BÖLÜM 30

16 5 0
                                    

"adı Emrecan"
Demesiyle kan beynime sıçradı. Öyle bir sıçrama ki eminim kist çoktan patlamıştır. Ama hiç bir şey belli etmedim. Emin olmam gerekiyor.
Ben
"Fotoğrafı var mı?"
"Evet" diyip telefonundan bir şeyler kurcaladı ve bana gösterdi. Bakmaya korkuyordum. Ama çokta merak ediyordum. Gözlerimi telefon ekranına çevirdiğimde Emrecan ile cerenin yüzük parmaklarını gösterip birbirlerine baktıkları pozlarını gördüm. Yüzüm düştü istemsizce.
Ceren
"Dün nişanlandık, aslında çocukluktan beri birbirimizi tanırız, o benim öz olmayan kuzenim. Ama ben ona hep aşıktım, o da sonradan farketti işte."
Dediğini duydukça ne kadar aptal ne kadar çabuk gönlümü kaptırdım diye kendime kızıyordum.
Ceren de yemeğine dönünce bir kaç çatal salatamdan aldım ama daha fazla yiyemedim. Tüm iştahım kaçmıştı. Cerenden özür dileyerek bir yere gitmem gerektiğini söyleyip kalktım. Şirkete gitmedim, ağlamak istiyordum. Bununda üstesinden gelebilirdim ama neden içime atıyım ki? Neden kendimden saklamaya çalışayim ki? Şu an da aşk acısını tadıyordum. Bir bunu tatmamıştım zaten. Kendimi markete attım, sağlıklı şeyler aldım, dün yediğim iki dilim cips ile bir sigara böreği ile diyetimi yeterincd bozmuştum. Eski günlerdeki gibi ağlama ağacıma gittim. Burası bana özel bir yerdi, sahile yakın kayalıkların tepesinde bir ağaçtı. On beş yaşında burayı keşfetmiştim. Yurttan çok sıkıldığım bir zamandı, delilik yapıp yanıma kalem kağıt alıp kaçmıştım. Kağıda geldiğim yolun yer yönünü çizerek kafama göre gitmiştim. Sahile inmek istemiştim ve burayı bulmuştum.
Söğüt ağacıma çıkıp her zamanki yerime oturdum. Aldığım şeylerin arasından peçeteyi ve ayranımı çıkarttım ve poşeti dala astım. Hem ağlıyor hem ayranımı içiyor hem burnumu temizliyordum. Depresyondayken ayran içmeyi çok severdim. Ayran hep bana iyi gelirdi. Ben ağlaya ağlaya orada saatlerce oturdum. İlk aşkımı bu ağaçta bırakıp eve dönmek istiyordum. Güneşin batışını izleyerek aldığım son şişe ayranımı da bitirmiştim. Hala ağlıyordum, hem Hakan'ın olayını hem Emrecanın olayını bir kerede içimden atmaya çalışıyordum. Yaşananlar bir yana yaşayacaklarımın korkusu da vardı içimde. Ameliyattan korkuyordum. Apandisit gibi kolay bir ameliyat değildi ki.
Tek tek hem yaşadıklarım hemde yaşayacaklarım aklıma geldikçe daha da ağlayasım geldi, hıçkırıklarıma mani olamadım ve her zamanki yaptığımı yaptım.
"NEDEN HAYAT BANA BU KADAR ZORSUN? NEDEN O KADAR ACIYI YAŞADIM, NEDEN İLK AŞKIM EMRECAN OLDU Kİ? SENDEN NEFRET EDİYORUM HAYAT, BİR GÜN YÜZÜME GÜLÜYOR BİR GÜN NAH ÇEKİYORSUN. İKİ YÜZLÜSÜN!!!"
diye bağıra bağıra denize içimi döktüm. Bu her zaman iyi gelmiştir ve yine iyi gelmişti. Göz yaşlarımı ve burnumu silerken arkadan bir ses geldi.
"Kim var orda?"
Diye seslendim, ama ses çıkmadı. Önüme dönüp gün batımını izlemeye devam ettim. Artık gözyaşılarım azar azar geliyordu. Poşetime çöpümü atıp yeni bir peçete aldım. Gün batımına başımı çevirdiğimde ayağımdan birinin tutması ile bastım çığlığı. Ayağımı çekerken ayakkabım ayağımdan çıktı. Ağacın tepesinde ayaklarımı kendime çekip kim tuttu diye aşağı baktığımda bir seksen boylarında, kahverengi gözlü, siyah saçlı beyaz tenli, kirli sakallı birinin bana kahkahalarla güldüğünü gördüm. Elime kuru bir dal alıp kırdım ve adamın kafasına vurdum.
