladım. -Cam5-
Karşıma davetteki video çıkınca dikkat kesildim. Babam aynı koltuğunda oturmuş haldeydi. Arkasındaki adamlarda aynı konumundaydı. Video aynı videoydu. Aynı davetteki gibi cesedi getirdiler. "Diğerlerinin yanına götürüp yok edin!" Babamın keskin sesini ikinci kez duysamda aynı etkiyi yaratmıştı. Videonun uzunluğuna baktım bu videonun tam haliydi. Büyük bir merakla izlemeye devam ettim.
Babamın konuşmasından sonra adamlar kızın cesedini sarıp odadan çıkarttılar. Babam elindeki sigarasından bir duman çekti.
Kamera sadece babamın oturduğu koltuğu çekiyordu. Odanın diğer kısımları gözükmüyordu.
"Abi keskine ne diyeceğiz" duyduğum isimle dikleştim. Bu karacanın sesiydi.
Odanın diğer kısmında olmalıydı.
Karaca her şeyi biliyordu. O gün ordaydı...
"Onun arkasını topluyoruz daha ne!" Diyerek bağırdı babam. Başını eğen karacanın yüz ifadesini göremiyordum. Oda o kadar loştu ki babamın yüzünü dahi zor seçiyordum.
"Babam fazlasıyla öfkeli. Böyle giderse keskini cezalandırmayı teklif edecek. Sırf senin hatırına susuyor abi" dedi Karaca. "İnan bende öfkeliyim oğlum. Elimde olsa şuracıkta infaz ederim" oğlum mu? Babamın Karacalarla yakınlığı bildiğimden de fazlaydı sanırım. Nasıl olmuştu da düşman olmuşlardı. Bilmediğim çok fazla şey vardı. "Bu son olsun Araf. Keskini hallet bunu sadece sen yapabilirsin. Yazık o kızcağızlara. Kozada kadınlara çocuklara zarar verildiği nerde görülmüş!"
"Şu zamana kadar durduğumuz kabahat abi. Beni bıraksaydın bunlar olmadan işini bitirirdim."
Ellerim titremeye başlamıştı yine. Aralarındaki konuşmaları anlayamıyor ne olduğunu deli gibi merak ediyordum.
"Bir Karacaya bir Sarhana bu yakışmaz oğlum. Ben seni bunca zaman neden eğittim. Gün gelecek kozanın başına sen geçeceksin. Lider gibi düşün bir lider gibi kararlar al. Hırsına kibrine sakın kapılma." Karaca başını eğmişti babama karşı. Babamın gözündeki lider hiçbir zaman ben olmamıştım demek ki. Hatta abimde olmamıştı. Karacayla arasındaki bağ neydi?
"Keskine git bu zarfı ver. İmzalamasını söyle ve ona üç gün tanı." Babam elindeki zarfı karacaya verirken konuştu.
"Yine zaaflara oynuyoruz yani abi. Ama söyleyeyim keskin bu kadar merhametli olmayacaktır bize karşı.." dedi karaca.
"Onun merhametini bekleyen yok oğlum. Eğer boyun eğmezse kendi elleriyle infaz ettirecek kendini" karaca kafasını salladı ve video bitti.
Şaşkınca arkama yaslandım. Karaca bir kez daha ona güvenemeyeceğimi kanıtlamıştı. Beni önemsiyor gibi davranması... aklımı yitirecek gibiydim. Kozanın başına geçtiğimde babamın görevini üstlenmiş. Onun namını devam ettirme isteğiyle dolup taşmıştım.
Ama onun gözünde hiçbir zaman bu konuma yükselememiş olmak canımı yakmıştı.
Belki de beni korumak istediği için koza ve beni hiç yan yana koymamıştı. Bilemiyordum.
Belleği çıkarıp bilgisayarı kapattım. O kızlara ne olduğunu hala bilmiyordum. İçten içe kemiriyordu beni.
Pencereden bir ışık süzmesi girince cama yaklaştım. KRC plakasını görünce hızla toparlanıp aşağı indim.
Sözde hiç kimseyi almamalarını söylemiştim fakat karaca işte... dinlet dinletebilirsen.
Aşağıda fotoğraflara bakıyormuş gibi yapıyordum. Kapı açıldığında oraya döndüm.
"Peşimi ne zaman bırakırsın tahmini?"
Bana doğru yürürken "imkansız" dedi.
şu an ne kadar normal olmaya çalışsamda beceremiyor gibi hissediyordum. Senin yalanlarından bıktım diyerek yüzüne yüzüne haykırmak istiyordum. "Saçma sapan bir şey yapmadın umarım"
"ben bir şey yaparsam bu saçma olmaz karaca aksine gördüğün en zekice hamle olur. Bilirsin.." gözlerimi gözlerinden ayırmıyordum. İçimde fırtınalar kopuyor sadece susuyordum. Titreyen ellerimi önümde birleştirmiş saklamaya çalışıyordum. Bacaklarımın beni taşımayacağını anladığımda fotoğrafların olduğu vitrine yaslandım.
"İyi görünmüyorsun. Yüzün bembeyaz"
"Uzun zamandır gelmiyordum buraya... sanki hiç zaman geçmemiş gibi.."
"Cenazeden sonra ilk defa geliyorum ama gerçektende dediğin gibi" dedi karaca.
"Hala kabullenemiyorum olanları" destek olmak istermiş gibi bir elini omzuma koydu. O elini alıp bir taraflarına sokmak istiyordum şu an. "Çok az kaldı. Bulup sana teslim edeceğim. Cezasını sen en iyi şekilde kesersin eminim"
"Hiç şüphen olmasın Karaca. Hak eden hak ettiğini her zaman alır. Fakat fazla sabrım kalmadı haberin olsun."
Yaslandığım vitrinden kalkar kalkmaz sendeledim. Karaca belimden tutarken ani refleksle onu ittirdim. "Bir şeyim yok bu kadar endişelenme benim için" diyerek dalgaya vurdum. Fakat bir şeyler döndüğünü anladığına adım kadar emindim. Kurnaz ve zeki adamın hali bir başka oluyordu. "İyi misin" diye sorduğunda başımı salladım. "Eve gitmek istiyorum"
Ben zaten evimdeydim aslında.
Bir insanın yuvasında huzur bulamaması demek yarım kalmış hayatların göstergesiydi.
Yuvayı yuva yapan içindeki anılar ve insanlardı zaten.
Onlarla birlikte bende yarım kaldım. Tutunamadım.

Yorum yapmayı ve oy vermeyi lütfen unutmayın💖💖💖💖

ELPİDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin