Aziraphale neredeyse on beş dakikadır kırmızı gömlekli adamla konuşuyordu ve Crowley, o dönene kadar Maisie'yi eğlendirmek için elinden geleni yapıyordu. İki küçük bacağının onu taşıyabildiği kadar hızı koştu ve doldurulmuş oyuncakların üstüne pelüş oyuncakları gösterdi. Bir süre sonra Crowley pes etti ve üst raflardakinden bazılarını daha iyi gösterebilmesi için onu omuzlarına aldı.
Sadece birinci seviyedeki oyuncakların çokluğun etkilendi. Her yerde çocuklar ve yetişkinler koşturuyordu ve mekan hala çok büyüktü. Crowley bu mağazaya daha önce yalnızca bir kere gelmişti ve çok uzun kalmamıştı. Yaklaşık on yıl önce 23 Aralık'tı ve tatil alışverişi, tatil paniği alışverişine dönüşmüştü. Cehennemle fazladan birkaç puan kazanma umuduyla, o gün alışveriş yapanlar ve çalışanlar için biraz kaos yaratmayı planlamıştı ama sonunda oldukça çabuk bir şekilde ayrılmıştı. Bunu şimdi Crowley'e sorarsanız, size sadece kaos havasında olmadığına karar verdiğini ve havanın çok soğuk olduğunu bu yüzden eve gitmeye karar verdiğini söylerdi.
Gerçekte ise mağazaya girdiği anda iki şeyi hissedebiliyordu; panik, bu kesindi. Panik her yerdeydi, tatil hediye listelerinde bir adım atamayan ve bir şeyler için çabalayan alışveriş yapanlar arasında olma eğilimindeydi -herhangi bir şey için- gülünç derecede ucuz görünmeyen genç akrabalarını satın almak için.
Ancak tatillerin her zaman getirdiği stres ve paniğe rağmen orada oyalanmak tamamen farklı bir şeydi.
Neşe.
Kesinlikle karşı konulmaz bir neşe vardı ve Crowley neredeyse kendini gülümserken buluyordu. Çocuklar etrafta koşuşturuyor, merakla bakıyor, en heyecan verici buldukları oyuncakları işaret ediyorlardı. Ebeveynler birbirlerine bilgili bakışlar atıyor, çocuklarına Noel Baba'nın çok yakında geleceğini ima ediyorlardı belki de oyuncakları listelerine koymaları gerektiğini ve "Asla bilemezsin, canım, asla bilemezsin." diyorlardı.
Sevinç elle tutulur cinstendi. Güzel.
Crowley her şeyi berbat etmeye kendini ikna edemedi.
Böylece eve gitmiş, yolda bir naneli kahve almış, dairesinde tek başına Altın Kızlar maratonu yapmış aynı zamanda hem harika zaman geçirmiş hem de bir şeylerin eksik olduğunu hissetmişti. Ya da belki de birisiydi.
Maisie şimdi aynı dinginsiz neşeyle etrafına bakıyordu, gülüyor ve gördüklerini işaret ediyor, Crowley'in yalnızca orada burada anlayabileceği kelimelerle gevezelik ediyordu. Gözleri geniş ve parlaktı, gençti ve... tuhaf bir şekilde tanıdıktı.. Tam olarak nasıl olduğundan emin değildi amma onu daha önce, gerçekten bir yerde görüp görmediğini merak etti. Ya da belki ona çok benzeyen birini.
"Paddington!" Maisie, tamamen Ayı Paddington'a ayrılmış geniş bölüme doğru koşarken bağırdı. Crowley'de onun peşinden koştu.
"Dikkatli ol! Takılıp düştüğünde seni yakalamaya devam edemem!" dedi sonunda ona ulaşarak. Kollarını uzattı ve Crowley onu kaldırdı, böylece ürün seçimine daha iyi bakabildi. Arkasına baktı ve oldukça telaşlı görünen Aziraphale'in yaklaştığını gördü.
"Şansımız var mı?" Crowley, melek nihayet yanına ulaştığında dedi. Azziraphale başını salladı.
"Hiç yok. O sevgili adam çok şükür, neyden bahsettiği hakkında hiçbir fikri yok."
"Ne demek istiyorsun?"
"Pekala, Maisie'yi gören ya da onu aramaya gelen birinin olup olmadığını neden sorduğumuzu anlamadı çünkü onun bizim çocuğumuz olduğu fikri aklına geldi ve sonra sanki ikinci bir kafam çıkmış gibi bana baktı!"
"Açıkladın mı?"
"Tabii ki açıkladım ama o dinlemedi! Bana ebeveynlik tavsiyeler vermeye devam etti! Birkaç çalışana sordum, hiçbiri onu görmemiş. Ya da en azından kimse hatırlamıyor."
Crowley bunu anlayarak başını salladı. Birisinin kendisinin ve Aziraphale'in evli olduğunu düşünmesi fikri çok komikti ama aynı zamanda göğsünde sıcak bir his uyandırıyordu. Ancak bu konu üzerinde çok uzun süre duramazdı çünkü Aziraphale bir çöküşün eşiğinde gibi görünüyordu.
"Ailesinin nerede olabileceğini anlayamıyorum. Onu aramaya çıkmadılar mı? Belki biz kitapçıda kalmalıydık, belki de çoktan geri dönmüşlerdir ve oranın kapandığını görüp başka yere gitmişlerdir..."
Maisie'nin şu anda neredeyse kendisiyle aynı büyüklükte bir Paddington ayısıyla meşgul olduğunu fark eden Crowley, Aziraphale'in elini tuttu ve gözlüğünü çıkarmadan ve gözlerini göstermeden olabildiğince samimi görünmeye çalıştı.
"Elimizden geleni yapıyoruz, tamam mı? O iyi, mutlu, eninde sonunda ebeveynlerini bulacağız. Sadece nefes al. Eğlenmeye çalış. Bunu dışarıda geçireceğin bir gün olarak düşün."
Aziraphale derin bir nefes alarak başını salladı. "Haklısın. Kesinlikle haklısın. Üzgünüm, bana ne olduğunu bilmiyorum, sadece endişelenmeye başladım ve-"
Crowley hala ellerini sıkıca tutarak, "Açıklamana gerek yok, Melek," dedi. "Tamam mı? Nasıl olduğunu biliyorum, seni altı bin yıldır tanıyorum. Nefes al. Her şey yolunda."
Bir anlık cesaretle Crowley öne doğru eğildi ve onu yanağından öptü. Aziraphale gülümsedi ama gülümsemesi hızla soldu. Crowley midesinin bulandığını hissetti. Yine çok hızlı mı gidiyordu?
"Crowley," dedi Aziraphale, sesi biraz paniğe kapılmıştı. "Maisie nereye gitti?"
Crowley arkasına baktığında birkaç saniye önce Paddington ayısına sarılan çocuğun tamamen ortadan kaybolduğunu gördü.
Hassiktir.
*14.12.2023*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rest Of Their Lives: Godfathers (Again) /Crowzire
FanfictionRest Of Their Lives serisinin üçüncü kitabıdır. *Çeviridir *Tamamlandı *** Crowley ve Aziraphale, Dünyanın-pek-sonu-olmayan sonundan bu yana neredeyse bir yıldır barışın tadını çıkarıyorlardı. Bahar tüm hızıyla devam ediyor ve olaysızlıkla belli b...