Adam
"Ahhhğğ manyak ne vuruyon!"
"Asıl sana manyak ne yapıyorsun yaa, ya düşseydim ağaçtan!"
"Ben tutardım seni güzelim"
"Nasıl bir manyaksın sen yaa ne istedin ayağımdan!"
"Şaka yaaa, o kadar derdin vardı moralini düzeltmek için yaptım. Hadi itiraf et seninde hoşuna gitti" dedi pis pis sırıtarak.
"Ulan! Ulan bir günümde normal geçsin beee!"
"Ayyyh sen de ne çok bağırıyon, kulağımın zarı patladı"
"Patlasın ulan patlasın! Çabuk ver ayakkabımı! "
Adam etrafına bakındı ama ayakkabı yoktu. Uçurumun tarafına gitti ve bana dönüp
"Denize düşmüş"
"Nehh? Off beee gel bir de bununla uğraş"
İlk çöp poşetimi aşağı atıp kendimde yavaş yavaş aşağı indim. Düz bir taşa basıp, yerdeki poşetimi ayağıma bağladım. Bu kayalık yerden çıkıp kendime ayakkabı alırdım. Ama ayakkabımı kaybetmenin sebebi bu adamdı bende ona aldırıcaktım. Adama dönüp
"Düş önüme bana ayakkabı alıcaksın" adam gülüp
"Niyeymiş o? "
"Çünkü senin yüzünden ayakkabım denizde. Hadiii yürüüü"
Adam bana bakıp
"Bu bir randevuysa kusura bakma tipim değilsin"
"Ay ben sana hastayım zaten. Bana bak tepemi attırma benim. Düş önüme bana ayakkabı alıcaksın. " adam tam bir şey diyeceği sırada
"Seni şu uçurumdan atarım oğlum, kafamı bozmadan düş önüme!"
Adam irkilip
"Ay tamam bee, ne çok bağırdın. Hiç boğazın ağırmıyor mu senin"
"Sanane benim boğazımdan, hadi yürü"
Adam önden ben arkadan taşlar ayağıma bata çıka giderken arada dönüp bana bakıyordu. Ben  tependen çıkmaktan zorlanıyordum. Sürekli bakan adama bakıp
"Heey bekle"
"Noldu?"
"Otur"
"Ne?"
"Otur bir yaaa"
Adam şaşkınlıkla bana bakıp dediğimi yaptı. Hemen adamın sırtına binip
"Haydi gidek" dedim
"Seni ben mi taşiycam"
"Eveeet, senin yüzünden ayakkabımı kaybettim sen taşıycaksın"
Adam kafasını sağa sola sallayıp güldü ve bir şey demeden ayağa kalkıp yürümeye başladı.
Bir süre yürüdükten sonra konuştu
"Ben seni bir yerde gördüm. Acaba tanışıyor muyuz?"
"Sanmam, senin gibi davarı görsem unutmazdım"
Gülüp
"Evet, cazibem pekte unutulacak gibi değildir de"
Ben
"Bak bak bak, egosu da göklerde"
Adam iyice güldükten sonra
"Ciddiyim seni bir yerde gördüm ama hatırlamıyorum, adını bana bahşeder misin acaba?"
"Bence sen bana vuruldun, o gördüğün andan beri beni takip ediyorsundur"
"Aaa ben seni niye takip edeyim ki?"
"Beni bir kere gören kalbinden vurulmuşa döner de ondan"
Adam kahkaha atıp
"Bak bak bak, egosu da göklerde" diyip benim lafımı bana sattı.
Adam
"Hadi söyle adını en azından sana sesleneyim diye"
Aklıma gelen hınzırlıkla
"Adım Melek, ya senin"
"Rüzgar bende" biraz düşünüp adamın yüzüne arkadan baktım. O da bana tanıdık geliyordu. Biraz daha düşününce aklıma geldi.
"Sen popcu çocuk rüzgar değil misin?"
Adam gülüp
"Heeee oyum"
Ben
"Ayyy seni de hiç sevmem" dedim yüzümü ekşiterek.
Adam kahkaha atıp
"Niye kii?"
