Bahara göre bile oldukça sıcak bir gündü. Şu ana kadar baharın bütün günleri hoş geçmişti ama bu sefer özellikle dingin bir şeyler vardı. Şehirde ılık bir esinti esiyordu, çiçekler her zamankinden daha parlak açıyordu ve Aziraphale son derecede iyi bir ruh halindeydi.
Aziraphale her zaman iyi bir ruh halinde olduğunu iddia etmekten hoşlanırdı ancak Crowley'e sorarsanız size aksini söyleyebilirdi. Sonuçta bir melek için bile kendini her gün iyi bir ruh halinde bulmak oldukça imkansızdı ve Crowley, onu tanıdığı altı bin yıl boyunca Aziraphale'in bazı gerçekten çürümüş ruh hallerini görmüştü.
Ancak bugün Aziraphale'in iyi bir ruh halinde olmak için iyi bir nedeni vardı. Yeni yeni güzelleşen hava nedeniyle, müşteriler için yavaş bir gün olmuştu ve günün çoğunu kitap okuyarak ve Soho'nun tuhaf derecede sakin, güneşli sokaklarına bakarak geçirip, bunu yapıp yapamayacağını düşünerek geçirmişti. Günün geri kalanında hava böyle kalırsa Crowley'i parkta akşam yürüyüşüne çıkmaya ikna ediyordu.
Dükkan iki saat boyunca tamamen sessiz kaldığında, Aziraphale, Sense and Sensibility kopyasından başını kaldırdı ve içini çekti; yönetici, dükkanı planladığından biraz daha erken kapatma kararı aldı.
Müşterilerin hiç ilgilenmediği kitapların tozunu alıp, dolapları ve rafları mükemmel bir şekilde düzenleyerek dükkanda dolaşırken, raflardan birinin arkasından tuhaf bir ses geldiğini duydu. Bir hışırtı olarak başladı ve kitapçının köşesinde başka bir kedinin daha bulunup bulunmadığını merak etti. Garip bir şekilde bu alışkanlık bir olay değildi. Dükkanda başı boş hayvanların ilgisini çeken bir şeyler vardı ve onlar çoğu zaman sıcak bir köşeye sinip buranın kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlardı. Aslında bu o kadar sık oluyordu ki yerel hayvan barınağı çalışanları Aziraphale'in ismiyle tanıyordu ve en az birkaç ay onu bekliyorlardı.
Bu hayvanların tüm sevgi dolu yuvalarına gitmişti- Aziraphale öyle ya da böyle bunu garantilemişti- kendisinin ve Crowley'in hiçbir zaman yakalayamadığı kurnaz siyah kedi dışında ve onun kitapçıda yaşadığından ve duvarlarda yaşayan farelerle beslendiğinden oldukça emindi. Crowley bir süredir bundan şüpheliydi, ta ki Aziraphale kısa bir gezinin ardından kitapçıya geri dönene ve şeytanı çarşaf gibi bembeyaz, elinde tavayla, sıkıntısına neden olan şeyin kaynağını ararken etrafına bakarken ve açıkça kitap evinin hayaletli olduğuna ikna olana kadar.
Ancak bu hışırtı sesine yumuşak bir gümbürtü ve küçük bir kıkırdama eşlik etti ve Aziraphale bir an için Crowley'in 'perili kitapçı dükkanı' teorisinin doğru olup olmadığını merak etti.
"Merhaba?" diye seslendi ama yanıt alamadı. Bunun yerine duyduğu tek şey ayak sesleriydi.
"Orada biri mi var?" tekrar denedi ama yine cevap gelmedi. Sadece başka bir kıkırdamaydı gelen ses. Aziraphale, Crowley'in birkaç hafta önce ısrar ettiği korku filmi maratonundan pişmanlık duymaya başlamıştı.
Karanlık köşeden bir hışırtı sesi daha geldi ve Aziraphale bir şamdan kaparak sesin kaynağına doğru yaklaşırken kendine bir silah sağladı.
