ANLAŞMA(33)

8 1 0
                                        

Uyumaktan başka çarem olmayan bu odada zaman algımı kaybetmiştim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.







Uyumaktan başka çarem olmayan bu odada zaman algımı kaybetmiştim. Uyuyup uyanıyor biraz oturuyor tekrar uyuyordum.
Günlerdir yemek getirmek ve pansuman yapmak dışında kimse içeri girmiyordu.
Getirdikleri yemeklerden sadece ekmekleri yiyip suları içiyordum. Hala içine bir şeyler attıklarını düşünüyordum. Hava karardığında keskinle kül odama gelip beni bezdirmeye çalışıyorlardı. Tabiki acı çektirerek...

Saçımdan tutup beni çıkardığında ciğerlerim yanıyor deli gibi öksürüyordum.
"Hadi sarhan daha ne kadar dayanabileceksin" dedi kül büyük bir zevkle. Dediklerini bile işitemiyor sadece nefes almaya çalışıyordum. Kül sertçe tekrardan başımı buz dolu kovaya soktu. Ellerimi tutanlara karşı koymaya çalışıyor çırpınıyordum. Bedenimdeki güç gittikçe azalıyor bilincim kapanıyordu. Sonunda kendimi bıraktığımda kül tekrardan başımı çıkardı...
Bitsin diye dualar ederken nefes almaya dahi takatim kalmamıştı...

Artık karşı koymuyor öylece acımın bitmesini bekliyordum. Vazgeçmeyecektim. Asla.
Asla caymayacaktım.
Keskin her zamanki gibi karanlıktan acı çekişimi izliyor. Kül ise kendini tatmin ediyordu kan dökerek. İkisi de birbirinden caniydi.
"Bu elimde görmüş olduğun küçücük şırınga hayatında yaşamayacağın şeyleri yaşatacak sarhan"
Kül başıma bir öpücük kondurduktan sonra kolumu açtı.
"Ruh hastası"
Kolumda bir sızı hissettikten sonra gözlerimi kapattım. Gözlerimi açtığımda kül sandalyesinde oturuyordu.
Bacaklarımdan başlayan bir yangıyla derin bir nefes aldım. Vücuduma yayılan keskin acıyla kendimi sıkmaya başladım.
"Ne yaparsan yap vazgeçmiycem!" Diye bağırdım.
"Öyle bir vazgeçeceksin ki..."
Birden bire bütün vücudum acımaya başlayınca inledim. Kafamı geriye atıp derin derin nefesler aldım.
Vücuduma giren titremeler daha çok canımın yanmasına sebep oluyordu. Ettiğim her hareket bir bıçak gibi saplanıyordu sanki...
Kendimi sıkarak derinden bağırmaya başladım. Dişlerimi kıracak kadar sıkıyor katlanmaya çalışıyordum. Zorlukla başımı kaldırıp keskine baktım.
Gözlerini benden kaçırdığında bana acıdığını farkettim ve kendimi bıraktım. Çığlık çığlığa bağırıyor çırpınıyordum.
Biliyordum durduracaktı.
Kül acı çekişimden ne kadar zevk alsa da dayanamıyordum. Bütün vücudum yanıyordu.
Boğazlarım yırtılırcasına bağırıyordum. Sonunda takatim kalmayınca tekrar keskine baktım yalvarırcasına.
Gözlerimden yaşlar boşalıyordu.
Keskin bir eliyle burun kemerini sıktı ve odadan çıktı.
Durdurmayacaktı...




Günlerdir işkence görüyordum.
Beni bezdirmeye çalışıyorlar her seferinde hüsrana uğruyorlardı fakat kozayı vermek ölmekle eş değerdi.
Belki karaca sevdiklerimi korurdu ama kimseyi kimsenin insafına bırakamazdım. Bütün düşmanlarım bir olup benden intikam almaya çalışacaklardı kozayı verince.. o yüzden ölsem daha iyiydi.