"Bilmem, tipim değilsin, ayrıca sesini de hiç beğenmiyorum"
Adam gülüp
"Olabilir, herkes beni sevicek diye bir şey yok"
Ben
"Aynen, hem seni niye seviyorlar hiç anlamıyorum"
Adam hala yüzünde gülücüklerle
"Oysaki kizlar hep kapımda sıradalar"
"Aman, neyin sırası bee. Hayatlarında ilk defa ünlü görmüşlerdir hava olsun diye fotoğraf çekiyorlardır. Yoksa kimse seni bile isteye sevmez"
Adam
"Konuştu çok bilmiş"
Ben
"Çok bilmişlik değil bu gerçekler"
Dedim, o ise gülmeye devam etti. Yolun gerisinde sustuk. En yakın bir mağazaya gelip, ayakkabı seçmeye başladık. Ben numarama göre ayakkabılara bakıyordum. Siyah bir tane seçip giydim. Rüzgar parasını ödiyim derken kasiyer kızın 'bir fotoğraf çekilebilir miyiz?' Demesiyle bana bakıp güldü ve fotoğraf çekti. Mağazadan çıktığımızda
"Hadi gel, kafeye gidelim" dedi
Ben
"Seninle niye kafeye gelicekmişim ki?"
Rüzgar
"Seni o kadar sırtımda taşıdım, bir kahve ısmarlarsın heralde"
Ben
"O ayakkabımı kaybetmenin cezasıydı "
Rüzgar
"Hayır, onun cezasını az önce içeride ödedim, şimdi seni taşıdığım için bana kahve borçlusun"
Ben
"İyi hadi düş önüme"
Rüzgâr gülüp çocuk gibi şakıyarak bir kafeye girdik.
O kahve söylerken ben de çay istedim.
Rüzgar kafeye girer girmez bakışları üstüne çektiği için herkes bizim tarafa bakıyordu.
Rüzgar
"Melek, baksana sevenim ne kadar da çok"
Ben
"He he, maşallah. Ne güzle ne güzel "
Rüzgar gülünce ben
"Ya sen niye hep otuz iki dişsin bir türlü ağzın kapanmıyor" diyince adam iyice güldü. Valla ben artık aklından şüphe etmeye başladım o derece. Hesabı ödediğimde rüzgar
"İstersen seni evine bırakabilirim"
"İstemez, şimdi onu da ödetirsin sen. Benim arabam var şu ilerde " ilerideki sokağı gösterdiğimde rüzgar
"Benimki de orda, hadi beraber gidelim" diyince oraya doğru gittik.
Arabamın yakınına gelince
"Hadi güle güle popcu çocuk, özle beni" diyip arkamı dönüp gittim.
Rüzgâr
"Asıl sen beni özle" diye bağırdı arkamdan.
Arabamın yanına gelince arkamı dönüp baktığimda hala beni izliyordu. Arabamı görünce vay dercesine yüzü hâl aldı. Arabama bindim. Dikiz aynasından baktığımda o da binmişti. Arabamı sürüp ilerledim. Eve doğru yol aldım.  Trafik ışıklarda kırmızı yanınca bekledim. O sırada yan tarafımda rüzgarın arabasını gördüm, arabasından inip yanıma geldi camımı tıklattı. Azıcık camımı açıp.
"Gene ne var?"
Rüzgar
"Çok kabasın ya"
Ben derin nefes alıp
"Ne için geldin popcu?"
Rüzgar
"O kadar yaşanmışlığımız var, bana numaranı ver de arkadaş olalım istedim"
Tam itiraz edicekken aklıma bir şey gelince camın arasından bana uzattıği telefonu aldım. Bir numara yazdım ve ona bakıp
"Akşam aramayı unutma popcu" diyip ilerledim.
Tabiki ona numaramı vermedim. Verdiğim numara bir geye aitti. Rüzgar o numarayı arar aramaz o gey tüm gey arkadaşlarınin bulunduğu gruba rüzgarın numarasını dağıtacaktı. Bunu nerden bildiğimi sorucaksınız. O gey benim yetimhanede tanıdığım da ondan.
Kendi kendime gülüp eve doğru yol aldım. Şimdi keyfim yerine gelmişti. Emrecan meselesini de hakan meselesini de o ağaçta bıraktım. Güçlü olmak istiyorsam arkama bakmamam gerekiyor.
Eve geldiğimde hemen odama çıktım. Arkamdan Arda abim geldi bana sarılıp
"Kardeşim vallaha bende bilmiyordum, nişanlandığını. Bilsem sana söylemez miyim?"