"Ben... seni uyarıyorum, hemen dışarı çok, yoksa pişman olacaksın!" diye seslendi ama sesi titriyordu ve tehdit, istediğinden çok daha acıklı geliyordu.
Hışırtı durdu. Rahatlaması mı yoksa daha çok korkması mı gerektiğinden emin değildi. Hava yeni yeni kararmaya başlıyordu ve kitap rafları her türlü gölgeyi yansıtıyordu ve bu onun artan endişesine kesinlikle yardımcı olmuyordu.
Bir süre daha sessizce orada durdu, ta ki hemen arkasından başka bir kıkırdama duyuluncaya kadar.
Aziraphale kalbinin atmasına gerek kalmadığı için minnettardı çünkü durduğundan oldukça emindi. Neredeyse bir metre havaya sıçradı ve savunma amacıyla elinde tuttuğu şamdanı kaldırarak arkasını döndü ancak yalnızca iri kahverengi gözleri, çilli burnu ve daha iyi görmüş gibi görünen iki esmer atkuyruğu olan küçük bir kızın gülümseyen yüzünü bulmak içindi. İki yaşından büyük olamazdı. Bütün bunlar başlı başına bir şoktu ve Aziraphale'in şamdanı anında düşürmesine neden oldu; şamdan yüksek bir gürültüyle yere düştü ve zavallı çocuğu korkutacağından emindi. Şaşırtıcı bir şekilde, küçük bir ürkme dışında, olduğu yerde kaldı ve hala aynı gülümsemeyle ona bakıyordu.
"Buldum Seni!" diye bağırdı ve Aziraphale'in tepki vermesini bekledi.
"Ah. Ah.. evet, elbette buldun. Merhaba buraya nasıl geldin?"
Küçük kız kollarını iki yana açıp beklentiyle ona baktı. Aziraphale oldukça açık olan ipucunu anladı.
"Doğru. Evet. Elbette."
Eğilip çocuğu kaldırdı ve kitapçıya bakarken onu güvenli bir şekilde kollarının arasına aldı.
"Şimdi... buraya tam olarak nasıl girdin?"
Küçük kız kapıyı işaret etti ve anlaşılmaz bir şeyler geveledi ancak Aziraphale bunun ona çok anlamlı geldiğinden emindi.
Bir süre sonra, "Evet, tamam, bu mantıklı," dedi. "Um... belki de alışveriş yapmak için biraz fazla erken kapattım. Ailen burada mı? Ne zamandır o köşede saklanıyorsun?"
"Böö!" diye bağırdı küçük kız, Aziraphale'in ancak korkutma girişimi olduğunu tahmin edebileceği bir yüz ifadesiyle. Aziraphale buna göre bir tepki gösterdi.
"Ah! Evet, beni çok korkuttun, aferin ama gerçekten annenle babanın burada olup olmadığını bilmem gerekiyor. Annen? Ya da baban? Ya da belki de teyzen ya da amcan?"
Küçük kız dinlemiyordu, aklı Aziraphale'in birdenbire ilgi duyduğu papyonuyla meşguldü. Aziraphale bundan rahatsız olmamak için elinden geleni yaptı.
Aziraphale nazikçe, "Canım, eğer odaklanabilirsen," dedi ve küçük kız başını kaldırıp ona baktı. "Annen nerede? Ya da baban? Biliyor musun?"
Kız bir an düşündü ve Aziraphale onun küçük kafasında çarkların döndüğünü gördüğüne yemin edebilirdi. Sonra başını salladı. Aziraphale içini çekti. Dinlendirici bir akşam için çok fazlaydı.
"Tamam o zaman, bunu hallederiz."
*24.11.2023*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rest Of Their Lives: Godfathers (Again) /Crowzire
FanfictionRest Of Their Lives serisinin üçüncü kitabıdır. *Çeviridir *Tamamlandı *** Crowley ve Aziraphale, Dünyanın-pek-sonu-olmayan sonundan bu yana neredeyse bir yıldır barışın tadını çıkarıyorlardı. Bahar tüm hızıyla devam ediyor ve olaysızlıkla belli b...