Kafamın içinde bir silah patlayıp durdu tüm gece. Yok olmanın bedenin çürümesiyle bir alakası olmadığını anladığım saniyelerdi. Acı bir fon yayıldı zihnimin odalarında. Gece gözlerimde ki ağırlığın aksine yoğun kıvranmalarla geçmişti.
Baş ağrım şiddetle 'ben buradayım' diye bağırırken, bakışlarım yaklaşık iki saatir kapıya asılı kalmıştı. Yüzümde pişmanlığın her tonu vardı, bundan emindim. Tam olarak neye pişmanlık duyduğumu bilmesem de bir yerlerde hata yapıp bu buhrana düşmüştüm.
Bu odada geçirdiğim dördüncü gecenin sonuna gelmek üzereydim. Bu süre zarfında Hector'un ne sesini ne de yüzünü görmüştüm. Ona dair her şeyi süpürüp gitmişlerdi sanki. Sanki hiç yokmuş, hiç var olmamış gibiydi. Onunla karşılaştığım günden bu yana ilk defa bu kadar zaman görmemiştim. Acaba gerçekten ölmüş olabilir miydi? Bu beni düşündürtüyordu. Ölmüşse bana ne olacaktı? Bir ömür boyu rapunzel gibi bir kulede hapis mi olacaktım? Bu ihtimal beni ürpertiyordu.
Uzun bir süre gerçekliğini sorgulamak istedim. Yalnızlıkla o kadar bütünleşmiştim ki bütün bu olanları zihnimde canlandırmışım gibi bir his dolaşıyordu. Bu beni delirtecek cinstendi. Ama bu tezimi çürütecek gelişmeler de olmuştu. Genç bir kadın kapımı çalıp bir kaç parça kıyafet bırakmıştı. Benimle tek kelime konuşmasa da burada farklı bir yüz görmek beni sevindirmişti. O da zaten merak etmişe benziyordu. Günde üç defa kapının önüne bir tabak yemek konuluyordu. Arada kapıyı açıp farklı bir ses duymak istediğimde karşılaşıyordum.
Atlamak istediğim pencere de demir korkuluk görünce hayal kırıklığına uğrasam da çabuk toparlamıştım. O gece yok olmadan önce bana yaptığı tek iyilik kapıyı kilitlememekti. Onun dışında kötülük ham haliyle odada dolaşıyordu hala.
Gözlerimi yumdum ve bu gecenin de diğerleri gibi geçmesini diledim. Çok geçmeden uyku beni esir almış, bilincimi köreltmişti.
Gecenin sabahına bir karar alarak uyandım. Bugün kapıyı açıp aşağıya inecek, bir kurtuluş yolu arayacaktım. Suyu yüzüme çarparken, söndürmek istediğim içimde ki korku ateşiydi. Bu ateş bedenini diri diri yakmaktan farksızdı. Birine yakalanırsam ne olacağını düşündüm, bu kişi Hector değilse bir ihtimal iyi olabilirdi. Annesinin isteksiz tavırları ve karşı koyması da bir yerlerde cesaretimi pekiştiriyordu. Yine de hepsinin kast sisteminde geçinip gittiğini düşünürsek bu büyük bir riskti.
Yani bugün kaçamasam bile çözüm yolları bulacak, bunu en kısa zamanda icraate dökecektim. Suyu kapattım, gözlerim aynada ki bana takılıyordu hep. Bakışlarım değişmişti, şimdi içi doldurulmuş bir korkuluk gibiydim. Yine de kendimi motive etmekten vazgeçmiyor, benden alınan her şeyin basit şeyler olduğunu kendime anlatıyordum. Bir yerlerde buna inanmak zor olsa da onlar gibi basite indirgemek istiyordum.
Ama düşününce bu çok saçmaydı. Biri sizden, sizin önemli saydığınız her şeyi alıp götürdüğünde, kendinize önemsiz olduğunu vurgulamak güçtü. Aklımı korumak istediğimde bu yol biraz daha inisiyatif olarak kabul edilebilirdi.
Gerilim tenimin her katmanına ağır ağır yayılıyordu. Kaçmaktan daha güç bir şey varsa o da bunu programlamaktı. Derin bir iç geçirdim ve aslında istersem ne kadar güçlü birine dönüşebileceğimi düşündüm. Bunu evimden, yurdumdan kaçarken de yapmıştım. Kendime ait olan ömrümü harcadığım o güzel diyarlardan yoğun bir acıyla ayrılırken fazlasıyla güçlüydüm. Şimdi bu metanetin sağlanması için öncelikle psikolojimi sağlam tutmam lazımdı. Bir şeylerin sonucuna varamasam da bunun için çabalamış olmayı isterdim. Bir köşede dururken birinin kafama sıkması yerine bir yolda koşarkende ölebilirdim. Belki bahsettiğim güneşi görebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIRDAKİ YABANCI +18
General FictionBU HİKAYENİN BİR ÇOK KISMINDA RAHATSIZ EDİCİ İÇERİK BULUNMAKTADIR. "Teninde bir ilkbahar havası ama için kar kış. Gözlerin yorgun, ruhun darmadağın. Korkuyla baktığın bu yollar senin kaderin, bu gözler senin katilin." Bakışlarında bir kasvet, kehane...