Ben abimin yanağından öpüp
"Merak etme abi iyiyim ben. Hem erkenden öğrenmem iyi oldu, ya daha çok bağlandıktan sonra ögrenseydim"
Abim tekrar sarılıp saçlarımın arasından öptü ve
"Olsun, bu konu hakkında araştırmacı olmalıydım"
Abime sıkıca sarılıp
"Abi, beni tanımıyor musun? Çok güçlü biriyim ben. Hem bak bana üzülür bir halim var mı?"
Abim yüzüme bakıp
"Göz altların öyle demiyor ama" diyince aynaya gidip kendime baktım. Gözlerimin altı morarmıştı. Abime dönüp
"Abiiii yarına geçer demi? Yarın basın toplantısı var"
Abim gülüp
"Erken yatarsan geçer"
Ben
"Tamam ama önce yemek yemem gerek çok açım" diyip ikimizde yemek masasına ilerledik. Annem bizi görünce
"Kızım nerelerdesin sen? Niye açmıyorsun telefonunu?"

"Anne, arkadaşlarla dışarıdaydım. Sohbete dalmışım"
Annem
"Neyse hadi yemeğimizi yiyelim de elbiseni göstereyim"
Hepimiz yemeğimizi yerken benim telefonum çaldı, arayan gey arkadaşım Buraktı. Sofradan kalkıp telefona cevap verdim.
"Alo Burak"
"Kızım sen yine neler çeviriyorsun, az önce benim rüzgar adında biri aradı, Melek demesiyle anladım sen olduğunu"
Ben kıkırdayıp
"Burak o şahıs tam olarak popcu rüzgar oluyor"
"Neee? Kızım ne yaptın adama da adam senden numarasını istedi"
"Vall o kaşındı, neyse sana sonra anlatırım sen o numarayı arkadaşlarına at hepsi arar zaten onu "
"Kızım valla korkulur senden, iyi tamam hadi sonra anlat ama"
"Tamam tamam, hadi sonra görüşürüz" diyip telefonu kapattım.
Arkamı döndüğümde Caneri karşımdan görmemle havaya fırladım.
"Ayyy Caner ödümü kopardın"
Caner heyecanla
"Her şeyi bana anlatıcaksın ama önce yemek masasına dönmen gerek"
Ben
"Her şeyi duydun mu?"
Caner
"Hemde her şeyi" diyip güldü.
İç sesim
Amaaan neyse Caner öğrensin ne olcak ki?
Diyince ona hak verdim ve masaya dönüp yemeğimizi yedik.
Yemekten sonra annemin odasına bana aldığı elbiseye bakmaya gittim ki ne göreyim
Anneme dönüp
"Anne buzlar kraliçesi Elsa mıyım ben bu neee?"
Annem
"Ayyy çok güzel demiii"
"Anne ben bunu hayatta giymem"
"Hayatta olmaz, ben kızımı bu elbisenin içinde görmek istiyorum"
"O zaman anne ben evlenmeye karar verdiğimde nişan elbisesi olarak giyerim"
Babam içeri dalıp
"Yeldaaa! Ne diyo bu kız evlilik falan"
Annem şaşkınlıkla
"Şaka yapıyor aşkım şaka şaka"
Babam kalbini tuta tuta odadan çıktı. Annem derin bir nefes verip bana döndü
"Kızım bu elbise ile o toplantıya gidiceksin o kadar" diyip elbiseyi kucağıma verdi. Bende alıp odama çıktım. Utanıcağımı biliyordum ama mecbur artık.
Odama geldiğimde Caner koltukta oturuyordu. Bir de bu vardı ya.
Caner
"Eee kardeşim seni dinliyorum" demesiyle ben başladım anlatmaya ama ağaca gün batımını seyretmek için çıktığımı söyledim. Caner merakla dinlerken sonunda anlatmayı bitirmiştim.
Caner
"Kızım nerden aklina geldi böyle bir şey" diye sordu.
"Burak yetimhaneden arkadaş, beni rahatsız eden Osman diye biri vardı. Altan abime deseydim çeteyi toplar çocuğu öldüresiye döverlerdi. Şans eseri burak öğrendi ve bana böyle bir hak tanıdı. Bende sonuna kadar kullanıyorum işte"
Caner
"Sen var ya seeen şeytanın bırak papucunu çorabını bile ters giydirirsin"
Ben kıkırdarken biraz daha sohbet ettikten sonra uyuduk.

Kaybolan Çicekler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin