Crowley pencereden içeri giren güneşin dükkanın arka odasına güzel gölgeler düşürerek gözlerine parıldamasıyla uyandı. Uykuya daldığını hatırlamıştı ama uyurken yan yatmamış olması gerektiğini biliyordu. Ancak kendisi uykuya dalmadan önce kucağında bir çocuk olduğunu açıkça hatırlıyordu ve şimdi kesinlikle o çocuk yoktu.
Crowley kanepede kıpırdandı ve ekose battaniye tarafından sarıldığını ve şu anda boş olan Aziraphale'in en sevdiği sandalyesinin yanında düzgün bir şekilde duran ayakkabılarını artık giymediğini gördü. Gözlükleri katlanmış ve düzgün bir şekilde masanın üzerinde yerleştirilmişti.
Crowley göğsünde yükselen sıcaklığı görmezden gelemeye çalıştı. Bundan Aziraphale'in sorumlu olduğunu biliyordu. Melek ona her zaman çok iyi bakmıştı.
Peki o hangi cenneteydi?
Crowley mutfaktan çarpma sesi ve hoşnutsuz bir aman tanrım sesi duyduğunda kollarını ve bacaklarını gererek doğruldu ve hemen arından Crowley'in dünden beri tanıdığı küçük bir kıkırdama sesi geldi. Ayağa kalktı, gözlüğü aldı ve mutfağa doğru ilerledi.
Kapı pervazına ulaşıp güzel bir manzarayla karşılaştığında Aziraphale'in, "Görüyorsun ya, sana tam olarak bunu nasıl yapmaman gerektiğini gösterdim." dediğini duydu.
Tezgahın üzerinde bir karıştırma kabı, ocağın üstünde bir tava vardı ve Crowley onun içinde pişen taze krepleri görebiliyordu. Bunda tuhaf bir şey yoktu, belki de şef şapkası takan ve sandalyenin üzerinde duran iki yaşındaki kız çocuğu dışında.
Çok tuhaf olan şey, Aziraphale'in tepeden tırnağa tamamen unla kaplı olması ve dikkat çekici bir şekilde Dickens Dönemi hayaletlerine benzemesiydi. Crowley telefonunu diğer odada bıraktığına pişman oldu.
Crowley, Aziraphale'in pişirme çalışmalarının çoğunda oradaydı. Mucizelerin yardımıyla elinden geldiğince yemek pişirmeyi reddetmişti ve bu nedenle Crowley, onun bazı tarifleri bir profesyonel gibi hızlıca okuyup diğerinde tamamen başarısız olduğunu izleme ayrıcalığına sahip olmuştu.
Sonuç ne olursa olsun, Aziraphale giderken her şeyi derli toplu ve temiz tutmaya her zaman dikkate diyordu- neredeyse sinir bozucu bir şekilde. Her türlü dökülebilecek malzemeyle pişirmesine rağmen bir kez bile ceketinde leke ya da saçında un olmazdı. Aziraphale her zaman pişirme yaptıktan sonra kendini temizlemek için mucizelerle başvurmadığı konusunda ısrar ediyordu ama Crowley onun yalan söylediğinden oldukça emindi. Hiç kimse yemek pişirirken bu kadar temiz olamazdı.
Crowley kesinlikle deneyimli bir fırıncı değildi ancak The Great British Baking Show'un yeterince bölümünü izlemiş ve kendini tepeden tırnağa unla kaplamanın yaygın bir uygulama olmadığını öğrenmişti.
Aziraphale spatulayı alıp kreplerden ikisini çevirdi ve Maisie'ye döndü.
"Pekala, neden denemiyorsun?"
Maisie gülümsedi ve spatulaya uzandı, Aziraphale de onu tutmaya devam ederek Maisie'yi tavaya yönlendirdi ve dikkatlice çevirmesine yardım etti. Ancak daha tam olarak dönmeden Maisie neşelendi ve spatulayı havaya doğru kaldırarak krepi tavana yapıştırdı. Tatlı bir şekilde gülümsedi ve spatulayı ona geri verdi.
"Evet, yani... eninde sonunda bunu anlayacaksın. Sanırım şimdilik görevi ben devralsam daha iyi olacak."
Yavaşça Maisie'yi sandalyeden kaldırdı ve yere bıraktı. Crowley'i hemen gördü ve ona doğru yürüdü, kollarını bacaklarına doladı ve ayağa kalktı. Aşağı uzanıp başını okşadı.
Crowley her zamanki gibi soğukkanlı ve kendine hakim bir tavırla kapı pervazına yaslandı ancak dikkatli konsantrasyonu ve düşünceli bakışları elindeki göreve çalışırken Aziraphale'i izledikçe kalbi biraz daha hızlı atıyordu.
"Keyifli bir sabah mı?" diye sordu Crowley ve irkilen Aziraphale etkiletici bir şekilde iki metre kadar hava sıçradı ve tavandaki krepin yanına bir krep daha fırlattı. Maisie gülmeye başladı.
Aziraphale soğukkanlılığı yeniden kazandığında, "Ah, günaydın canım," dedi. "Ne zamandır uyanıksın? Seni uyandırdık mı?"
Crowley başını salladı. "Hayır, bunun için güneşe teşekkür etmem gerekiyordu. Gerçekten şu pencereye perde almalısın," dedi tezgaha doğru girip porselen tabakta küçük bir yığın oluşturan krepleri inceleyerek. "Biliyor musun, bunlar hiç de fena görünmüyor. Sanırım gelişiyorsun."
Aziraphale taş gibi bir ifadeyle ona baktı. "Evet, neredeyse bir saattir bu işin içindeyiz. Bu beşinci parti."
"Gerçekten mi? Peki geri kalanı nerede?"
Aziraphale odanın köşesinde hala tütüyormuş gibi görünen bir çöp kutusunu işaret etti.
"Lütfen oraya bakmayın. Onurumu bana bırak."
"Doğru. Peki ya un?"
Aziraphale ona bir bakış attı ve Crowley konu hakkında başka soru sorulmaması gerektiğini biliyordu. Mutfağın temizlenmesi ve unların dağıtılmasından uzun süre sonra bu konu bir daha gündeme getirilmedi.
*03.12.2023*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rest Of Their Lives: Godfathers (Again) /Crowzire
ФанфикRest Of Their Lives serisinin üçüncü kitabıdır. *Çeviridir *Tamamlandı *** Crowley ve Aziraphale, Dünyanın-pek-sonu-olmayan sonundan bu yana neredeyse bir yıldır barışın tadını çıkarıyorlardı. Bahar tüm hızıyla devam ediyor ve olaysızlıkla belli b...