İçimde sönmeyen sinirle ayağa kalktım. Gözlerim fırlatacak bir şeyler arıyordu. Tuvaletteki sabunluğu aldım ve odaya geçtim. Son gücümle odanın ucundaki kameraya fırlattım. Kamera yerinden düşünce elime alıp duvara fırlattım.
Hıncımı hala alamıyordum ölecektim sıkıntıdan.
Çok geçmeden kapı açıldığında oraya döndüm.
Bir adam kapının önünde durarak dışarıya çıkmamı işaret etti.
Yavaşça odadan çıktığımda dışarısının daha farklı olduğunu gördüm. Normal bir ev gibiydi.
Gerçekten de bir zindana kapatmışlardı beni.
Uzunca merdivenlerden yukarı çıktığımızda etrafı inceliyordum. Arkamdan gelen adam fazla bakmama müsade etmiyor sırtımdan ittiriyordu. Geçtiğimiz koridorlardan sonra büyük bir salona girdik.
Keskin ve kül bir masanın etrafında oturuyordu. İstifimi bozmadan gidip karşılarına oturdum.
"Yemek yemiyormuşsun" dedi keskin.
Cevap vermeyip bakmaya devam ettim. Gözlerim küle hiç değmiyor onun yüzünü görmek dahi midemi kaldırıyordu. Keskin gülerek oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. Önümdeki tabaktan bir kaşık alıp yedikten sonra geri yerine geçti.
"Merak etme içinde bir şey yok. Böyle giderse zafiyet geçireceksin"
"Ne güzel işte kurtulursun benden"
"Senden kurtulmak isteyen kim. Aksine.."
Önümdeki tabak yerine ortadaki salataya uzanıp önüme çektim ve bir çatal aldım.
Yapmacık bir gülümseme yerleştirdim dudaklarıma.
"Ellerinize sağlık çok güzel olmuş" dedikten sonra sildim gülümsememi.
Salonu incelemeye başladığımda dışarıyı tam net göremiyordum. Düzlük bir yere benziyordu. Koltukların önündeki sehpada duran sigarayı görünce ayağa kalkıp sehpaya ilerledim.
Paketin içinden bir dal alıp yaktığımda kaç gündür içmediğimi hesaplamaya çalışıyordum.
Geri masaya oturarak keskine olan bakışlarımı sürdürdüm. Keza o da gözlerini üzerimden çekmiyordu. Keyifle sigaramı içerken arkama yaslandım.
"Sohbetinize de doyum olmuyor" dedim.
"Beğenmiyorsan sözleşmeyi imzalayıp çıkıp gidebilirsin sarhan"
Külün sessizliği beni geriyordu. Hiç konuşmuyor hatta bakmıyordu.
"Ya da seni motive etsin diye bir kaç şey gösterebilirim" diyerek ayağa kalktı.
Önüme fırlattığı kağıtları elime aldım.
Fotoğraflara baktığımda rıza alacayı görmeyi beklemiyordum.
"Bu ne demek oluyor?!"
"Yazık adama çok çile çektirmişsin e o da haliyle bana sığındı"
"Rıza alacadan korktuğumu mu düşünüyorsun" dedim alayla.
"Rızayı yanına alsan ne almasan ne"
Sadece gülümsediğinde bakmaya devam ettim.
Bir fotoğrafı geçtiğimde karacayla rızanın el sıkıştığını gördüm. Yanlarında da mehtap alaca vardı. Bu fotoğraf ne zamandandı?
Derin bir nefes alarak bir sonraki fotoğrafa geçtim.
Mehtap karacanın evindeydi. Yanyana oturuyorlardı ve çok samimilerdi.
Sinirlerim hoplarken istifimi bozmadım.
Duygularımla oynamaya çalışıyordu keskin.
Fotoğraflara bakmaya devam ettim.
Her bir fotoğrafta karacanın bir düşmanımla el sıkıştığını gördüm.
Ve o zamanlar hep başıma bir şey geldiği zamanlardı. Yavaş yavaş taşlar yerine otururken fotoğrafları masaya bıraktım.
"Karaca hep eli kapalı oynadı sana bugüne kadar. Hep ihanet etti arkandan iş çevirdi." Diyince öfkeyle keskine baktım.
"Karaca seni ilk terkettiğinden beri sana ihanet ediyor. Karaca yıllardır benimle görüşüyor beni alt etmeye çalışıyor seni hiçe sayarak..
Davetten sonra sana kim olduğumu bile anlatmadı değil mi? Çünkü seni küçümsüyor sarhan."  Kendimi kontrol etmeye çalışıyor manipülelerine gelmemeye çalışıyordum.
Ama bütün söyledikleri gerçek gibi duruyordu.
Karacayla aramdaki bağ hiçbir zaman iyi olmamış karmakarışık bir haldeydi.
"Ama bak ben karşındayım gerçek düşmanın olarak... ve sana son bir şans veriyorum sarhan. Ne kadar inatçı olduğunu cümle alem gördü."
Kaşlarımı çatarak dikeldim.
"Ne şansıymış bu?"
"Kozada kalmaya devam et bana %50 yetki ver bende sana ve sevdiklerine dokunmıyım.."
"Yoksa.." dediğimde eliyle fotoğrafları gösterdi.
Son fotoğrafları elime aldığımda deniz cenker volkan ve benim güldüğümüz bir fotoğraf vardı. Bir sonrakinde de yeni çekilmiş fotoğrafları...
Acı bir tebessüm döküldü dudaklarımdan.
Gözlerimden bir damla yaş düştü.
Tükenmiştim.
Yolun sonuna gelmiştim.
Hem bedenen hem psikolojik dayanacak takatim kalmamıştı. Keskin ayağa kalkıp başımda dikildi.
"İkimizinde istediğini veriyorum sana sarhan.. anla artık başka çaren kalmadı..." kafamı kaldırıp ona baktım.
"Yetkiyi bana vereceksin ve bitecek bu azap. Sana ve sevdiklerine dokunmayacağım. Tek amacım koza da sözümün geçmesi."
Keskin omuzlarımdan nazikçe tutup ayağa kaldırdı ve arkaya döndürdü.
Beyaz duvara yansıtılmış görüntüyü görünce buz kestim. Bir keskin nişancı evimi gözlüyordu. Keskin arkamdan kulağıma eğildi.
"Ya bu anlaşmayı yaparız herkes huzur içinde yaşar ya da bütün sevdiklerinin kanını gözlerinin önünde döküp sonra seni öldürürüm sarhan"
Dizlerimdeki güç giderken sendeledim.
Deniz cenkerin omuzuna yaslanmış öylece duruyor. Volkanda volta atarak telefonda konuşuyordu.
"Bizi rahat bırakacağını nerden bilicem ya da burdan çıkacağımı?" Diye sordum sesim titreyerek.
"Merak etme maddeleri sen hazırlayacaksın. Sen ve sevdiklerinden birine benden taraf bir zarar gelirse bütün yetkilerimi devredeceğim" dedi yumuşak bir tonlamayla.
Keskinin kollarından çıkıp bir adım attım.
Onları kaybedemezdim. Tek varlığım onlardı.
Onlarsız bir hiçtim. Kafamda ihtimalleri tartıyor olabilecekleri anlamaya çalışıyordum.
Keskin sözünde duracak mıydı?
Belki de imzaladıktan sonra her türlü pisliği yapacaktı ama başka çarem kalmamıştı.
"Kozada söz sahibi olunca eline ne geçecek keskin?"
"Eski hayatımı geri kazanacağım."
"Kurallara uymak zorundasın ben dahil herkes.."
"Sen orasını düşünme sarhan"
Eğer burdan çıkabilirsem bir şekilde keskini alt edebilirdim.
Fakat önce burdan çıkmam gerekiyordu ve bu sadece anlaşmayla mümkündü.
Haftalardır beni bulan olmamıştı.
Bağlantılarımı devreye soktuklarından emindim. Fakat keskin her ne yapıyorsa saklanmayı çok iyi başarıyordu. Keza zamanında babamda keskini bulamamıştı.
Bitmişti son sözler buydu..
Keskine döndüm.
"Ben..."
Derin bir nefes aldım.
"Biraz hava alabilir miyim"
Eliyle işaret ederken yürümeye başladım.
Uzun bir koridor geçtikten sonra kapı açıldı ve güneş ışığı günler sonra kemiklerime sızdı.
Derin bir nefes çektim içime ve gözlerimi kapattım.
"Yalnız bırakır mısın keskin"
Sesim nasıl çıkmıştı bilmiyordum ama anında arkasını dönüp içeri geçti.
Gözlerimi gökyüzüne çevirdim.
Göğsümde katlanılamaz bir ağrı vardı.
"Benim neslim sensin vera."
Böyle demişti bana. Gözlerindeki hırsı bana bulaştırmıştı gitmeden önce.
"Gözlerindeki benim"
Gözlerindeki bendim.
Benim yerimde babam olsa ne yapardı diye düşündüm. Bizim için gardını indirir miydi?
Kesinlikle indirirdi.
Onun nesli olmaya layık mıydım peki?
Burda olsaydı gurur duyar mıydı benimle?
Gökyüzünde babamın gözlerini gördüm.
Her şey yolunda der gibi açıp kapattı kapkara gözlerini.
Dudaklarımdaki tebessümle bakışlarımı çektim mavilikten.
Bir gün bu devir tamamen bitecekti biliyordum. O devir bitene kadar çabalayacaktım.
Ruhumu koparmaya çalışmışlardı başaracaklarını biliyordum ve bekliyordum.
Fakat keskin fazla sabırlı çıkmamıştı.
Yine de çok yorulmuş dümdüz bir ruh gibiydim. Gözlerimdeki ışık sönmüştü sanki yorgunluktan. Bedenimde mentalimden farksızdı. Morluklarla eziklerle kaplıydım yer yer kesiklerle... kaldığım o beton odaya kanım çok dökülmüştü. Öldürmemiş süründürmüşlerdi beni limitlerimi tartmış beni çaresiz bırakmak için ellerinden geleni yapmışlardı.
Ama bu sürede keskini fazlasıyla tanımış onu çözmeye başlamıştım.
Çok iyi saklanıyordu. fazlasıyla iyi...
Onun tecrübesi de buydu. Onun iyi olduğu şey izi yoktu bir gölgesi yoktu sanki...
Onu yüzyüze alt edememiştim bunu ağır bir şekilde kabullenmiştim artık.
Onu koza da yavaş yavaş çürütecektim.
Yükseldiğini sandığı sırada onu yerin dibine çakacaktım. Onu zaaflarından vuracak sarsılışını o beni nasıl izlediyse öyle izleyecektim.
Karşımdaki düşman beni iyi tanıyordu zaaflarımı biliyordu.
Kartları açık oynayacaktık bundan sonra göz göze diş dişe...

Keskin... keskin...
Bu ismi tekrarladım içimden bir süre derin bir nefes aldım tekrardan.
Keskin...
Gözlerimi kapattım.
Senaryolar birer birer zihnime doluşurken gülümsedim.
Bu ilk yenilgim değildi son da olmayacaktı.
Düşen her zaman daha güçlü kalkardı.
Keskin benim tanıyordu fakat henüz benimle tanışmamıştı...

ELPİDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin